2020 SEÇİM YILI MI?

Cumhurbaşkanı Erdoğan BM Genel Kurulu’nda konuşma yapmak üzere gittiği New York’ta, ABD Başkanı Trump’la Suriye’de güvenli bölge konusu oluşturma konusunu ayrıntılı olarak görüşeceğini söylemişti. “Sabrımızın bittiği noktadayız” demişti. 

Yalnız biz değil, bütün dünya, giderek küresel barışı tehdit eden Suriye’nin geleceğini belirleme konusunda yapılacak bu görüşmeden nasıl bir sonuç çıkacağını merak ediyordu. 

Olmadı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Başkan Trump, ayaküstü selamlaşmanın dışında biraraya gelip görüşemediler. Şimdi küresel siyaset kulislerinde bu “aksiliğin” olası nedenleri konuşuluyor. 

İkinci kez sandık başına gittiğimiz İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçim sonuçlarını irdelediğimiz yazılarımızda, esas gündemimize dönmemizin, ekonomiye odaklanmamızın önemini belirtmeye çalışmıştık. Küresel aktörler arasında küresel çapta yaşanmakta olan egemenlik mücadelesinde hedef, enerji kaynaklarının ve dağıtım yollarının kontrolünü ele geçirmekti. 

Taraflar, rakibinin enerjiye ulaşımını engelleyerek üstünlük sağlamayı hedefliyordu. Günümüzde ABD ile Çin arasında yaşanmakta olan küresel liderlik mücadelesinin özü özeti bu değil mi?  ABD, pekçok konuda işbirliği yaptığı Rusya’nın, “Avrupa’nın tek doğalgaz tedarikçisi” olmasına izin veriyor mu? 

ABD, Ukrayna’da önünü kestiği Rusya’ya, Türk Akım üzerinden Avrupa’ya gaz pompalamasına imkan sağlayan Türkiye’yi “stratejik müttefik” defterinden silmedi mi? 

Küresel çata yaşanmakta olan enerji merkezli bu mücadele, kaçınılmaz olarak ülkelerin ekonomilerini olumsuz yönde etkilemektedir. ABD, “Küresel Lider” sıfatını sürdürebilmek, doların küresel çapta saygınlığını koruyabilmek için, dünyanın önemli enerji kaynaklarını kontrolü alma kararlılığını sürdürüyor. 

Dört kıtayı ve 65 ülkeyi birbirine bağlayacak olan Yeni İpek Yolu’nun ağlarını hızla hayata geçirmekte olan Çin’i soluksuz bırakabilmenin tek yolu, onun enerji kaynaklarına ulaşmasına engel olmaktır. 

Çin ağlarını döşeme, ABD de, dünyayı ahtapotun kolları gibi sarmakta olan bu koridorların önünü kesme konusunda ısrarcı oldukları için, mavi gezegenimizin çeşitli bölgelerinde fay hatları oluşmaktadır. 

Ulaşım ve iletişim teknolojilerinin başdöndürücü bir şekilde gelişmesi hem kişilerin hem de toplumların yaşantılarını çok yönlü olarak etkilemektedir.  Bu gelişmelerin paralelinde savaşların tanımı bile değişti. Savaşlarda aklımızın ucundan bile geçmeyen yeni nesil silahlar kullanılıyor. 

Bir zamanlar yalnızca haberleşmede kullanılan iletişim araçları, bugün toplumları çeşitli amaçlar doğrultusunda yönlendirebilmek amacıyla kullanılıyor. 4 200 Mhz üzerinden hizmet veren cep telefonlarının insanların düşünce ve davranışlarını, bedensel ve ruhsal sağlıklarını etkilemek amacıyla kullanılabileceği aklınıza gelir miydi? 

Kurşun yerine laser ışının kullanıldığı bir dönemde, bilimkurgu romanlarını aratmayan gerçekler yaşamaktayız. 

O nedenle, herhangi bir ülkede yapılan seçim sonuçları irdelenirken, “Sandıkta kimler vardı?” sorusu sorulmaktadır. 

Özetle, yaşamakta olduğumuz gelişmeleri etkileyen küresel dinamikler giderek önem kazanıyor, araştırma konusu oluyor. 

O nedenle, “Seçimlerimi geçen yıl yaptık, hesabımızı 4 yıl sonrasına göre yapalım” diyemiyoruz. Küresel aktörler arasında yaşanmakta olan mücadelelerin oluşturduğu fay hatlarında yaşanacak enerji boşalması bizi hiç beklemediğimiz bir anda sandık başına gitmeye zorlayabilir. Jeostratejik konumu itibariyle Türkiye’nin küresel çapta yaşanan gelişmelerden etkilenmemesi mümkün değil.  

Ortadoğu merkezli yaşanan paylaşım kavgasında çeşitli ülkelerin yönetim kadrolarında savrulmalar yaşanmadı mı? Bu savrulmaların arka planındaki dinamiklerin kimlikleri, hedefleri artık sır değil. 

YEREL VE KÜRESEL DİNAMİKLER

Son zamanlarda gündemimize gelen yeni parti kurma hazırlıklarının, bütünüyle yerel dinamiklerin etkisi olduğunu söyleyebilir miyiz? 

