Hüseyin Mümtaz ve Nazım Beratlı

Aşağidaki yazı benim değil… Benden de bahsettiğinden değil, içindeki fikirleri benimsediğimden, “sosyal medya”da paylaşmaya çalıştım. Bütün bir gün uğraştığım halde, bir türlü paylaşamadım. Efendilerin “topluluk kriterlerine uymaz”mış…Buyrun burdan paylaşıyorum. Hadi engelleyin de görelim! Nalıncı keseri mi bunların kriterleri?

   

NEVCİVAN ABLA - HÜSEYİN MÜMTAZ

                Türk Kıbrıs’ta kafa karıştırıcı, fevkalâde rahatsız edici şeyler oluyor.

                Hükmedemeyen hükümet, Tatar sessiz… Çıtları çıkmıyor.

                Önce her bakanlar kurulunda mutlaka bilmem kaç vatandaşlık veriliyor.                Kime veriyorsunuz, nasıl veriyorsunuz, neden veriyorsunuz efendiler?

                Kim söylüyor, kim emrediyor, neyi emrediyor?

                U Thant mı, Gueterres mi?

Özgür iradenizle mi karar alıyorsunuz?

Memleketin sosyal dokusunu bozduğunuzun farkında mısınız?

Sarhoş, Ayyaş, Sarı Selim bile 1571’de ille de Türkmen/Yörüklerden fermanla göndereceği erkek ve “kızları”, her birinin niteliklerini ince ince eleyip, sık dokuyarak seçmişti.

Meraklısı eski yazılarımızı okuyabilir.

Şimdi vatandaşlık verdiğiniz yüzlerce kişinin yaş, boy, kilo, en ve nitelikleri, meslekleri belli mi?

Meslekleri var mı?

Yoksa her biri “niteliksiz iş gücü” mü?

Türkiye’ye Suriyeli ve Afgan göçmenler geldiğinden beri, Türk işçilerin üçte biri fiyatına çalışıyor.

Türkiye’de o yüzden işsiz kaldıkları için Kıbrıs’a gelen niteliksiz işgücü de yoksa Kıbrıs’ta onlar gibi mi çalışıyor da tercih ediliyor?

Türk Kıbrıs’ın sosyal yapısı, dokusu, dengesi bozuluyor farkında değilsiniz?

Yoksa zaten farkında mısınız?

Türk Kıbrıs’ta önce Yunus Emre Enstitüsü kuruldu.

Enstitü’nün “misyon ve vizyonu”nda“ özetle “Türk kültür mirası ve dilini yabancılara öğretmek” takdimi yapılıyor.

Kıbrıs Türkü 300 yıl geldiği topraklarda, 450 yıldır da fermânı padişahî ile “mecburi iskân” edildiği topraklarda Türkçe konuşmaktadır.

Yâni Yunus Emre’nin vefatından itibaren geçen 750 yılı zaten “öz” Türkçe konuşarak ve yaşayarak geçirmiştir.

O halde Türk olmayan ülkeler varken bu enstitünün Kıbrıs’a kurulmasının lüzumsuzluğuna başka yazılarımızda değinmiştik.

(Rum tarafına kursanıza!)

Şimdi bu yetmemiş gibi bir de “yeni” tarih öğretisine geçiliyor.

Türkiye’den “ilgili” kuruluşlar Kıbrıs’ta “Kıbrıs Türk Tarihi ve Öğretimi” konulu bir panel düzenlemiş ve etkinlik kapsamında Türk Tarih Kurumu tarafından hazırlanan 158 adet kitap setinin bakanlık bünyesinde görev yapan tüm tarih öğretmenlerine verileceği;  yine aynı kurum tarafından hazırlanan ve her bir sette 250 adet kitaptan oluşan 31 setin halen eğitim öğretim faaliyetinde bulunan 19 üniversite kütüphanesi ile bakanlığa bağlı 12 kütüphaneye bağışlanacağı açıklanmış.

Panelde bir konuşma yapan Cumhurbaşkanı Tatar; ““KIBRIS TÜRKÜ TARİHİNİ BİLMELİ” demiş.

