Sanat genlerini ruhunda taşıyor tabiri ne güzel yakışıyor Niran Ünsal’a. Kimliğinin oluşum sürecinde maziye uzanan kocaman bir çınarın dallarında kendisine çizdiği yol haritasında başarı dolu kocaman bir öyküsü var Niran’ın. Ünlü sanatçı Niran Ünsal ile önceki gün Önce Vatan Gazetesi adına bir araya geldik. Sanat hayatıyla ilgili önemli açıklamalarda bulunan Ünsal en son Yıldız Tilbe’nin ‘Yıldızlı Şarkılar’ müzikal projesinde ‘Kış Güneşi’ adlı şarkıyı seslendirmişti. İşte başarılı sanatı ve özel hayatıyla ilgili bilinmeyen Niran Ünsal öyküsü…

Niran Ünsal hepimizin tanıdığı, sevdiği takdire şayan bir sanat kimliği olan bir sanatçı peki, Niran Ünsal kimliğinin oluşum sürecini anlatır mısınız?  Müzik yaşamına kaç yaşlarında ve nasıl başladınız?  Sizi müziğe özendiren şeyler nelerdi?

Kimliğimin oluşum sürecinin çok eskilere dayanan bir mazisi var. Ben ailede üçüncü kuşak müzisyenlerdenim. Babam, annem, dedem ve anneannem hepsi çok uzun yıllar müzikle uğraşmış kişiler. Annem hem öğretmen hem de Türkiye'nin ilk kadın viyola sanatçısıdır. Annem Nursal Ünsal'ın Kültür Bakanlığı ve Devlet sanatçısı unvanı da vardı. Babam Ahmet Canevi Hafız Burhan ile kardeş çocuklarıydı. Dedem Hasan Kemani 1926 yılında soyadı kanununun yeni çıktığı dönemde Dolmabahçe Sarayı'nda Atatürk'e saz çalan heyetin içindeydi ve soy ismini bizzat  Atatürk'ten almıştı. Anneannem Fatma Tekçiçek 1900'lü yılların başında ailesi Ermeniler tarafından gözlerinin önünde katledilmiş bir çocuktu. Erkek kardeşi İbrahim ile beraber zamanın doğu kumandanlarından Kazım Karabekir, Atatürk'ten aldığı talimatla iki bine yakın çocuğu İstanbul'a getirmişti ve iyi ailelerin yanına  vermişti. Anneannem Milliyet gazetesinin kurucusu Ali Naci Karacan'a evlatlık verildi. Üsküdar'da ki Köprülü Konak'ta hayatına devam ederken, Notre Dame de Sion'da okutuluyordu. Bir gecede müzikal "Vatan Yahut Silistre" oyununu ezberleyip sahneleyerek okulun gözde öğrencisi olmuştu. "Küçük Mukadder" olarak bir de taş plağı bulunmaktadır. Bu hikâyeden yola çıkarak müziğin içine doğmuş biri olduğumu söylemem sanırım yanlış olmaz. Sekiz yaşında TRT İzmir Radyosu Çocuk Korosu sınavlarını kazandım. Yaklaşık on iki yıl çok sesli müzik ve şan eğitimi aldım. Daha sonrasında annemin şefliğini ve öğretmenliğini üstelendiği "İzmir Musiki Cemiyeti’nde Türk Sanat müziği eğitimi aldım. İlk sahne deneyimim 1991 yılında. İzmir'de Tenis Kulüp, Atlı Spor Kulübü, Karşıyaka Grand Müzikhol, Etap Pullman, Bekri Bar gibi yerler ilk sahne aldığım yerlerdir. İzmir'in seçkin mekânlarında Türkçe sözlü hafif batı müziği olarak bilenen günümüzün pop müziklerini sahnede  icra ediyordum ve hatırı sayılır bir dinleyici kitlesine sahip olmuştum. 1993 yılında hürriyet gazetesinin düzenlediği "İzmir'in Altın Onbiri" arasına girmiştim. İzmir Devlet Konservatuarı şan hocası Müfit Bayraşa (rahmetle anıyorum)bir gece eşi Kadriye hanım  ile birlikte sahnede beni izlemeye geldi. Program sonrasında bir yarışmaya katılacağını söyledi ve yorumcu olarak bana teklifte bulundu. Hayatımda ilk defa televizyonda bir yarışmada şarkı seslendirecektim. Hem çok heyecanlı hem de şaşkındım. 1994 yılında Show TV'nin düzenlediği "Popshow Şarkı Yarışması’nda  birinci olduk... Ve İstanbul'a yerleşme kararı aldım. Müzikal yolculuğuma yirmi dört yıldan beri burada devam ediyorum. iki yüze yakın besteye imza attım ve bir çok  şarkıya  söz yazdım. Müzisyen olarak yirmi dört yıldır İstanbul'da yaşıyorum. Kimsenin boyunduruğu altına girmeden işimi yapabileceğim bir alana ihtiyacım vardı; bu zemini hazırlamak oldukça zor oldu. On iki yıldan bu yana  kendi müzik yapım şirketim çatısı alında farklı tür de sahne ve albüm çalışmaları yapıyorum. Maalesef Türkiye'de müzik sektörü popüler kültüre hizmet etmekte. Sanata hizmet etmenin bedeli çok ağır, bu bedeli fazlasıysa ödediğimi düşünüyorum çünkü şöhret için dişliliğimi ve kişiliğimi hiç kimseye satmadım. Bu gün hâlihazırda bestelerim üniversitelerde tez konusu ve yaptığım şarkılar marş gibi milyonların dilinde. "Deli Yaz" Zerrin Özer, "Nasip Değilmiş" Özcan Deniz , "Farzet" Of Aman Nalan,  "Helal Et Hakkını" Niran Ünsal,  "Gümüş Kurşun" Sibel Can   “Fasl-ı Muhabbet” Levent Yüksel "Sebebim" Demet Akalın,  Yalancı Sevda “Hazal” bunlar verebileceğim örnekler arasında sadece bir kaçı. 

