Öncelikle bize  kendinizden  bahseder misiniz?

1978 yılında, soğuk ve karlı bir günde, Elazığ ilinde dünyaya gelmişim. Ardından büyüdüğüm, doyduğum kara gözlü şehre, Ankara’ya yerleşmişiz. O gün bugündür acısıyla tatlısıyla, sevinçleriyle hüzünleriyle yaşadım bu şehirde. İlklerim oldu hep. İkinci kez doğdum oğlumla birlikte. Edebiyat aşkım burada başladı ve hala Ankara’da nefes alırken, henüz bir çocukken çıktığım bu yolculukta yazarak çoğalmaya devam ediyorum.

Okuyucularımız merak edecektir isminizin anlamını siz nasıl açıklıyorsunuz ? 

İsmimin anlamı “temiz”… Kökeni taharetten geliyor. İnsan adıyla müstesna olurmuş, öyle de olmaya çalışıyorum, insan olmak asıl gayem. 

Neden Yazarlık ? 

Edebiyata gönül verdiğimde henüz on iki yaşımdaydım. O yaşlarda hep en büyük hayalim bir gün bir eser oluşturmaktı. Çok şanslıyım ki bunu gerçekleştirebildim. Benim için yazmak çoğalmaktır. Yazdıkça kendimi bulduğumu düşünüyorum. Gelecek nesillere bir eser bırakmak, insanlar tarafından okunmak, tüm birikimlerimi aktardığım yazılarımın okuyucularım tarafından takdir görmesi müthiş bir haz.

Yazarlığa ilk adımı nasıl attınız?

Her milli bayramda şiir okumak için gönüllü olurdum ilkokul yıllarında. Çocukluğumda şiir okumak kadar yazmayı da çok sevdiğimi keşfettim. Kendi kendime bir defter tutmaya başladım. Sonra annem bu tutkumu fark edince bana Cahit Sıtkı Tarancı’nın “Otuz Beş Yaş” şiir kitabını hediye etti. Şiire bağlılığım daha da artmıştı. Ardından denemeler, hikayeler… Şiirlerimin gün ışığına çıkma vaktinin geldiğine inandığım zamanda ilk kitabım “Rıhtımdaki Gölge” yayınlandı. Güzel bir tesadüftür ki ilk kitabım çıktığında otuz beş yaşımdaydım…

Yazarlık dışında yapmak istediğiniz çalışmalar var mı?

Yazarlık artık benim profesyonel hayatım. Son nefesime kadar yazmak isteğindeyim. Bunun dışında sosyal projelerde yer almayı çok seviyorum ve elimden geldiği kadar bu tür çalışmalara katılmaya çalışıyorum. Şiir seslendirmeyi de seviyorum, zaman zaman yaptığımız programlarla insanlara şiiri sevdirmek adına toplumda bir farkındalık oluşturmaya çalışıyoruz.

Mesleğinizde bir rekabet baskısı/etkisi hissediyor musunuz? Eğer hissediyorsanız bu mesleğinize nasıl yansıyor? Bu rekabet ortamının size ve mesleğe olumlu olumsuz etkileri nelerdir?

Rekabet hayatın her alanında olduğu gibi edebiyat camiasında da var elbette. Rekabete nasıl baktığınıza bağlı aslında. Hayat felsefesi olarak benimsediğim bir söz vardır, “Benim bildiğim bana yetmez”… Bunun ışığında ilerlemeye çalıştım yaşamımda. Kendimi geliştirmeye adamış bir insanım. Hep başkalarının iyi yaptığı işleri takdir ederek, onlar nasıl yazmış diye düşünmek yerine kendi yazdıklarıma bakıp kendimi nasıl aşarım diye düşünürüm. Bu yüzden de rekabet ortamı bende baskı hissettirmiyor. Rekabetin en büyük getirisi kendinizi bilerek bir farkındalık meydana getirmek olmalıdır diye düşünüyorum.

Kitap dünyasında bir şeyleri değiştirme şansınız olsa neleri değiştirirdiniz?