Pes.

Geçenlerde sosyal medyada bir kullanıcı; “Sayın Tatar, artık konuştuğunuzun yarısını konuşmanızı öneririm” yazmıştı.

Ben dörtte birini önereceğim.

Sizi bilmem ama Kıbrıs Türkü tarihini bilmiyor muydu Sayın Tatar?

Bunu hele bulunduğunuz makamda oturuyorken nasıl söylersiniz?

Tarih öğretmenleri okumadan, yazmadan mı bu kadar yıldır hocalık yapıyorlardı da kendilerine “kitap seti” hediye ediliyor.

O kitaplarda ne yazılıyor, kim yazıyor, nasıl yazılıyor?

Kronoloji hangi takvime göre yapılıyor?

Yeni öğretim yılında tarih derslerine, hocaların yanında bir de “gözlemci” mi girecek?

Kıbrıs Türkü’ne tarihini dışarıdan gelen başkaları mı öğretecek?

Madem Kıbrıs tarihini iyi biliyordunuz, geçen sene Denktaş’ın alnına tabanca dayatılan çakma senaryolu dizi çekilirken neredeydiniz?

Kars tarihini Karslı’ya Edirneli; İzmir tarihini İzmirli’ye Vanlı mı daha iyi öğretir?

Bırakın ithal hocaları ve onların kitaplarını…

Kıbrıs tarihini Nazım Beratlı’ya, Lefkoşa’yı Ahmet Okan’a, mücadeleyi Akay Cemal ile Ahmet Tolgay’a sorun, onlar anlatsın…

Saçmalamayın. 

Son haber Lefke’den.

1571’de Türkmen/Yörüklerin ilk yerleştiği belde olan Lefke’den.

Onun da “Gaziveren” sahilinden…

Gaziveren…

Lefke’nin gazi vermiş olan o sahiline Yahudi ismi verilecekmiş.

Belediye reisi öyle hükmetmiş.

Sahile Siyonist İsrailli iş adamı Amikam Marhoom’un isminin verilmesini kararlaştırmış “reis”.

Karpaz’da zaten yıllardır “gate”lenmişti Yahudiler.

Demek artık buraya da uzanacaklar. Büyük düşünüyorlar.

Öyleyse şimdi dışarıdan gelen tarih kitaplarında muhtemelen olmayan kendi tarihimize dönelim.

Yukarıdaki fotoğrafa iyi bakın…

“Bu resim var ya? Nevcihan ablamız… Eşi Hasan Kumarcı, o kıyıda şehit olduydu. Ölüsüne bakarak ağlıyor… Kıyıya Yahudi adı verdiler… “ diyor Nazım Beratlı.

“İki sene önce vefat etti… Ölene kadar Gaziveran’da yaşadı… O karnına sarılıp ağlayan çocuk, Kubilay Oluşum, oğlu emekli öğretmendir şimdi. Komşumdur, eşi akrabamdır… Karnında olan oğlu, Avustralya’ya göçtü, orada yaşıyor. Babasının kanı yetmedi burada yaşayabilmesine…” diye devam ediyor Nazım.

Resme iyi bakın.

Nevcivan Abla’nın gözlerine bakın… Yüzündeki ifadeye bakın.

Nereye bakıyor, ne düşünüyor acaba?

Sarılan küçük Kubilay neden ağlıyor?

Karnında taşıdığı henüz doğmamış çocuğu da ağlıyordur muhtemelen.

Lefke, Gaziveran ve Nevcivan Abla…

Kıbrıs Türk tarihinden sadece bir sayfa…

250 adet kitaptan oluşan 31 setin yazdıklarından daha fazlasını anlatan “bir sayfa”.

Nevcivan Abla’ya bakın….Gözlerinizi ayırmayın ondan. 12 Ağustos 2021

Yazarlar: 

Em. Kurmay Albay Hüseyin Mümtaz. TMT dönemi Sancaktar.

Doç. Dr. Nazım Beratlı. Cerrah, Akademisyen, Kıbrıs Tarihi Uzmanı.