NATO’nun kuruluşunun  70. yıl dönümü dolaysıyla Washington’da düzenlenen toplantıya Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da katıldı.. İki gün süren toplantıda Kanada, Karadağ, Almanya, Norveç ve Fransa dışişleri bakanlarıyla da ikili görüşmeler gerçekleştirildi.

‘En uzun ömürlü askeri ittifak’ olarak uluslararası boyutta ön plana çıkan fakat kendi içinde dahi bir bütünlük sağlamaktan uzak NATO’nun meşruiyet sorunu yaşadığı, değişen politik konjonktür ve müttefikler arasındaki tehdit tanımının farklılaşması nedeniyle kuruluş gerekçesinin giderek ortadan kalktığı aşikar..

Diğer yandan Türkiye ile ABD arasındaki F-35 ve S-400 gerginliği ise sürüyor.

Çavuşoğlu & Pompeo görüşmesi, Pence’in açıklamaları, Patriot konusu ve Suriye’de kurulması planlanan güvenli bölge ve daha pek çok gündem başlığını Bahçeşehir Kıbrıs Üniversitesi İİSBF Dekanı/ CEMES (Akdeniz Güvenliği Merkezi) Başkanı Prof. Dr. Nurşin Ateşoğlu Güney ile değerlendirdik.

Öncelikle zirvedeki genel havayı ve masadaki gündem başlıklarını siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bilindiği gibi, Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) 70. Yıl dönümü vesileyle İttifak Dışişleri Bakanları Özel oturumda bir araya geldi. 1949 yılında kurulan İttifak’ın bugün 29 üyesi var. İttifak’ın birlik ve beraberlik içinde olduğu vurgusu önceki zirvelerde de olduğu gibi bu seferde NATO Dışişleri Bakanları toplantısında bir kez daha yinelendi. Gerçekte ise, Avrupa-Atlantik ittifakının günümüzde birçok önemli konu üzerindeki fikir ayrılığı nedeniyle önemli bir tıkanıklık yaşadığı biliniyor. Özellikle, Avrupa’da ABD Başkanı Trump’a yönelik güvensizliğin eriştiği seviye nedeniyle İttifak’ın Avrupalı üyelerinin savunma alanında başka başka mecralarda arayış içinde oldukları biliniyor. ABD Bush döneminden bu yana NATO’yu ihtiyaç duyduğunda-istediği üye devletleri seçerek-tıpkı bir alet-edevat (tool box) çantası gibi kullanmak niyetindeydi. Trump döneminde ise, durum daha da karmaşık bir hal aldı. Zira, Trump’un önce Amerika stratejisini ( America First) ulusal güvenlik stratejisi olarak ilan etmesinden sonra, ABD ile Avrupalı müttefikler pek çok konuda (örneğin enerji meselesi, veya Rusya ile ilişkiler gibi konularda) ciddi görüş ayrılıkları yaşamaya başladılar. Bugün, özellikle Rusya karşıtlığının İttifak politikalarında zirve yapmış olması, Avrupa kıtasında Soğuk Savaş vari tehlikeli bir gidişatın önünü açmış durumda. Nitekim NATO’da Rusya’ya öncelik (Russia First) politikasının Varşova Zirvesinde alınan karar gereğince terk edilip yerine Rusya’nın Sınırlandırılması (constrainment) politikasını benimsemesi İttifak’ın Rusya sınırlarına askeri tahkim yaparak kadar dayanması ile neticelendi. Rusya’nın sınırlandırılmasını hedefleyen NATO’nun bu yeni stratejisi maalesef silahlanma meselesini de tetiklemiş oldu. Bugün söz konusu bu silahlanma gidişatının ne kadar tehlikeli bir boyut aldığı şüphesiz INF Anlaşması’nın yokluğunda çok daha fazla hissedilecek.  

ABD’nin Suriye’den çekilmesi ve bölgede kurulması planlanan güvenli bölge konusunda iki ülkenin ortak görev gücünün birlikte hareket etme sürecinde mutabık kalındığını söyleyebilir miyiz? Bu hususta herhangi bir ihtilaf söz konusu mu?

ABD’nin, Suriye’de Türkiye’nin tercihleri doğrultusunda oluşturulacak güvenli bir bölge fikrine halihazırda yakın olduğunu söyleyemeyiz. Taraflar arasında Ortak Görev Gücü konusunun da hala netleşmediği, ABD’nin bu konuda şimdiye kadar ortaya koymuş olduğu değişik formüllerden -Ingiliz-Alman-Fransız Görev Gücü, Arap NATO’su v.b.-anlaşılıyor. Türkiye’deki yerel seçimlerin özellikle İstanbul ve Ankara’da netleşmesinden sonra, Ankara’nın ABD’li temsilcilerle bu meseleyi karşılıklı görüşmeler yoluyla çözmek için yeni bir girişim başlatması beklenebilir. Ancak, görüşmelerde diplomasinin bir yerde tıkanması halinde Türkiye’nin, bekası için gerekli her türlü tedbiri almak üzere hareket geçmesi kimse için sürpriz olmayacaktır.   

Mike Pence’in ‘Türkiye’nin Rusya’dan S-400 almakla NATO ortaklığı arasında seçim yapması gerektiği’ İfadesini nasıl değerlendirmek gerekir, S-400 NATO için bir tehdit teşkil etmezken Türkiye ısrarla bir seçim yapmak durumunda bırakılıyor malum, bu konudaki endişeleri samimi buluyor musunuz? Sorun entegrasyon mu sahi? 

