Ne seninle ne sensiz!
İki hafta önce dizüstü bilgisayarım-her ne kadar dizüstü adlandırılsa da ben göbeküstü diyorum-da dosyalarım birden boşlukta asılı kaldı. Mavi camda o sivri uçlu ok sağa sola, serseri mayın gibi gidiyor ancak “tıkk” lamıyor.
İnternet açılmıyor.
Dosyaların içine dalamıyorum.
Ben dalacam laptopa…
Zavallı, yıllardır çok yoruldu herhal diyorum, kapatıyorum.
I-ıhhh tık yok…
…………
Doğru hastanesine götürüyorum.
Tahlil yapacaklar göbeğini açıyorlar.
Aaaaaa…
Herşey tam tekmil!
Karaciğer, böbrek, kalp, bağırsaklar…
Tıkır tıkır işliyor.
Doktoru görünce karın ağrısı geçti galiba diye soğuk bir espri yapıp, doğru eve getiriyorum.
Önce kulağını çekip sonra hemen göbeğini açıyorum.
Öyle ya…
İşlerim kaldı yazı yazamıyorum.
Sanki ellerim kırıldı da yazamıyorum.
Dünyaya açılan pencerem kapandı.
Artık sorun çözüldü deyip bi kahve ve kucağımda laptop!
Yapacağım tüm senaryolar sıraya girdi acele ediyorlar.
Derken…
Yine mavi ekran !
Bu kez içine bodoslama kesin dalacağım… ne klasör ne bir sembol!
Aaaaaaa…
Delireceğim.
……..
Aldım yine doooğru hastaneye…
“Bakın bu burada iyi eve gidince sapıtıyor.”
“6 sene olmuş bu modeler kalmadı” gibisinden mırıllar…
Neeee…6 sene miyadı dolmuş mu oldu? Ne zamandan beri böyle oldu?
Neredeyse taş devri diyecekler.
Eskiden “Evladiyelik Sümerbank” terimleri vardı ayoll!
Kendimi bildiğimde annemlerin Tolon markalı cüssesi gibi kendi de kocaman sesli çamaşır makinası aklıma geldi 25-30 yıllıkken bile rahmetli babam onu ters çevirip altına girer, tamir etmek için iki gün boyunca orada uğraşırdı.
Hatta anneme derdim ki babamın arkasından çırılçıplak geçsem farkına varmayacak.
Bi sabah kuşluk vakti dev bir gürültüyle uyandığımızda anlardık ki bizim küheylan ayağa kalkmış güldür güldür çalışıyor.
Eski insanlar böyleydi eski makinalar böyleydi.
Zaman makinasından günümüze geri geldim. Baktım…
Laptopum yeni alınmış çehresiyle eskidi bu model yok artık dediler.
Yaa 6 sene olmuş doğalı!
Bu ne ışık hızı gibi model değişikliği!
Tekrar göbek açıldı.
Kan alındı.
Bizimkisi orada kalmak ister gibi, yine çalışan yüzünü gösterdi.
Tuttuğum gibi kapağından eve getirdim.
Söylene söylene bastım göbeğine…
Bir inat bir inat…Doğum yeri Karadeniz galiba!
Yok yok yok. Bu kez ne mavi ne başka bir imare…
Ona kötü davranmadığımı düşünüyorum ama son negatiflerimden etkilendi galiba diyorum.
Okuyorum üflüyorum.
Psikolojik sevgi yatıştırmaları…
Hayıııırrr.
Acaba evde bir garip çekim alanı mı oluştu?
Tepemde uzay istasyonu mu kuruldu?
…….
Üçüncü kez gidiyoruz hastaneye…
Bu kez kararım kesin!
Yatsın hastanede birkaç gün aklı başına gelsin…
Gözüm arkada rahatlamak için spora gidiyorum. Zumba iyi gelecek!
Bir iki gün sonra tüm organları yedeklediklerini ve laptopumda herşeyin yolunda olduğunu söyledikleri bir telefon alıyorum.
Ayaklarım popoma vura vura gidiyorum.
……….
SGK yatışı karşılamıyormuş…Olsun o iyileşti ya!
Elim ayağım, gözüm kulağım…Sağlıkla eve döndü ya!
Masaya koyuyorum, bir drink alıyorum.
Çok mutluyum.
Aç bakayım karnını yavrucuğum.
Takkkkkk
Hayııırrrrr…
Yapma bunu bana yapmaaaa
Saçımı yoluyorum.
Çaresizim çaresiz!
Telefona sarılıp hastaneyi arıyorum.
Ümidim sıfır artık.
………..
Acil ambulans geliyor.
Bir saatlik bir kalp masajı…
Evet sınırlarını koyduğum bu evde…evimde artık canımcığım yaşıyor.
Kalp atışları düzenli…
Yazıyorum, çiziyorum, koşuyorum, dalıyorum çıkıyorum.
………..
Şimdi merak ettiğiniz soruya cevap;
Epikriz Raporu….
İnternet modeminin yazılımları ara ara değiştirildiği için bilgisayarla olan senkronizasyon kopukluğu…
……….
Hay senkronizasyonunuzu yiyim. İnsan bir haber verir beeee…
Size iki haftama ve cebimdeki parama mal olan bu metropol sorununu yazdım. Yazdım ki niye geçen haftalar da uzak kaldık onu bilin.
Ve bilgisayarın esiri olanların da başına gelebileceklerden bir bilgi paylaşımı olsun istedim.
Çünkü o süreç çok kötü bir süreç.
Bilgisayarsız ama Sevgisiz de kalmayınız…
Hadi eyvallah!
Not: Hi-Hiii… İPhone 6 çıktı…