Bizim nesil ilginç, bir bakıma da şanslı bir jenerasyon... Ne yazık ki, Atatürk devrini yaşamadık. Ancak sarsılmaz Atatürkçüler olan, cennet mekan annem Öğretmen Neriman Hocanım ile babam Devlet Memuru Cevat Ziya Bey’den, hep Atatürk’ü dinledik, Atatürk ilke ve inkılaplarının yılmaz bekçileri olduk. 

İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanlığını (Milli Şef), onun beyaz trenle gezilerini hatırlıyoruz. İkinci Dünya Harbi günlerini, evlerimizdin mavi-siyah kağıtlarla karartılmasını hatırlıyoruz. 1950 yılında, Türkiye’nin çok partili demokratik rejime geçmesini 14 Mayıs 1950’de yapılan seçimlerde, Demokrat Parti’nin Celal Bayar ve Adnan Menderes’in ve arkadaşlarının yönetiminde, iktidara gelmesini anımsıyoruz. Seçimleri kaybettiği gece, komutanlar İsmet Paşa’ya gelirler “Paşam, başımızda kalın, emrinizdeyiz, seçimleri iptal edelim” derler. Paşa “Hayır, iktidarın, Milletimizin iradesi ile devri, demokratik rejimin işlemesi için benim emsal olmam, iktidarı vermem gerekir” der ve ekler, “Benim bugünkü yenilgim, en büyük zaferimdir” diyerek, iktidarı ve Çankaya’yı Bayar’a teslim eder. 

1950-1960 arasında Demokrat Parti iktidar yıllarını yaşadık. Bu dönem bizlerin lise ve Mülkiye senelerine rastladı. 27 Mayıs darbesine giden yolda, İsmet Paşa’nın Uşak’ta başına taş atılmasını, Kayseri’de treninin durdurulmasını, Topkapı’da linç edilmek istenmesini, anti demokratik uygulamaları, Vatan cephelerini, Tahkikat Komisyonlarını yaşadık. Menderes’in Londra uçak kazasını, İstanbul ve Ankara’daki olayları, 555 K’yi, nihayet 27 Mayıs 1960 darbesini yaşadık. Yassıada Mahkemeleri, Menderes, Polatkan, Zorlu’nun idamları, demokratik rejimin askıya alınması tarihimize acı olaylar olarak geçti. Bunlar olmamalıydı, iktidarlar seçimle belirlenmeliydi. Daha sonra, demokrasiye dönüş ve İsmet Paşa’nın 78 yaşında Başbakan olarak milletine hizmetini yaşadık. Bizim nesil, 27 Mayıs’ta, Cemal Gürsel’in emri ile yapılan “Devrim” otomobilinin, nedense çalışmayıp, yolda kalışına tanıklık ettik. Daha sonra Türk siyasetine 40 yıl damga vuracak olan, Süleyman Demirel’i tanıdık, Bülent Ecevit’in, İnönü’yü mağlup ederek, CHP’nin başına geçmesine şahit olduk. 

1965’ten itibaren Demirelli, Ecevitli, Erbakanlı, Türkeşli, Bölükbaşılı yılları yaşadık. 4 Nisan 1954’te Çanakkale, Nara Burnu’nda, Dumlupınar denizaltımızın bir İsveç gemisi ile çarpışarak, battığının, denizaltında kalan 81 denizcimizin o zamanın teknik şartlarının elverişsizliği sonucu şehit olmalarının acısını yaşadık. Bizim nesil 1969 yılında, Neil Armstrong’un, insanlık tarihinde ilk kez Ay’a ayak bastığına ve “Benim için küçük, insanlık için büyük bir adım dediğine” tanıklık ettik. Daha sonra, Türkiye’nin anarşi ve terör dehşeti içinde nice canları yitirmesini, günde 30-40 kişinin öldürülmesini, 12 Mart 1971 Muhtırasını, Nihat Erim, Ferit Melen Hükümetlerini, teknoloji kabinelerini, Milli Cephe Hükümetlerini ve nihayet 12 Eylül 1980 darbesini yaşadık. 

1974 Kıbrıs Harekatları, Kıbrıs’a çıkartma emrini veren Ecevit’in tarihe geçen sözleri hep anılarımızda yaşıyor. Türkiye’ye uygulanan ambargolar, Türkiye’nin ayağına kadar gelen Avrupa Topluluğuna tam üyelik sürecini hazırlıyoruz. Dönemin Başbakanının, “Biz pazar, onlar ortak olacaklar” deyişi ile, AB üyeliği fırsatı kaçırıldı, fırsatı kaçırmayan Yunanistan tam üye oldu. (1981).  

