Gün geçmiyor ki yazılı ve görsel basında yer alan cinayet, vahşet, tecavüz, şiddet olayları ile karşı karşıya kalıyoruz.
Bu durum bizleri, derin düşüncelere dalmamıza neden oluyor.
Değişen toplum değerleri ve ahlaki yaklaşımların, her geçen gün önemini yitirmeye yüz tutan günümüzde insanların neden bu hale geldiğine bir türlü anlam veremiyoruz.
Kendi kendimize ‘bize neler oluyor, insanlar neden bu hale geldi’ düşüncelerini içimizden geçiyoruz.
Birçok yan etkiler olmuş olsa dahi insanın, insani özelliklerini, değerlerini yitirdiğini de üzülerek gözlemliyoruz.
Bizler gelenek ve göreneklerine bağlı, ahlaki değerlerin ön planda tutulduğu, onurun, gururun beş kuruşa satılmadığı bir dönemde büyüdüğümüz için kendimizi şanslı hissetmeliyiz, belki de yaşam süreci ilerledikçe artan hayal kırıklıklarımız bizlere öğretilenin dışında bir hayatın var oluşundandır.
Bizlere küçük yaşımızdan itibaren, ailemiz ve çevremizde bulunan kişiler tarafından sunulan sevgi dolu bir dünyanın varlığı iken, bunun dışındaki dünyadan habersiz büyütülmüşüz.
Bizler pilli bebek, heidi, keloğlan masallarıyla büyürken pollyanna kadar mutlu umutlu olmayı o günlerde öğrenmiştik.
En büyük sermayemiz hayallerimizdi.
Beyaz atlı prensin masal ülkesinden gelip bizi alacağına inandırılmıştık.
Küçük yaşımızda öğretilen, atalarımızdan bizlere geçen edep, terbiye kuralları çerçevesinde kendimize kurduğumuz dünya dışına çıktığımızda başlar hayal kırıklarımız.
Daha dün gibi aklımda okul çağımızda, ebeveynlerimiz bizleri öğretmenlerimize teslim ederken; bizler öğretmenlerimize sevgi, saygıyla yaklaşırdık.
Hayatımızdaki rollerinin bilincinde olan kişiler bizleri doğru, dürüst, çalışkan nesil yetiştirmek için birçok fedakârlıktan kaçınmazdı.
O zamanlarda yazılı ve görsel basında cinayet, hırsızlık, tecavüz, şiddet suçları çok kısa bir şekilde haberlerde yerini alırken ayrıntılara asla girilmez, toplumu onumsuz etkileyeceği düşüncesi ile kısa kısa geçilirdi.
Gelecek nesillerin olumsuz etkilenmemesi adına evlerimizde vahşet hiç dillenmediği gibi, etrafımızda da bu tür olaylara pek rastlamazdık. Aynı mahallenin içinde yaşayanlar birbirlerini korur kollarlardı.
Mahallenin genç delikanlıları aynı mahallede büyüyen genç kızlara bakmaz, aksine sahip çıkarlardı. O zamanlarda aşık olmak bile basit, ucuz değildi.
Toplumun örf ve adetleri, ahlaki değerlerine önem verilirdi. Yeni yetişmekte olan genç kız ve erkeklerin okul sıralarında en saf, temiz duyguları teneffüs sırasında kaçamak bakışmak, yan yana yürümek dışına çıkmaz, birbirlerine olan sevgiden dahi söz edilmezdi.
Günümüzdeki ucuz aşkların hiçbir zaman hissedemeyecekleri o kalp çarpıntısını dile getirmek yerine, bakışlar ile anlaşmanın verdiğin huzur hissedilirdi.
Ne idik ne olduk?
Günümüzde yazılı ve görsel basında sürekli karşılaştığımız vahşet haberleri, olayların nasıl işlendiğine dair en küçük ayrıntıları dahi vererek adeta suçu işleyecek olana da yol göstermektedir. İzleyicide oluşan ‘demek ki bu böyle oluyormuş’ fikrini kimse inkâr edemez.
Televizyon kanallarının hangisini açarsanız açın, hangi program olduğu önemli değil içinde mutlaka şiddet yanlısı görüntülere, silahlara, çatışmalara rastlamak mümkündür.
Henüz 5 yaşındaki bir çocuk günümüzde silahın nasıl kullanılacağını çok iyi bilmekte, nereden biliyorsun diye sorulduğunda ‘şurada izledim’ cevabı alınmaktadır.
Oysa günümüzde çocuklarımıza ektiğimiz öfke, nefret tohumlarını büyütüyoruz içlerinde. İzledikleri çizgi filmlerden tutun da oynadıkları oyunlara kadar her birinin içinde öfke, nefret, bencillik tohumları büyüyor gün geçtikçe.
Savaş, dövüş oyunları baş sıraları alırken, ellerinden düşürmedikleri sözde silahlarıyla saldırıyorlar birbirlerine. Sözde oyun oynarlarken, karşıda durup bir izlemek gerekiyor, çocukların yüzündeki hırsı, öfkeyi, acımasızlığı, nasıl da birbirlerine hınçla saldırıyorlar.
O zamanlarda bizlere öğretilen büyüğe saygı, küçüğü sevgi, korumak ilkeleri benliğimize kazınmışken, onurun ne demek olduğunu o günlerde öğrenmişken, gerçek dünya ile karılaştığımızda bu soruları kendimize soruyoruz.
Ne idik ne olduk!!
Bizlere mi çok fazla sevgi verildi, yoksa çocuklarımıza biz sevgiyi öğretemedik mi?