Toplumun hangi kesimine bakarsanız bakın, hep mutsuz insanlarla karşılaşırsınız!

Bu sadece bizim insanımıza mahsus değil. Bilhassa dünya gençliği de aynı durumda.

Mutsuzluğun kaynağı nedir?

İnsanlar nasıl mutluluğu yakalayabilir?

Bizleri mutsuz eden şeyleri, şöyle bir düşünelim ve kategorize edelim.

Çocukluktan çıkıp, okul çağına başladığımızda, en önemli mutsuzluk kaynağımız, okuldaki başarısızlıklarımızdır.

Gençlik çağına ulaşınca, karşı cinslere karşı duygusal bir yoğunluk düzeyine ulaşırız.

Birilerini beğeniriz, severiz ve belki bu sevgi platoniktir, karşı tarafın bundan haberi bile yoktur.

Biz hayallerimizi, kendi kafamıza ve inandığımız duygularımıza göre olgunlaştırırız...

Bu tür, tek taraflı duygu yoğunluğu, karşılık bulamayan aşk duyguları, insanları mutsuz kılar.

Hele genç ve deneyimsiz yaşlarda, bu aşk duyguları, gençleri hayatlarına dahi son verebilecek noktalara götürebilir.

Aşk acıları, bizim gibi tutucu toplumlarda, daha da vahim bir hal almaktadır.

Daha serbest Batı toplumlarında, ilişkiler daha kolay oluştuğundan, aşık olmak ve onun acısını çekmek, pek mümkün olmaz.

Zaten aşk duygusu, kavuşamamak ve ulaşamamak nedeniyle oluşur.

Batılı toplumlarda gençler, erken yaşlarından itibaren, sayısız dostluk ve ilişki içine girdiklerinden, aşkın hüznünü, ayrılığı ve acı çekme duygusunu pek yaşayamazlar.

Büyük aşklar, kavuşamamak ve acı çekmek, daha çok bizim gibi kapalı toplumların kaderidir.

Gençlik, güzellik ve cazibe, olağanüstü bir çekim alanı yaratarak, gençleri, çaresiz aşk duygularının girdabına sürükler...

Çılgınlar gibi sevip, kavuşan ve evlenenlerin önemli bir kısmının mutlu olamadığını ve bu birlikteliklerin hüsranla sonuçlandığına, toplumumuz sıkça tanık olmaktadır.

Peki, bu aşk tercihinde bizleri yanıltan nedir?

Gözümüzün dünyayı göremediği ve objektif bir değerlendirme yapamadığımız bu aşk girdabına neden sürükleniriz?

Günümüzden 80-100 sene önce, bir eş seçip, beğenenler, bu izdivacın uygun olup, olamayacağını araştırırlardı.

Bu araştırma, günümüzün burç ve astroloji dediğimiz bilim dalını kapsayan, o dönemin astroloji bakışı, YILDIZNAME denilen, kaynak kitaplara bakarak yapılırdı. 

Evliliğe bilinçli adımlarla yaklaşan çiftler, mutlaka Yıldıznameye baktırırlardı.

Başlangıçta birbirlerini çılgınca ve şuursuzca sevdiklerini zanneden çiftlerin, burç ve yıldızlarının uyuşup, uyuşmadığı önemli bir konudur.

Ama çağımız insanı, aşk herşeye kadirdir düşüncesiyle, böyle bir inceleme yapma ihtiyacı duymazlar.

Oysa astoroloji bir fal değil, bir bilimdir.

İnsanların karakterlerinin, uyuşup uyuşmayacağı, doğum tarihleri ve de saatleriyle dahi ilgilidir.

Büyük Batılı ülkeler, siyasi kararlarını verirken, astorolji biliminden yararlanırlar. Savaşa veya barışa, yine de astroloji verilerine göre karar verirler.

Bizim toplumumuz, bu bilgilerden iyice uzaklaştığından, bu tür astorolojik araştırma yapmadan yaşamlarını birleştirdiklerinden, mutsuz aile yapıları ortaya çıkmaktadır.

Uyumsuz burç mensupları, başlangıçta çılgın gibi aşık olsalar da ilerleyen yaşam içinde, gerçek yapıları ortaya çıktığından, mutsuz birliktelikler ve ayrılıklar ortaya çıkmaktadır.

Herkese, mutluluğu yakalama şansı diliyorum.