Son zamanlarda yeni besteler verdiğim sanatçılar arasında Ebru Gündeş ve İlyas Yalçıntaş var. Yurt içinde ve yurt dışında konserler vermeye yeni projeler ve besteler yapmaya devam etmekteyim.

Yıldız Tilbe’nin ‘Yıldızlı şarkılar’ albümünden ‘Kış Güneşi’ şarkısını seslendirdiniz ve büyük beğeni topladınız. Yıldız Tilbe’nin bu projesinde yer almak sizi heyecanlandırdı mı? Onunla çalışmak nasıl bir duygu?

Öncelikle  Yıldız Tilbe müzikal anlamda benim için  çok önemli bir yere sahip. Kendisini tanıdığımdan beri bendeki yeri her zaman çok özel oldu. O benim kıymetlim. Yıldız Tilbe şarkısı okumak önemli bir sorumluluk bu sorumluluğu hakkıyla yerini getirdiğime inanıyorum. Çünkü müzik benim için kendimi en iyi ifade edebildiğim, en özgür alanım ve söz konusu Yıldız Tilbe şarkıları ise  konu zaten  tartışmaya kapalıdır. Bu projede olmaktan son derece mutluyum. Müzikal kariyerimin kaderinde şöyle bir enteresanlık var paylaşmadan edemeyeceğim. Türkiye'de yapılan bir çok proje albümde hit şarkılar okudum. Örneğin: Ahmet Kaya "Giderim",  Bir Avaz Bir Saz albümünde " Müslüm Gürses'in yıllar önce seslendirdiği eser "Hangimiz Sevmedik", Şarkılara Tutundum albümünde "Firuze", ilk albümde "İntizar" Türkiye'nin çok değerli yorumcularının seslendirdiği şarkıları yeni nesle sevdirmek görevini üstlenmiş olmaktan son derece mutluyum. Kaderimi seveyim.

Son zamanlarda Yıldızlı Şarkılarda "Kış Güneşi’ni seslendirdiniz? Dillere pelesenk olan bu şarkıyı siz mi seçtiniz, yoksa size mi bu şarkı önerildi?

Haziran 2017'de bu projeyi bana albümün aranjörlüğünü üstlenen Selim Çaldıran teklif etti. Şarkıyı ben seçtim. Tıpkı diğer proje albümlerde olduğu gibi bu şarkıda büyük ses getirdi. Ahmet Kaya "Giderim", Sezen Aksu "Firuze",  Müslüm Gürses'in seslendirdiği "Hangimiz Sevmedik" gibi.

