Bizim evdeyiz…
Saat akşamın on’u civarında…
Üzerinde çalıştığım son kitabımın bir bölümüyle ilgili bilgisayar başındayım.
İnanç Turizmi, Uluslar arası Politikalar ve Anadolu’da Hıristiyanlık, üzerinde çalıştığım konular…
Ve de Üniversitemizdeki Fethullah Gülencilerin peşine düştüğüm günler…
Birden dişim ağrımaya başladı, ama nasıl ağrıyor, dayanmak imkansız…
Nesli bu arada kanepeye uzanmış televizyon seyretmekle meşgul…
Yerimden kalktım ve kitaplık rafında duran ağrıkesici bir hap alıp hemen içtim…
Oturdum bilgisayarın başına, bir taraftan da Nesli’ye bakıyorum…
Birden…
Aman tanrım o da ne?
* * *
Otuz saniye ya geçti, ya geçmedi…
Ayaklarımda bir kaşıntı başladı ki sormayın, kanatırcasına yolacağım neredeyse…
Derken dilim büyüdü, zorlukla, kelimeleri yuvarlayarak güç bela seslenebildim Nesli’ye…
“Nesli çabuk hastaneye gidelim bana bir şeyler oldu ”
Hemen fırladık yerimizden, eşofmanlar üzerimizde arabaya bindik…
Hastaneye nasıl vardık inanın hatırlamıyorum…
* * *
Acildeyiz…
Ağrı kesici içtiğimi söyleyebildim doktora ve sonrasında gözlerim karardı…
Kanatlanmışım da gri labirentlerden, dehlizlerden uçarak geçiyorum sanki…
Gecenin bir vakti gökyüzünde gibiyim ve etrafımda yıldızlar şimşek gibi çakmaya başladı…
Sonradan öğrendim ki, Üç-dört saat orada kalmışız ve Nesli hep elimden tutmuş…
Anaflaksi şok olayını alerji nedeniyle yaşamışım, doktorların dediğine göre…
Avil di dekord tu derken antialerjik ilaçlarla zor kurtarmışlar öte tarafa gitmekten…
Gecenin öteki yarısında kendime geldim…
Baktım müşahede odasındayız ve Nesli elimden tutuyor…
Neredeyse sabah oluyordu ki Acilden çıktık eve döndük…
Sabah şehir kampusundaki işimize gittik ve geceden kimsenin haberi olmadı…
Ben önce ofisime sonra dersime girdim…
Nesli de önce kantine sonra kendi dersine…
* * *
O gün akşam eve gittiğimde bir durum fark ettim…
1990-93 yılları arasında Bursa Türk-Fransız Kültür Derneği Yönetim Kurulu Üyesiydim…
Genel Sekreter sıfatıyla birçok organizasyonlar yapmış ve Fransız Büyükelçisiyle falan da tanışmıştık…
Yemeklerde çokça fotoğraflarımız oldu Fransız Büyükelçilik yöneticileriyle…
Bursa’da Çelik Palas, Cumurcul Restoran, Balıkçı Reşat gibi nezih yerlerde hem eğlenceli hem de bol fotoğraflı yemeklerimiz oldu onlarla…
Evde, bu fotoğrafların olduğu kitaplık bölümünde bir fotoğraf ters konulmuştu…
Benim yapmam olanaksız, ancak birinin fotoğraflara bakıp belki aceleyle ters bırakması sonucu olabilirdi…
Evime Nesli’den başka kimse girmedi o günlerde.
“Nesli kitapları, fotoğrafları tek tek ben uyurken incelemiş demek ki”diye düşündüm.
Hastaneye gittiğimiz akşam şiddetli tatlı krizleriyle özel günlerindeydi…
Zor günleri yüzüne tebessüm olarak yansıyordu.
* * *
Alıştım artık Nesli’ye…
Yalanlarına, kıvrak düşüncelerine ve de tatlı krizlerine…
Artık, bana “sen” diye hitap ediyor ve rahat yalanlar söylüyordu…
Bir gün bana ”hocam size, sen diyebilir miyim” demişti de, bende onaylamıştım “tabii” diyerek…
Oyuna devam etmeye kararlıydım…
Arkasında kim ya da kimler vardı ve neden vardı?
Yunus Emre sitesi 7 blok en üst katındaki evinde birlikte kalan kızın adı da Neslihan’dı…
Bu kızın Selim diye İdari Bilimler Fakültesinde okuyan öğrenci bir arkadaşını görmüştüm bir ara…
Sırıtarak konuşmasından huylanmıştım ve öyle güvensiz gelmişti ki, ben onu bu nedenle “Tilki Selim” diye yazmıştım aklıma…
O günlerde Rektör rahmetli Prof. Dr. Nihat Bilgen’di, öğretmenliği, Amerika günleri, bürokratlığı ve özellikle istihbaratçılığı dahil hakkında çok şey konuşuluyordu kampus içinde…
Nesli’in bilgisayar öğretimi ile ilgili bir bayan hoca hanımla yakın ilişkisi de dikkatimi çekmişti o günlerde…
Nesli, Tilki Selim, bayan hoca, hepsi belki de beyaz minibüs ekibindendi…
Kim taktı bunları peşime bir fikir oluştu ama çok net değildi…
Mutlaka öğrenecektim.