12 Eylül, Milli Güvenlik Konseyi yönetiminden sonra, darmadağın olan siyaseti toparlayan, benim de üyesi olduğum, Anavatan Partisi (ANAP), 6 Kasım 1983 seçimleri sonucu, tek başına iktidara geldi ve Özal, Başbakan oldu. Özal ve ANAP 1991’e kadar süren dönemde, bir zamanlar 70 cent’e muhtaç olan Türkiye’ye çağ atlattı, bugün dahi ulaşılmayan, hedef ve eserleri kazandırdı. Otoyollar, renkli TV, bilgisayarlar, telekomünikasyonda, telefondaki kazanımlar, F-16 Projesi, köprüler, Savunma Sanayi, Eximbank, Toplu Konut Kamu Ortaklığı projeleri hep o dönemde başarıldı. Türkiye, IMF ve IBRD de örnek ülke olarak yer aldı. Özal, ABD ile fevkalade olumlu ilişkiler kurdu, ABD’ye ihracatı başlattı, ABD Başkanlarının özel ikametgahı olan “Camp David de” ağırlanan, ilk Türk Devlet Adamı oldu. İhracatta, sanayide, tarımda büyük hizmetler, Özal ve ANAP’ın, vizyon ve misyonunun sonucudur. Türkiye, 1984 yılında Eruh’ta yurdumuzu bölüp, parçalamak, ayrı bir devlet kurmak isteyen PKK terörü ile karşılaştı. Bölücü PKK ile başlayan mücadele 40.000’e yakın insanın ölümüne, 100 milyar dolar harcamaya neden oldu. PKK ile savaş hala sürüyor.  

Özal’ın Cumhurbaşkanlığını, Mesut Yılmaz’ın Başbakan ve ANAP Genel Başkanlığını yaşadık. Daha sonra, önce Demirel’in, 7nci defa Başbakanlığını, Özal’ın, 17 Nisan 1993’te vefatı ile Cumhurbaşkanlığını, Tansu Çiller’in Başbakanlığını yaşadık. Siyasete zarafet katan, değerli insan Erdal İnönü, hala hafızalarımızda, özlemle anılarımızdadır. 

Türkiye 17 Ağustos 1999’da, Marmara bölgesinde 7.4 büyüklüğünde depremi yaşadı. Bu felakette 20.000’e yakın insanımız öldü. Türkiye bir deprem ülkesi olmasına karşın, hala yeterli tedbirleri alamamıştır. 

Mesut Yılmaz ile Tansu Çiller’in, bitmek, tükenmeyen çekişmeleri sonucu Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarının kurduğu AKP, 2002 yılından itibaren iktidarı ele geçirdi, bu yazının yazıldığı tarihte hala iktidardadır. Eğer, Özal ve Demirel, Tansu Çiller ve Mesut Yılmaz, böylesine yıpratıcı bir mücadeleye girmemiş olsalar, ANAP ve DYP’yi birleştirebilselerdi, AKP katiyen iktidara gelip, Türkiye’nin kaderi ile oynayamazdı. Daha önce, Ecevit’in Başbakanlığı döneminde, Türkiye, Avrupa Birliği’ne tam üye ülke adaylığını kazandı ve tam üyelik müzakerelerine başlanması kabul edildi. Yapılan seçimlerde, AKP 26 milyon oy alabiliyor. Bu husus Ana Muhalefet CHP’nin, dikkatini çekmelidir. (CHP Yüzde 25’i aşamıyor). AKP iktidarında, aşırı dinci politikalar, cemaatler, tarikatlar ön plana çıktı, laik demokratik Cumhuriyetten uzaklaşıldı, bizlerin mezun olduğumuz, Türkiye’nin medarı iftiharı Ankara, İzmir ATATÜRK liseleri, İzmir Karşıyaka Lisesi, Namık Kemal Bursa, Antalya, Samsun, Trabzon, Kabataş, Pertevnihal, Haydarpaşa gibi örnek, güçlü, klasik liseler dumura uğratıldı, devlet kadroları imam hatipli ve tarikatçı kadrolara teslim edildi. Bu dönemde yaşanılan, Atatürk’e ve Atatürk ilke ve inkılaplarına düşmanlık, acı olaylar olarak hafızalarımızdadır. 

Kubilay’ı hiç unutmadık. Bu dönemde Türkiye, insan hak ve özgürlükleri, fikir hürriyeti, insani yaşam kriterleri konusunda oldukça geriledi. Adaletin tarafsızlığı, bağımsızlığı, rafa kalktı. Nihayet daha önce iktidarın verdiği tavizler ve “ne istediysen, verdik Hoca” ifadeleri sonucu tüm devleti ele geçirmeye teşebbüs eden FETÖ örgütünün 15 Temmuz 2016 tarihinde darbe girişimi ile karşılaştık. Bu örgütün, mülki idare, hariciye, askerde, orduda, adalette, üniversitelerde yaptığı tahribatın izlerini silmek zor oldu. Bu darbe milletin direnişi sonucu akim bırakıldı. 