NATO’da Trump’ın iktidara geldiği tarihten bu yana tecrübe edilen Avrupa-Atlantik ayrışması müttefikler arası ilişiklerde var olan tek sorunlu alan değil. Nitekim ABD ile Türkiye arasında cereyan eden son S-400 gerginliği Washington’un çabalarıyla NATO’ya da taşınmak istendi. Bu bağlamda, Türkiye maalesef zaman zaman ABD yönetimi tarafından yapılan çeşitli talihsiz açıklamalara muhatap oldu. Gerçi, Ankara bunların hepsine gerekli cevabı fazlasıyla verdi. En son örnekte, Pence’in ‘‘Türkiye’nin S-400 alımı NATO’ya çok büyük risk arz ediyor’’. ‘‘Eğer Türkiye S-400 alımına devam ederse F-35 programından çıkarılma riskiyle karşı karşıya kalır’’ ifadesine Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’dan da karşılık olarak ‘‘ABD’nin de Türkiye’nin müttefiki olarak mı kalacağına yoksa iki ülke arasındaki dostluğu riske mi atacağına karar vermesi gerekir’’ yanıtı geldi. Ankara’nın S-400 alımı konusunda bir geri adım atılmayacağını bizzat Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan net olarak dile getirdi. Türkiye, ABD eleştirilerine karşılık olarak da teknik bakımdan S-400’lerin yazılımında gerekli tedbirlerin alınacağını Washington’a çoktan bildirdi, hatta bu konuda teminat bile verdi. Ayrıca, Ankara bu konuda ortak bir çalışma grubunun da tesis edilebileceğini ABD’deki yetkililere iletti. Ankara, bilindiği gibi, uzun bir süredir Washington’a Ortadoğu bölgesinde hızla artan füze yayılma sorunu karşısında Türkiye’nin bir an evvel hava savunma konusundaki açığını kapatması gerektiğini söylüyor. Bu bağlamda Ankara’nın geçmişte Patriot alımı için önce Washington’a başvurduğu fakat o zaman bu talebine yanıt alamadığı için S-400’le yöneldiği zaten biliniyor. ABD yönetimi, buna rağmen bir süredir bu konuda anlayışsızlığını sürdürmekte ısrar ediyor. Şimdilerde, yeni bir Patriot teklifi ile Ankara’nın S-400 alımını irtibatlandırarak Türkiye’yi bu girişiminden vaz geçirmeye çalışıyor. İşin ilginç yanı, ABD’nin bu yeni Patriot teklifi hali hazırda Kongre onayına bile sahip değil. Ayrıca, bu yeni Patriot teklifi eski tekliften biraz daha pahalı ve en önemlisi Ankara’nın ortak üretim isteğine yanıt vermiyor. Bu arada, Washington’un S-400 meselesini, bir de F-35’lerle irtibatlandırması Ankara için bir başka ciddi sorun yaratmakta. Bilindiği gibi, Türkiye F-35 projesinin üretici olarak önemli bir parçası. Washington, NATO’da 70. Yıl münasebetiyle İkinci Dünya Savaşı sonrası İttifak içinde birlik ve beraberlik ruhundan bahsederken müttefiki Türkiye’nin güvenlik hassasiyetlerini uzun bir süredir göz ardı ediyor. ABD/NATO-Türkiye ilişkilerinde bugün yaşanan S-400 çatlağı şüphesiz en çok, yeni düşman olarak ilan edilmesine ramak kalan Rusya’nın işine yarayacaktır. Moskova, NATO üyeleri arasında böylesi bir çatlak yaratmak için Soğuk Savaş yıllarında muazzam bir çaba sarf etmiş ama böylesine bir fırsat yakalayamamıştı. Şimdi ABD’nin kendi politikaları nedeniyle NATO’da çatlak yaratma fırsatı ayağına geliyor; işte, ironi burada!

Son olarak Çavuşoğlu & Pompeo görüşmesine, yansımalarına, Patriot ve F-35 krizinde izlenen sürece dair neler söylersiniz?

Bugünlerde, Güney Kıbrıs yönetimi veya Israil’in olası NATO üyeliği konusunda bazı duyumlar alıyoruz. Ankara’nın her iki olasılıkta da veto hakkını kullanması böyle bir gidişatı durduracak yegâne unsurdur. Ankara’nın veto gücü düşünüldüğünde, Batı’da bazı cenahların neden Ankara’nın İttifak üyeliği aleyhinde sık sık konuştuğu ve Türkiye’nin üyeliğinin sona erdirilmesi fikrinin dillendirildiği daha net anlaşılıyor. Bu nedenle, bu tür kara propaganda argümanlarına asla itibar edilmemelidir. Ayrıca, Türkiye’nin NATO üyeliğiyle ilgili bugüne kadar yaşamış olduğu bazı olumsuzluklara rağmen üyeliğini elde tutmasının neden önemli olduğu sorusunun yanıtlarından biri de böylece verilmektedir. Veto gücü bir yana, Ankara Rusya ile olan ilişiklerinde de NATO üyeliği sayesinde pazarlık gücünü korumakta ve hatta zaman zaman arttırmaktadır. Kısaca Ankara NATO güvenliği ve caydırıcılığına bugüne kadar büyük katkılarda bulunmuştur, NATO üyeliğinin getirmiş olduğu bazı avantajlar nedeniyle de katkıda bulunmaya devam edecektir ama NATO’nun içinde olduğu güvenilirlik sorunu nedeniyle kendi ulusal caydırıcılığına yatırım yapmaktan Ankara’yı hiçbir baskı geride bırakamaz.