Neslihan önlisans öğrencisi…

İki yıl içinde benimle olan istihbarat işlerini çözüp gidecek…

Geleli iki yıl olmuş, derslerinde başarılı ve mezuniyet aşamasında…

Farklı bölümlerden öğrencilerinden birkaç kişi anlaşıp mezuniyet balosu düzenlemişler…

 Akşam saatlerinde Ordu evinde yemek yerken “Birlikte gidebilir miyiz” dedi…

Nerede bu disko” diye sorunca tebessümle cevapladı

Abant yolunda, Petro Klup’te

*     *     *

Yıllık onaylı orduevi kartım var…

Ara sıra yemek yemek amacıyla gittiğim de oluyor…

Ama annesi halkla ilişkilerde çalışan, babası yatalak olan Nesli orduevine nasıl giriyor anlamıyorum…

Tatlı krizlerini ordu evinin iyi kızarmış çıtır tulumba tatlılarıyla aştığını biliyorum…

Birlikte gidelim Nesli ama gençler arasında yakışık alır mı” dediğimde…

Sen çok hareketlisin genç olgun çağdasın, keşke diğer hocalarda senin gibi olsa” dedi muzipçe…

Kaymaklı tatlılarımızı yedik…

*     *     *

Eğlence günü geldi çattı…

Vakit akşamın ilerlemiş saatleri…

Yunus Emre sitesindeki evine almak için gittiğimde giyinmiş makyajını yapıyordu…

Nesli çok tatlı, çok sütlü çikolata ve de üzerinde vişne reçeli gezdirilmiş kaymaklı ekmek kadayıfı gibiydi…

Profesyonel makyaj sanki onun işiydi…

Kahvenin ilginç bir tonuyla bütünleşmiş elbisesinin içinde prenses gibiydi…

Hoş geldin” ama öpücük yok, rujum bozulmasın” diye bir gülücük attı…

Sonunda arabama bindik ve Abant yoluna direksiyon kırdım…

*     *     *

Disco’da…

Beni Nesliyle görenler şaşkınlıktan küçük dillerini yutacak gibi oldular…

Nesli de “Hüseyin hoca benim kavalyem, birlikte geldik” diye havayı bastı diğerlerine…

Petro Klup,  devre mülk formuyla çalışan yeşilin her tonuyla donanmış oldukça güzel, tablo gibi işlenmiş bir ortama sahip ve diskosu ihtiyaç durumunda açılıyor…

Müzik, disco’da olması gereken türde ve keyifli…

Tam o sırada tanıdığım öğrencilerden biri Nesli’ye bakarak yüksek sesle konuştu….

Vay vay Neslihan seni neden fark etmedik, ne kadar tatlısın”

Müzik ritminde hafiften kıpırdayan Nesli biraz da kırıtarak “Hüseyin hocamla geldim” dedi onun duyabileceği şekilde…

Genç yıllarımda Bursa’da Artıç Otel disco-düğün salonunda Roy Rogers marka kot takım-yelek ve SABA terliklerle dans etmişliğim var.

Gecenin öteki vaktinde, sigara dumanları arasında rahatsızlık oldum ve dışarı çıktım bir ara…

Park yerinde araçların arasında camları siyah film kaplı beyaz minibüs yine oradaydı…

Hay Allah” dedim içimden…

Üç kişiydiler minibüsün yanında ve tepelerindeki florasan lamba  ışığında gördüğüm kadarıyla biri diğerlerine göre daha yaşlıydı…

Karanlıkta beni fark edince sırtlarını döndüler…

*     *     *

Gecenin ilerleyen saatlerinde…

Öğrencilerimiz içinde İznik’ten uzak akrabalarımdan Zeliha’yı gördüm dans ederken…

Nesli’ye “ ne zaman döneriz” diye kulağına fısıldadım usulca…

Sen git ben Selim ve Neslihan’la dönerim hocam” dedi.

Selim dediği iktisat son sınıf öğrencisi ve aynı evde kaldığı diğer kız Neslihan’ın arkadaşı…

İnsanların gözüne gözlerini dikerek bakması ve de ilginç bir şekilde sırıtması nedeniyle ona Tilki Selim lakabını yakıştırdım…

Daha önce çözdüm aslında onları…

Onlar, güvenlik nedeniyle de aynı evde görevleri icabı kalan üç kişiydiler…

Görevlerini siyah film kaplı beyaz minibüsü peşlerinden gönderenler veriyordu…

Canım sıkıldı birden ve “Sen bilirsin Nesli” dedim…

Sabahın ışıklarına az kala geri dönerken arabamda bir şarkı mırıldanmaya başladım…

“Kıskanırım seni ben 

kıskanırım kendimden

Bu nasıl aşk Allahım

öleceğim derdimden