Daha önce Yıldız Tilbe’yle çalışma şansı yakalamış mıydınız? 

Evet, 1997 - 1998  yıllarında ortak bir şarkımız oldu "Şarap Misali" sözleri Yıldız'ıma müziği tarafıma ait. Emrah için bestelemiştim sonra "Göçebe" albümümde kendim okudum ve klip de çektim. 

Aileniz, sizin müzik yolculuğunuzda yer aldı mı? Onların bu konuda size yansıyan fikirlerini öğrenebilir miyiz?

Annem çok küçük yaşlarda eğitimimiz için gerekli olan her şeyi yaptı. Annem ailede bizim  yeteneğimizi keşfeden ilk kişiydi. Kendisi bu yeteneğin içinin doldurulması gerektiğine inan biriydi, çünkü içi boş yetenek hiç bir işe yaramaz bunu bilirdi. Sanatın hangi kolu ile uğraşırsanız uğraşın insan yetenekli doğar veya doğmaz yani yetenek insana sonradan verilen bir şey değil: Ya yeteneklisinizdir veya yeteneksiz. Allah bu ilahi lütfu sadece özel kullarına bahşediyor. Şükrediyorum rabbime bu yetenekleri bana bahşettiği için...

Sizce sanatçıların toplumdaki görevleri nelerdir?

Öncelikle sanatçı ve sanat kavramı ülkede büyük erozyona uğramış durumda. İlk önce bu konuya bir açıklık getirmek isterim. "SANAT" bir ülkeyi ayakta tutmaya yarayan en önemli hazinelerden birisidir. Bir ülke sanat ile kalkınabilir. Sanat insana ve ülkeye hizmet eder. "SANATÇI" da yarınlara ve yeni nesillere eser bırakan kişiye denir. Maalesef ülkemizde popüler kültürün yarattığı çarpık bir sistem var ve maalesef ki halka sanat diye lanse ediliyor. Belli bir “tek-el” elinde olan müziğin hayat damarları kopmuş durumda ve oluk oluk kan kaybediyoruz. Yapılan işler arasında elbette ki sevdiklerim ve takdir ettiklerim var onlar tenzih ediyorum. Sanat kisvesi altında yapılan popülist projelerin hiç birini beğenmiyorum ve onaylamıyorum. Bunların adı bende saklı. Bu gibi kavram karmaşalarının ortadan silinmesi ve bu erozyonun önlenebilmesi için çok hızlı hareket etmemiz gerektiğini düşünüyorum çünkü biz maalesef herkese sanatçı diyoruz. Sanatçı icraatları tavrı ve söylemleriyle topluma iyi örnek olan ve mesaj veren kişidir. Kendini müzik sektörünün duayeni zannedenlere   bakmak lazım. Kim ne mesaj veriyor? Bunları  iyi okumak lazım! Atatürk'ün şu lafı burada vuku buluyor "Sanatsız kalmış bir ülkenin hayat damarlarından biri kopmuş demektir" sözü tam da bu günleri işaret ediyor. 

Şarkı yazma ritüelinizden bahseder misiniz? Örneğin hangi ortamda, hangi materyallerle, nasıl bir coğrafyada yazmayı tercih ediyorsunuz?

Onun yeri ve zamanı yok. İlham denilen o lütuf her an her yerde sizi yakalayabilir. Bazen başımı yastığa koyduğum anda kafamda zihnimde ruhumda gezinen melodiler ve sözler yüzünden yatağımdan kalkıp beste yaptığım anlar vardır. Bazen arabada giderken, bazen kendimi inzivaya çektiğim anlarda dört duvar arasında kovalamaca oynadığım şarkılar ve sözler vardır. 

Bir sanatçı olarak dinlediğiniz ve beğendiğiniz sanatçılar kimlerdir?

Benim müzikal arşivim biraz karışık. Taş plaklar, longplayler, klasik batı müziği, jazz, pop, yerli, yabancı, arabesk, alaturka, Türk halk müziği yani oldukça geniş bir müzikal arşivim var. Çocukluk yıllarımdan beri bunları dinleyerek beslendim ve feyz aldım. Oldukça uzun bir liste vermem gerekir. Bir kaç kişiyle sınırlandırmak ayıp olacak diye düşünüyorum, o yüzden isim vermek istemiyorum.

