Kaybettik, Hakk’a uğurladık “Neslican Tay” ı, ve ömrümüzce unutamayacağımız umut ve gülümseme, dayanma gücü bıraktı bizlere. Ölüm insan için vazgeçilmez gerçek olsa da çok gençti. Yakıştıramıyor, eşleştiremiyoruz gençlikle ölümü. Kanser denilen bu berbat, lanet hastalığı, atamadık içimizden de ülkemizden de. Dünyamız da yaşanan bu çaresiz hastalık tüm coğrafyalar da mevcut ise de, ülkemizde fazlasıyla. Sebep oluşturan, tetikleyen yaşam hallerimiz daha mı fazla? Hastalık girmişse bünyemize ne yapılır bilmiyoruz, tıp bilimi de tam manasıyla çare üretmekte yetersiz. Hasta olduktan sonrası tam muamma iken bu hastalığa kapılmamak adına neler yapmalıyız, nelere yakın nelerden uzak durmalıyız, bilmiyor, bilemiyoruz.

..

20 Temmuz 2017 saat 16’yı geçiyor biraz.
Bir hastane odasındayım, elimde rujum.. Ameliyata girmeden önce uyandığımda kendimi güzel görmek istediğim için, iyi hissetmek için sürmüştüm. Bacağımla olan son resmim olacağına, bacağımı geride bırakacağıma inanmıyordum, inanmak istemiyordum. Bacağımın bende kalacağına inanıyordum. 5 ay kemoterapi görmüştüm, tümör küçülsün bacağım bende kalsın diye. Tüm kötü zamanların ödülü olacaktı ameliyattan çıktığımda bacağımı görmek. Doktorumda kurtarmak için uğraşacağını söylemişti. Ben bu umuda tutunarak girdim ameliyata.
Aynı gün saat 18.30 uyandım..
19 yılımın içindeki en kötü uyanıştı. Herkes başımda ama kimse umrumda değil ilk kez. Saati soruyorum uyanır uyanmaz. Altı buçuk diyor birisi. Anlıyorum ki uğraşılmadı ve kesildi bacağım. Üstümdeki pikeyi üzerimden atışımı hatırlıyorum, bacağımı göremeyişimi. Acıyı tüm hücrelerimde hissediyorum. Tekrar tekrar uyuyup uyanıyorum narkozdan. Her seferinde o pikeyi kaldırıp bacağımı görmeyi bekliyor ve her uyanışımda tekrar kaybediyorum onu. Kendime gelemiyorum her pikeyi kaldırışımda canımdan can gittiğini hatırlıyorum. Ki gitmişti de.. Bırakın aynaya bakmayı kendimi unutuyorum. Nasıl olur diyorum nasıl devam ederim bilmiyorum. Yerimde duramazdım ki ben nasıl yaşayacaktım öyle? İş kadını olduğumda topuklu ayakkabı giyemediğimde? İlerde çocuklarım olurda peşlerinden koşamazsam? Peki toprak nasıl kabul edicek bacağımı? Ben nasıl kabul edeceğim böyle olmayı? Sanki o masada bacağımla beraber tüm geleceğimi, hayallerimi bırakmışım gibi hissediyordum.
Bir süre izin verdim kendime. Acı çekmeme zaman tanıdım. Zaman iyileştirmeyecek gibi geliyordu ilk başlarda. Acımın altında ezilmemek için hep üstüne gittim. İmkânsız değildi, zaman ve yaşama olan sevincim benim acıma ilaç oldu. Ve şimdi bugün burdayım ve hayatımda hiç bu kadar kendimden emin olarak ayaklarımı yere basmamıştım. Gerçekten ben tek bir bacaktan ibaret değildim ve olmayacaktım da!

..

Yakın geçmişte Hakk’a uğurladığımız “Neslican Tay” öncesinde tedavi gördüğü günlerde, ameliyatı öncesi günlüğüne not düştüğü satırlar hepimizin içini acıtır nitelikte. Ne güzel değil mi? Bir insan yaşamda ki günlerini bitirip, sona erdikten sonra dahi kalanlara mücadele ruhu, azmi bırakabilmesi ve yanında gülmeyi, gülmeyi öğretebilmesi. Hayat işte, ölüyoruz, kimimiz erken kimimiz geç, öldükten sonrasına kısacık ya da uzun anılar, yaşanmışlıklar, gülerek, tebessüm ederek, hüzünlü olsa dahi hatırlanacaklar bırakmak, bırakabilmek ne güzel, ne muazzam. Yerin ışıklı olsun sevgili Neslican, çok şey öğrettin bizlere, hepimize.

Mir Murat Demir