Yıl 1998…

2000 yılı İnanç Turizmi çalışmalarımın hız kazandığı yıllar…

Hz İsa’nın 2000nci doğum yıldönümü nedeniyle kendileri için kutsal olan şehirlere yapacakları ziyaretleri stratejik tarihli İnanç Turizmi olarak tanımlamamın üzerinden sekiz yıl geçti…

 Ulusal ve Uluslar arası ortama sunduğum çalışmalarım nedeniyle İzzet Baysal Üniversitesinde akademik görevim olması nedeniyle de farklı şehirlerde konferanslara çağırılıyorum…

Hıristiyanlıkla ilgili araştırma çalışmalarım sırasında fark ettiğim Fetullah Gülen’in  hainliğini de makalelerimde yer alıyor o günlerde.

Ve  bir gün!

*     *     *

İşletme bölümü öğrencilerinden biri odama geldi…

“Hocam felsefeyle ilgili kitaplarınızdan alabilir miyim” diyerek ilk iletişimi sağladı…

Kitaplığımda var olanlara bakmasını söyledim ve temel görüşleri öğrenme bakımından Felsefe sözlüğünü önerdim.

Bir an durdu ve gözlerini kısarak anlamlı bakışlar gönderdi…

“Hocaaaam, Felsefenin Temel İlkeleri yok mu sizde?”

Sol tandanslı Georges Politzer’in kitabını araması İlginçti…

Göz göze geldik.

Gözleri, Brezilya kahvesiydi.

*     *     *

Odama sıklıkla gelmeye başladı sonra ki günlerde…

Bir gün, ofisten birlikte çıktık ve kent merkezine gitmeden önce kısa süreli evime uğrayacağımı söylediğimde gözleri parladı.

Peşimden geldi ve binanın 3ncü katında ki yaşadığım yeri ilk kez gördü.

Binlerce kitabımın da olduğu salona girdiğinde ilgiyle etrafa baktı  ve “hocaaamm sigara içebilir miyim” diye sordu tatlı diliyle…

İlk kez geldiği bir akademisyenin evinde sigara içmeyi istemesine şaşırdım aslında.

Şaşırdım ama “İçebilirsin Nesli” diye cevapladım…

Sigarasının kalmadığını ve çok istediğini görünce sokak başındaki bakkaldan sigara almak için dışarı çıktım.

*     *     *

Sokak köşesinde beyaz bir minibüs park halinde duruyordu…

Sigarayı alıp eve döndüğümde zili çaldım ve Neslihan kapıyı açtı…

Gözüm antreye açılan yatak odasının kapısına takıldı bir anda…

Yalama olmuş kapı dilinin tırnağı nedeniyle hafif boşlukta duran kapı çekilmiş ve tam olarak kapatılmıştı…

“Kirli çamaşırlarıma baktın mı odalarda Nesli” diye takıldım…

“Aşk olsun hocam, annem bana misafir gittiğim yerlerde yerimden kımıldamamam gerektiğini öğretti” dedi ciddiyet tebessümüyle…

Ama Nesli yalan söylemişti…

*     *     *

O günden sonra Neslihan’la yakınlaştık.

İlk gün yalanıyla kendisinden şüphe ettiğim Neslihan’la ilgili araştırmalar yaptım.

İşletme Bölümünden ev telefonunu alarak yatalak diye anlattığı babasını arayıp konuşmak istedim…

“Aloooo, ben Üniversitede kızları okuyan ailelere yardım vakfından arıyorum. Kızınız….”

Doğulu aksanla konuşan biri sözümü tamamlamaya fırsat vermedi.

“Yok gardaş benim kızım falan yok, yanlış oldu galiba”

Yalanları giderek çoğaldı.

*     *     *

Neslihan kimdi?

Maksadı öğrenmek amacıyla onun istediği şekilde oyuna devam etmeye karar verdim…

Yakınlığımız artarak devam ederken, beyaz minibüs her zaman çevremizde bulunuyordu…

Beyaz minibüsün camları siyah film kaplıydı, içerisi görünmüyordu…

1.70 boylarında sütlü çikolata tatlısı biriydi Nesli.

Julia Roberts’a benziyordu.