Türkiye, dünyada eşi emsali olmayan, denetimden, denge sisteminden uzak, tek adama dayalı, adına “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” denilen rejime yüzde 51 ile (yüzde 49 karşı) geçti. Bu sistemin yanlışlık ve olumsuzluklarını yaşıyor. TBMM’nin gücü, etkinliği iyice azaldı. Bizler, bu dönemde Suriye operasyonlarını, Türk toprağı olan “Süleyman Şah”ın terk edilmesini, Doğu Akdeniz’deki gerilimi, Libya’daki mücadeleyi, Türkiye-Libya münhasır bölgesini, Somali, Afganistan, Lübnan’daki askeri müdahaleleri, 1991 Birinci Körfez Savaşı’nı, 2003 İkinci Irak Müdahalesini yaşadık, Saddam’ın, Kaddafi’nin ortadan kaldırılışına şahit olduk. Irak’ın kuzeyinde yaşayan 3 milyonu aşkın, Türk kardeşlerimizin katliamlara uğramasına, can ve mal, gelecek güvencelerinin, 84 milyonluk, NATO’nun en güçlü ordusuna sahip Türkiye tarafından sağlanamamasına, Kürtlerin kendi özerk idarelerini kurarken, bizim “Kuzey Irak Türk İdaresini” kurmayıp, bunlara seyirci kalmamızı üzüntü ile izledik. 

Bizim nesiller, 1963’te Başkan Kennedy’nin öldürülmesini, Küba krizini, 1990’da Berlin Duvarı’nın yıkılıp, iki Almanya’nın birleştirilmesini yaşadı. Bizim nesiller, Demirel’in yaptırdığı “Boğaziçi/Birinci Köprüyü, Özal’ın yaptırdığı F.S.M. Köprüsünü, Erdoğan’ın yaptırdığı Yavuz Selim, Orhangazi köprülerini, Marmara Rayı, Avrasya Tüneli’ni gördü, yaşadık. Biz siyaset hayatımızda, bu ülke için taş üzerine taş koyan herkese minnet duymuş, takdir etmiş, “Allah razı olsun” demişizdir... Devlete, millete, vatandaşa hizmeti, refahı şiar edinmişizdir. 

Bizim nesiller, Atatürk’ün yeri olarak bilinen Çankaya Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nün terk edilerek, Atatürk’ün kurduğu Atatürk Orman Çiftliği arazisi üzerine yapılan, 1000 odalı yeni Cumhurbaşkanlığı Sarayı’na, T.C. Cumhurbaşkanının taşındığına da tanıklık ettiler. Oysa şimdiye kadar tüm Cumhurbaşkanları Çankaya’da görev yaptılar. Gene bizim nesil, Yüce Atatürk’ün emirleri ile müzeye çevrilerek, UNESCO’nun Dünya Mirası Listesine alınan Ayasofya’nın, Türkiye’de 101859 cami varken, vatandaşlarımızın, ibadetlerini yerine getirmesinde bir sıkıntı yokken, ibadete, cami olarak açılmasına, fresk ve suretlerin kapatılmasına, sıvanmasına şahit ettik. Bizim nesiller çok çalışmamıza, Atatürk ilke ve inkılaplarına sımsıkı bağlı olmamıza rağmen, Cumhuriyetin 100 yılına giden bir Türkiye Cumhuriyetinin, eğitim, sağlık, sosyal yardım ve hizmetler, sosyal güvenlik, istihdam, konut, çevre sorunlarını tam anlamıyla çözemediğimizi, halkımızı refah toplumuna ulaşamadığımızı esefle idrak ettik. 

Biz burada sadece bizim nesillerin karşılaştığı ferdi değil, hepimizin yaşadığı genel, siyasi olaylara değiniyoruz, oysa bizim nesiller, sanatta, kültürde, sporda birçok önemli olaylara tanıklık etmişlerdir. Bizim nesiller, yaşamlarının son evresine girmişken, bunca önemli olayı yaşamışken, 11 Mart 2020’de, daha önce hiç yaşamadıkları, bir salgın olayı ile karşılaştılar, tüm hayatları değişti, tabiri caiz ise alt üst oldu. Tüm insanlığı etkileyen, bu Covid-19 salgını Çin’den, bana göre bilerek sadır oldu. Tüm dünyada sistemler, sağlık etkileşimi, tesisleri çöktü. Aileler, çocuklar birbirlerini göremez, sarılamaz oldular. İnsanlar birbirlerinden uzaklaştı, sosyal yaşam kalmadı. Süper güçler, tarumar oldu. Milyonlarca insan öldü. İnsanlık alemi felç oldu, yaşam koşulları kökten değişti. Bana göre, medeni insanlık, insan hakkının, hürriyetlerin, demokrasinin olmadığı Çin’e hakkettiği dersi vermelidir. 

Nihayet 6 Ocak 2021 günü, Başkan Trump’ın tahriki ile Amerikan halkının, ABD kongresini basıp, tarumar ettiklerini gördük. Hürriyet ve demokrasinin beşiği olduklarını söyleyen ABD için bu elim olayın, fevkalade manidar olduğunu belirtmeliyim. 

Buraya kadar ifade edip, anımsattığım hususlar, benim tespitlerim, yaşadıklarımız.. Ben sizlerin “Yahu, bu da vardı, şu da vuku buldu” dediklerinizi duyar gibiyim. Onları da sizler ekleyiniz... Bakalım, önümüzdeki kalan dönemde daha neler görüp, yaşayacağız...