ABD gibi “demokrasinin kalesi” olan bir ülkede, Trump’ın başkan seçildiği ilk günlerde, “seçim sonuçları üzerinde Rus iletişim uzmanların olası etkileri” konuşulmadı mı? 

Bugün Trump için azil süreci başlatmak üzere harekete geçenler, onu, 220 seçimlerinde en büyük rakibi olarak gördüğü J. Biden’ın oğlunun kirli çamaşırlarını ortaya dökme konusunda, Ukrayna devlet başkanından yardım istemekle suçlamıyorlar mı? 

Ülkelerin bu derce bileşik kaplara dönüştüğü bir dönemde, ülkemizde gündeme gelen yeni parti kurma çalışmalarının arka planındaki dinamiklerin sorgulanması yadırganacak bir durum değildir. 

Ortadoğu’da Suriye merkezli yaşanmakta olan gelişmeler çok önemli bir aşamaya geldi. Alandaki iki küresel aktör olan ABD ile Rusya buradaki kazanımlarını koruyabilmek adına gizli-açık büyük rekabet yaşamaktalar. Suriye cephesinde elbette başka yerel ve küresel aktörler de var. 

Doğu Akdeniz’de, denize kıyısı olmayan pekçok devletin savaş gemileri bayrak göstermekte. 

Bu paylaşım kavgaları nedeniyle Ortadoğu’da oluşan fay hatlarında hiç beklenmedik anda kırılmalar, enerji boşalımları yaşanabilir. 

Jeostratejik konumuyla Türkiye, Ortadoğu’da yaşanan gelişmelerden en çok etkilenen ülke konumunda. O nedenle, Suriye’deki gelişmeler paralelinde gündeme gelen yeni partileri daha çok konuşmaya başlayacağız. Gazete sayfalarını, televizyon ekranlarını ikiye bölecek dış ve iç haberler daha çok gündemimizde olacak. 

Ankara kulislerinden sağlam bilgiler aktarmasıyla tanıdığımız Abdülkadir Selvi, yeni parti kuruluşlarının iç ve dış dinamiklerini irdelediği bir yazısındaki “Küresel sistem, 2023 seçimlerini sistem üzerinden Erdoğan’ın tasfiyesine dönüştürmek için ağlarını örüyor. Davutoğlu ile Gül ve Babacan’ın kuracakları yeni partiler, bu yöndeki beklentileri güçlendirdi” değerlendirmesinin altını çizmek gerekir. 

İddia edildiği gibi, küresel sistemin “Erdoğan’ın tasfiyesi” gibi bir planı varsa, fırsatını bulduğunu anda hedefini gerçekleştirmek isteyecektir. Oluşacak ya da oluşturulacak koşullar bir erken seçimi gündeme getirebilir. Seçim tarihini tahmin edebilmek için, Davutoğlu ile Gül ve Babacan’ın partilerini kurma çalışmalarını izlemek gerekiyor. Yeni partilerin kuruluşları açıklandığında, kulis çalışmaları tamamlanmış, seçim yakın demektir. 

ERDOĞAN TRUMP’LA NEDEN GÖRÜŞEMEDİ?

Cumhurbaşkanı Erdoğan BM Genel Kurulu’nda konuşma yapmak üzere gittiği New York’ta, ABD Başkanı Trump’la Suriye’de güvenli bölge konusu oluşturma konusunu görüşeceğini söylemişti. 

Yalnız biz değil, bütün dünya küresel barışı tehdit eden Suriye’nin geleceğini belirleme konusunda yapılacak bu görüşmeden nasıl bir sonuç çıkacağını merak ediyordu. 

Olmadı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Başkan Trump, ayaküstü selamlaşmanın dışında biraraya gelip görüşemediler. Şimdi küresel siyaset kulislerinde bu “aksiliğin” olası nedenleri konuşuluyor.

Kulislerde, 2020’deki başkanlık seçimleri öncesinde savaş istemeyen Trump’ın İran’ın biran önce vurulmasına arşı çıktığı için hedef tahtasına oturtulduğu konuşuluyor. 

Pentagon, en kısa zamanda İran’a etkili bir ihtar vuruşu yapmakta kararlı. AB ülkelerinin İran’a destek vermelerini önleyebilmek için de, operasyonu, doğalgaza en çok ihtiyaç duydukları kış aylarında yapmayı planlıyor. 

İran’a yapılacak bir askeri operasyon en çok Çin’i, AB ülkelerini ve Türkiye’yi etkileyecektir. Abdülkadir Selvi’nin, “Küresel sistem, 2023 seçimlerini sistem üzerinden Erdoğan’ın tasfiyesine dönüştürmek için ağlarını örüyor” yorumunu Pentagon’un kış aylarında İran’ı vurma hazırlılarıyla birlikte değerlendirdiğimizde, bir milli mutabakat hükümetinin ya da bir seçimin hiç de uzak bir olasılık olmadığı anlaşılıyor.  

15 Temmuz denemesinde hedeflediği sonucu alamayan küresel sistemin Türkiye’de yeni bir süreç başlatmak istediği anlaşılıyor.