Zamanı geçmişe alma imkânınız olsa tekrardan sanatçı olmak ister miydiniz? Neden? 

Evet. Tekrar dünyaya gelsem yine sanatçı olmak isterdim. Çünkü her türlü zorluğuna rağmen işimi çok seviyorum ve aşk ile yapıyorum. Sistemin kuklası değilim bu bozuk düzene teslim olmadan sınırlarımı kendi istediğim şekilde çizerek yoluma devam ediyorum.

Sanat dünyasında bir şeyleri değiştirme şansınız olsa neleri değiştirirdiniz?

Önce tüm meslek birliklerini tek bir çatı altında toplayıp yeni tüzükler ve yasalar çıkartarak daha adil bir sistem kurardım. Çünkü Türkiye'de telif dağıtımı konusunda çok büyük haksızlıklar, yanlışlıklar var. Yani düzgün bir sistem yok ayrıca denetlenemeyen bozuk bir sistem söz konusu. Özellikle de dijital medya alanlarında. Eskiden el arabalarında, köprü altında korsan CD’ler, kasetler ve kitaplar satılırdı. Dijital çağın hayatımıza girmesiyle birlikte ki bu 2000'li yılların başına denk geliyor, milenyum adı altında insanlara pompalanan bu süreçte dijital korsanlar devreye girdi ve ne yazık ki ülke olarak bunu denetlemiyoruz. Sadece müzik alanında yedi meslek birliği var. Bunun dünyada başka bir örneği yok. Çok ciddi gelir toplanıyor ve maalesef adil şekilde dağıtılmıyor. Bunun sebebi de meslek birliklerinin yönetim kurullarında sanatçıların, yapımcıların, söz yazarlarının, aranjörlerin olması.  Bu sektörden para kazanan insanların meslek birliklerinin yönetim kurulu, denetleme, divan kurulu, teknik birimlerde olması yanlış. Bu mevkilere fikir ve sanat eserleri kanunu bilen yetenekli, akademik bilgisi, donanımı olan, ufku geniş gençler getirilmeli. Böyle olursa gerçek hak sahipleri işte o zaman haklarını alabilecekler. İşe önce buradan başlamak lazım daha sonrasında medyanın tüm alanlarında sanatsal ağırlığı olan işlere daha çok yer verilmeli.

 

Türkiye de sanatçı olmak zor mudur?

Kesinlikle!  Türkiye'de sanatçı olmanın zorluğunu yaşamış bir sanatçıdan örnek vermek isterim. Kemal Sunal'ı rahmet, saygı ve sevgiyle anıyorum. Telif haklarının Türkiye'de hakkaniyetli biçimde dağıtılmamasından yakınırdı. Ve maalesef hâlihazırda bile bu sistem yerine oturmuş değil. Telif hakları konusunda verdiği hukuki mücadeleler hepimize örnek olmuştur. Türk sinemasına sayısız filmde başrol oyuncusu olarak önemli eserler kazandırdı, yeri asla doldurulamaz.

Gelecek ile ilgili projelerinizden söz eder misiniz? Bundan sonra ki hedefleriniz neler?

Yirmi dört yıldan beri müzik sektörünün içindeyim. Türkiye de daha önce yapılmamış bir projeye imza attık. "Pembe Rüyalar" ismiyle müzik sektörüne kazandırdığımız bir ninni  projesini hayata  geçirdik.  Proje ortağım Doktor Mehmet Elçi'nin bebeklere ninniler olarak hazırladığı söz ve müziği kendisine ait yedi farklı makamda, yedi farklı ninnisini seslendirdim. Şirket ortağım İbrahim Gugu tüm imkânları seferber ederek bize sınırsız destek verdi. Kendisine her zaman olduğu gibi teşekkür ediyorum. Bu projenin müzikal zenginliğine katkıda bulunan bir diğer kişi değerli sanatçı dostumuz  dünyanın ayakta alkışladığı Fransız piyanist Stephane Blet. Albümde yer alan ''Bahçelerde Güller Açıyor'' adlı ninni de bize piyanosu ile eşlik etti. Kendisine şükranlarımı sunuyorum. Projenin aranjörlüğünü Bülent Sert üstlendi. Bu albüm benim için çok kıymetli, çünkü bu projenin başka bir örneği yok. Ayrıca bebekler üzerinde de olumlu sonuçlar aldık. Sloganımız: Bebekleri Uyutmaya Geliyoruz!