Okur sayısının artırılmasını elbette. Çocuklara okumanın önemini daha çok anlatabilmeyi, aileleri bu konuda bilinçlendirmeyi. Okumak yalnızca bireysel düşünülmemeli, gelecek nesillerin daha sağlıklı yetişmesi adına çok okumaları, kendilerini geliştirmeleri gerektiğini düşünüyorum. 

Bir diğer husus da popüler kültürün getirisinden kaynaklı bir okuyucu kitlesinin oluşmasını engellemek. Bir kitaba popülerliğini göz önünde bulundurarak satış odaklı bakılması yerine eserin edebi niteliğine göre değerlendirilmesini isterdim.

Yaptığınız iş için kurs eğitimi şart mı  ya da bu işi yapabilmek için nasıl bir eğitim almak gereklidir ? 

Ben edebiyat mezunu değilim, lisans eğitimimi işletme bölümünde aldım. Ancak edebiyat hayatımın her alanında vardı ve bu konuda kitaplar okudum yıllarca. Kursların niteliğine göre değişir elbette, eğitim önemli, yazarken Türkçe’ye hakim olunmalı, dil bilgisi kuralları iyi bilinmelidir diye düşünüyorum. Aldığım eğitimler bana teknik açıdan çok şey kattı elbette. Yine de hep vurguladığım gibi, kitap okumak en büyük gereklilik; ne kadar okursanız o kadar yazabilirsiniz aslında. 

Kendinizde bir şeyleri değiştirme imkanınız olsa neleri değiştirirdiniz?

Kendimle barışık bir insanım, bende olanla yetinmeyi biliyorum sanırım. 

Medya ile aranız nasıl? Televizyon, internet, gazete, dergi gibi iletişim araçlarından ne şekilde faydalanıyorsunuz? Sosyal medya ile aranız nasıl?

Medyayı her insan gibi takip etmeye çalışıyorum tabi. Çağımızın olmazsa olmazı sosyal medya artık bizim için de bir gereklilik haline geldi. Bu sayede daha çok kişiye ulaşabiliyor, yaptığınız işlerden birçok insanın kısa sürede haberdar olmasını sağlayabiliyorsunuz. Eğer farklı bir şey yapıyorsanız, okuyucularınızla bunu sosyal medya üzerinden paylaşabiliyorsunuz. Reklam anlamında önemli bir mecra elbette.

Bugüne kadarki kitap çalışmalarınızdan bahseder misiniz ? 

İlk kitabım, ilk göz ağrım 2013 yılında “Rıhtımdaki Gölge” adıyla yayınlandı. Ardından “Düşler Nereye Ben Oraya” isimli şiir kitabım… Roman çalışmasına bu sıralarda başlamıştım, “Nisan”… Okuyucularıma müteşekkirim ki romanımın ilk baskısı tükendi ve ikinci baskısı yayınlandı. Son kitabım da yine şiir üzerine, “Biraz Manolya”… Bu sıralar yeni romanım üzerinde çalışıyorum. 

Nisan nasıl bir kitap bize bahseder misiniz ? 

“Nisan” bir kurgu roman. Kurgu deyince yanlış anlaşılmalar olabiliyor bazen, normal hayatın içinden ve gerçek yaşam öğelerini içeriyor, fantastik hiçbir öğe yok. Gerçek yaşam boyutunda ama herhangi bir yaşanmış hikayenin kaleme alınması değil. Roman kahramanları da olaylar da gerçekte var olmayan, benim hayal dünyamda oluşturduğum şeyler. Sürprizlerin çokça yer aldığı, sonunu tahmin etmekte zorlanacağınız bir kurgusu var. Geri dönüşlerle anlatımı tercih ettim yazarken. Okurlarım akıcı olduğunu söylüyorlar. 

İyi  yazarlığı nasıl tarif edersiniz ?  

