Saygıdeğer Önce Vatan Gazetesi okurlarım, uzun süren, bir kış mevsiminden sonra, nihayet bahar mevsiminin ikinci ayını, Nisan ayına da girmiş bulunuyoruz. Bu hafta içinde katılmış olduğum bir televizyon kanalında sorulan sorular ağırlıklı olarak, bahar yorgunluğu ve bahar alerjileri yönünde idi. Bu nedenledir ki sizler ile bu haftaki bahar yorgunluğuna ilişkin önemli bulduğum bazı bilgileri paylaşmak istiyorum. Bir sonra ki yazımı ise, kısmetse, bazılarımızı bahar mevsimine küstüren bahar alerjilerine ayırmayı düşünmekteyim. Evet, mevsim itibariyle inşallah bahar mevsiminin tüm güzelliklerini hep birlikte yaşayacağız. Bu güzelliklere kuş sesleri ve çiçek kokuları da eşlik ettiğinde bizleri ayrı dünyalara sürükleyeceği bir gerçektir. Ancak, tüm bu güzellikleri hissedebilmemiz ise, sağlıklı, huzurlu ve mutlu olmamıza bağlıdır. Önemli sayıda insanımız, bahar ayının gelmesiyle birlikte büyük bir halsizlik ve isteksizlik tablosu sergilemektedirler. Kış ayı boyunca kendine dikkat etmeyen, zararlı alışkanlıklardan bir türlü uzak durmayan, uyku düzenine özen göstermeyen, dengeli beslenmeyen kişiler, değil tüm bu güzellikleri görebilmek, aksine bahar mevsimi onlar için adeta kâbus olmaktadır. Şayet, üstüne üstlük bir de alerjimiz de varsa sıkıntılar bu mevsim bizim yakamızı bir türlü bırakmayacak ve sürekli huzursuz edecektir. Bahar ayının gelmesiyle birlikte havadaki elektrik yükünün artması ile birlikte negatif iyonlar bu duruma hazırlıksız o kişilerin omuzuna adeta bir yük gibi binmektedir. Bu kişiler kendilerinden ziyade Bahar mevsimini suçlayarak Bahar mevsimi geldi, adeta “Adım atacak halim kalmadı” diyebilmektedirler. Çünkü kış aylarında alkol, sigara gibi bağımlılıkları olan kişilerde beslenme kalitesi düşmüş, uyku düzeni bozulmuştur. Yani savunma sistemleri zayıflamış, tabiri caiz ise sıfırı tüketmiş durumdadırlar. Bu sıkıntıyı yaşayanlar, çiçeklerin rengârenk açmalarının ve cıvıl cıvıl kuş seslerinin farkında bile olamamanın kaybını yaşamaktadırlar.    Biliyoruz ki metabolizmamız, yaklaşık 15 derece artan hava sıcaklığı karşısında adaptasyon sağlamak için zaten büyük çaba, enerji sarf etmektedir. Homeostasis  (iç ortamın dengede tutulması) ve Hipotalamus ile ısı dengesi ve su alımı düzenli bir şekilde yürütülmektedir. Reseptörlerimiz en küçük değişimi algılayabilmekte ve merkezi sinir sistemine, beynimize uyarılar göndermektedir. Vücudumuzun inanılmaz tüm bu aktivitelerine karşı bizimde vücudumuzu hor kullanmamak gibi bir borcumuzun olduğunu unutmamamız gerekmektedir. Değil zararlı alışkanlıklarla iç içe yaşamak, aksine bu mevsime uygun sebze ve meyve tüketerek vücudumuzun ihtiyacı olan C, A, B vitaminlerini karşılamalıyız. Ayrıca, protein kaynağı et, süt, yumurtayı mönülerimizde bulundurmamız gerekmektedir. Bunun yanında balı da ihmal etmemeliyiz (diyabet hastaları hariç). Mümkün mertebe yağlı yiyeceklerden, abur cubur diye tabir edilen hatta kremalı pasta ve çöreklerden ve stresten uzak durmak bizim lehimizedir. Günde yaklaşık 2.5 litre su tüketerek hem vücudumuzdaki toksinleri atmış olur, hem de vücudumuzu şifa kaynağından mahrum bırakmamış oluruz. Düzenli bir uyku, spor,  beslenme ve havadaki iyonların pozitif olanları büyük oranda bizleri mutlu kılacaktır. Ancak unutmamalıyız ki, herkesin metabolizması farklı olduğundan uygulayacağımız diyetlerin veya egzersizlerin kulaktan veya komşudan alınmış reçeteler olmaması gerekmektedir. Gerektiğin de uzman bir kişiden yardım almamız menfaatimiz icabıdır. Ayrıca besin kaynaklarından yararlanırken, sahtelerinden ve mevsimsel olmayan meyve ve sebzelerden uzak durmak ve içeriklerinin bilincinde olarak tüketmemiz sağlığımız açısından çok önemlidir. Şeker fiyatına bal, kıymanın yarı fiyatına işlenmiş et mamulü ( sucuk- sosis- salam - kavurma) almanın ne derece uygun olacağını düşünmemiz gerekmektedir.

Sağlıklı, mutlu nice güzel günler diliyor, Saygılar sunuyorum.