Bu sektörde bayan müzisyen olarak edindiğiniz en büyük tecrübe nedir?

Kimsenin elini eteğini öpmeden özgür ve hür irademle işimi yapmak…

Sanat adına başka ne tür çalışmalarınız var?

Yeni bir klip projesi hayat geçirdik. Son albümüm "Dediğim Dedik ‘in içinde yer alan söz ve müziği tarafıma ait "Hayat Sürgün" adlı şarkıya yirmi Temmuz 2018'de Ahu Şentürk yönetmenliğinde klip çektik. On dört Eylül itibari ile tüm klip kanalları ve dijital portallarda izleyicisiyle buluşacak. Sonbahar ile birlikte kültür merkezlerinde konserlerimiz başlayacak. Kışa girmeden "Kış Güneşi" şarkımızı da klip ile taçlandırmayı hedefliyoruz.

Aile içinde ve yakın çevresinde Niran Ünsal nasıl bir kişidir? Herkesin şu yönümü örnek almasını isterdim dediğiniz şey ne acaba?

Bu soruyu benim cevaplamam ne kadar doğru olur bilmiyorum. Kısaca cevaplamam gerekirse; fedakâr, özverili ve koruyucu tarafım sanırım.

Sizce şarkılar manasını yitiriyor mu? Sanat hor kullanılıyor mu? Yoksa daha mı değer kazandı? Bu noktada sosyal medya gücü nasıl etki gösteriyor? Bakış açınız?

Öncelikle sanatçı ve sanat kavramı ülkede büyük erozyona uğramış durumda. İlk önce bu konuya bir açıklık getirmek isterim. "SANAT" bir ülkeyi ayakta tutmaya yarayan en önemli hazinelerden birisidir. Bir ülke sanat ile kalkınabilir. Sanat insana ve ülkeye hizmet eder. "SANATÇI" da yarınlara ve yeni nesillere eser bırakan kişiye denir. Maalesef ülkemizde popüler kültürün yarattığı çarpık bir durum var ortada ve sanat diye lanse ediliyor. Belli bir tekel altında olan müziğin hayat damarları kesilmiş durumda ve oluk oluk kan kayıp ediyoruz. Yapılan işler arasında elbette ki sevdiklerim ve takdir ettiklerim var onlar tenzih ediyorum. Sanat kisvesi altında yapılan popülist projelerin hiç birini beğenmiyorum ve onaylamıyorum. Bunların adı bende saklı. Bu gibi kavram karmaşalarının ortadan silinmesi ve bu erozyonun önlenebilmesi için çok hızlı hareket etmemiz gerektiğini düşünüyorum çünkü biz maalesef herkese sanatçı diyoruz. Atatürk'ün lafı burada vuku buluyor "Sanatsız kalmış bir ülkenin hayat damarlarından biri kopmuş demektir" sözü tam da bu günleri işaret ediyor.

Genel olarak artık yeter, dur! Diyebileceğiniz neler var?

Önce tüm meslek birliklerini tek bir çatı altında toplayıp yeni tüzükler ve yasalar çıkartarak daha adil bir sistem kurardım. Çünkü Türkiye'de telif dağıtımı konusunda çok büyük haksızlıklar, yanlışlıklar var. Yani düzgün bir sistem yok ayrıca denetlenemeyen bozuk bir sistem söz konusu. Özellikle de dijital medya alanlarında. Eskiden el arabalarında, köprü altında korsan CD’ler, kasetler ve kitaplar satılırdı. Dijital çağın hayatımıza girmesiyle birlikte ki bu 2000'li yılların başına denk geliyor, milenyum adı altında insanlara pompalanan bu süreçte dijital korsanlar devreye girdi ve ne yazık ki ülke olarak bunu denetlemiyoruz. Sadece müzik alanında yedi meslek birliği var. Bunun dünyada başka bir örneği yok. Çok ciddi gelir toplanıyor ve maalesef adil şekilde dağıtılmıyor. Bunun sebebi de meslek birliklerinin yönetim kurullarında sanatçıların, yapımcıların, söz yazarlarının, aranjörlerin olması.  Bu sektörden para kazanan insanların meslek birliklerinin yönetim kurulu, denetleme, divan kurulu, teknik birimlerde olması yanlış. Bu mevkilere fikir ve sanat eserleri kanunu bilen yetenekli, akademik bilgisi, donanımı olan, ufku geniş gençler getirilmeli. Böyle olursa gerçek hak sahipleri işte o zaman haklarını alabilecekler. İşe önce buradan başlamak lazım daha sonrasında medyanın tüm alanlarında sanatsal ağırlığı olan işlere daha çok yer verilmeli.