Aslında bunu benim tarif etmemden ziyade otoritelerin tanımını yapması gerek diye düşünüyorum ama tabi ki iyi bir yazarlık asla çok satmak ile doğru orantılı değil diye düşünüyorum, özellikle de popüler kültürü göz önünde bulunduracak olursak. Edebi olması ve okuyucuda bıraktığı fikir belki bir kıstas olabilir. 

Yazarlığın dünyadaki stresli mesleklerden olduğu ifade ediliyor. Sizce böyle mi ? Yazarlığın stresli yanları neler ? 

Eğer kitaplarınızın çok satılması ya da popüler olma, ünlü bir yazar olma kaygısı güdüyorsanız elbette stres altındasınız demektir. Çünkü tüm bunların garantisi asla yok. Ben edebiyata gönül vermiş biri olarak ilk önceliğimde her zaman en iyisini yazmaya çalışmayı ve sonrasında da gerçek anlamda “okunmayı” hedef alıyorum. Yanlış bir algı olan çok satmak ile çok okunmayı da ayırmak gerekiyor. Kitabınız çok satabilir ancak her alan kişi gerçekte kitabınızı ne kadar okuyor? Yayınevleri bu söylemime katılmayacaklardır elbette ama bunu bir yazar hissiyatıyla söylüyorum, bir tane satılır, bin kişi okur, benim için de asıl olan budur.

Yeni Medyanın ( Sosyal Medya ve İnternet ) Geleneksel Medyayı ( Radyo – tv gazete ) Yok edeceği söyleniyor siz buna ne dersiniz ? Yeni Medya sizce ne yönde ilerleyecek ? Bu değişim kitap dünyasına nasıl yansır ? 

Bu teknolojiyle doğru orantılı tabi ama bir ülkede kitap okumaya ya da gazete ve dergi okumaya ne kadar teşvik varsa, bu geleneksel yayınlar devam eder diye düşünüyorum. Bu kitap dünyasını da aynı oranda etkiler, hatta belki daha fazla. Bu sorunuza gönlümden geçen şekilde bireysel cevabım şu olabilir, kitap kokusunu hiçbir şeye değişmem…

Boş zamanlarınız nasıl değerlendiriyorsunuz?

Boş zamanım hiç olmuyor ki! Yazmak günlük yaşantımın büyük bir kısmını kaplıyor. Tabi bir ailem var, ilgilenmem gereken bir oğlum var. Kendi programlarımızı yapıyoruz, şiir dinletilerine, söyleşilere ve fuarlara katılıyorum. İnanır mısınız gün yetmiyor bazen. Bir taraftan da sevdiklerime vakit ayırmaya çalışıyorum ki bu en önemli şeylerden biri benim için, beslenme kaynağım…

Hayatımın Kitabı/Filmi diyebileceğiniz bir kitap/film var mı?

Kitap, okuduğum ilk roman olan Tolstoy’un “Anna Karenina” adlı eseri…

Film de “Cesur Yürek”…

KırmızıTürk hakkında neler söylersiniz ? 

Birçok platform içinde yaptığınız çalışmalar ve farkındalık oluşturma gayretiniz büyük özveri gerektiren bir şey. Çabalarınız takdire şayan… 

Gelecek planlarınız nelerdir? Şu an bulunduğunuz konumdan memnun musunuz ve gelecekte kendinizi nerelerde görmek istersiniz?

Bulunduğum yer tam da olmak istediğim yer… Daha fazla üretmek, gençleri yazmaya teşvik etmek ve sosyal projelerde daha sıklıkla yer almak gelecekten beklentilerim diyebilirim. 

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey, takipçilerinize vermek istediğiniz bir mesaj var mı? 

Takipçilerime, okurlarıma, aileme ve dostlarıma bana verdikleri destekten dolayı teşekkür ediyorum. Onların varlığı bana güç veriyor, her geçen gün bu yolda onlarla birlikte ilerlediğim için “iyi ki” diyorum. Varlıklarına müteşekkirim… Nice eserlerimde görüşmek dileğimdir…

Röportaj ve fotoğraflar : Cengizhan KAYA