Sanatçı kimliğinizi büyük bir mücadele ile hep korudunuz. Ancak hafızanızda gitmeyen bir mücadele neydi?

Yıllar önce 2002'de kendi özgür irademle ve büyük çabalarım sonucu yer aldığım Ahmet Kaya anısına yapılan "Dinle Sevgili Ülkem" projesinde on sekiz ayrı sanatçı ile aynı projede yer aldım. "Giderim" şarkısı büyük ses getirdi. Ahmet Kaya özgün müziğin en önemli idollerinden biridir benim için... Sanatını kimse tartışamaz. Bıraktığı eserler, yorumculuğu ve sazının ustası bir müzisyen oluşu hayatımda özellikle çocukluk ve gençlik yıllarımda bana yoldaşlık etmiştir.  "Şafak Türküsü", "An Gelir" ve "Yorgun Demokrat" albümleri benim için mihenk taşıdır. Babam ile aynı ismi taşıyor olması ve her ikisinin de müzisyen olması anne baba ayrı büyüyen çocuklardan biri olarak babama duyduğum hasreti dindirmeme sebeptir. Benim o şarkıyı seslendirdiğim dönemde Türkiye'de birçok müzik kanalında özellikle TRT'de, Kral TV'de yasaklıydı Ahmet Kaya. Öyle bir dönemde onun şarkısını okumak büyük cesaret isterdi. Ben bu cesareti gösterdim ve bedelini de ağır ödedim. Bütün tehditlere, hakaretlere, karalama kampanyalarına aldırmadan avaz avaz Ahmet Kaya şarkısı okudum.

Niran Ünsal müzik ile ilgili değişiklik yapmayı düşünür müydü veya sürpriz var mı?

Yirmi dört yıldan beri müzik sektörünün içindeyim. Türkiye de daha önce yapılmamış bir projeye imza attık. "Pembe Rüyalar" ismiyle müzik sektörüne kazandırdığımız bir ninni  projesini hayata  geçirdik.  Proje ortağım Doktor Mehmet Elçi'nin bebeklere ninniler olarak hazırladığı söz ve müziği kendisine ait yedi farklı makamda, yedi farklı ninnisini seslendirdim. Şirket ortağım İbrahim Gugu tüm imkânları seferber ederek bize sınırsız destek verdi. Kendisine her zaman olduğu gibi teşekkür ediyorum. Bu projenin müzikal zenginliğine katkıda bulunan bir diğer kişi değerli sanatçı dostumuz dünyanın ayakta alkışladığı Fransız piyanist Stephane Blet. Albümde yer alan ''Bahçelerde Güller Açıyor'' adlı ninni de bize piyanosu ile eşlik etti. Kendisine şükranlarımı sunuyorum. Projenin aranjörlüğünü Bülent Sert üstlendi. Bu albüm benim için çok kıymetli, çünkü bu projenin başka bir örneği yok. Ayrıca bebekler üzerinde de olumlu sonuçlar aldık. Sloganımız: Bebekleri Uyutmaya Geliyoruz!

Son olarak, dinleyicilerinize, sevenlerinize neler söylemek istersiniz?

Türkiye halkı sanata ve sanatçıya değer katmak istiyorsa kendilerine yazılı, görsel, işitsel ve dijital medya üzerinden dayatılan her şeye "dur" demeli. Dayatılanı değil seçtiklerini izlesinler ve dinlesinler çünkü sanal âlemde hiç bir şey göründüğü gibi değil. 

Biz de Önce Vatan Gazetesi ailesi olarak bizimle yaptığınız bu özel ve içten röportajdan ötürü değerli sanat yüreğinize şükranlarımızı sunar, gelecek çalışmalarınızda başarılar diliyoruz…