Müstemleke Aydını

Abone Ol

Ama aydın kelimesi de mevcut anlamıyla idrakimizdeki kişiyi ifade etmiyordu. Bunun üzerine aydın kelimesini adeta gerçek anlamıyla değil ama yüklediğimiz bir yığın anlamla mecazi bir kelime olarak kullanmaya başladık.
Bu da kesmedi. Yabancısı olduğumuz batı medeniyetinden kelime aradık. Türkçe’de akıl, zeka, us kelimelerine karşılık Batı’da iki kelime var. Ratio (rasyo) ve intelect. Akılcı yerine rasyonel dedik ama o kelimeden aydın üretilemedi. Onun yerine entelektüel dedik. Aslında bu kelime intelect zeka demekse, entelektüel de zeki demektir. Münevverle, aydınla ifade etmek istediğimizi, hatta daha fazla anlam yükleyerek entelektüel dedik. Bu da gerçek anlamıyla değil mecazi anlamıyla girdi lisanımıza. Söylemek istediğimizi ifade etmiyor. Bir kelimeye ihtiyacımız var. Münevver, aydın, entelektüel ile söylemek isteyip de söyleyemediğimizi, ifade edecek bir kelime.
Aslında münevver, aydın, entellektüel yerine deha ile ilgili görünüyor aranan kelime. Bir ülkede olayların farkında olan herkes aydındır ve aydının yüzlerce derecesi var. Çok bilinen bir aydın istiaresi, yeni tabirle metaforu var. Bir tane cam kavanoz alalım önümüze. O kavanozları önce masa tenisi toplarıyla ağzına kadar dolduralım. Daha başka top konulamayacak dereceye geldiğimizde o kavanoz doludur. Sonra mıcır koyalım bir avuç, kavanozu sallayalım. Topların boşluklarından mıcır taneleri kayıp gitsin diplere doğru. Daha bir mıcır tanesi koyamayacağımız durumda da kavanoz artık doludur. İnce kum koyalım kavanoza ve kavanozu sallayalım. Topların ve mıcırların boşluklarından ince kum kayıp yerleşecektir. Artık ince kum da koyamayacak duruma gelindiğinde yine kavanoz doludur. Sonra da bir iki bardak su koyalım. Artık su da konamaz duruma gelindiğinde kavanoz yine doludur. Her kavanozun dolu durumu bir başka derece aydını temsil etsin. İşte aydın bu ve değişik dereceleri var.
Aydının başka türleri de var. Taşıdığı endişeye, önem verdiği ilkelere, çalışma alanına, düşünme alanına, inanç ve hayat görüşüne göre de aydını tasnif etmek mümkündür. Evrensel aydın, milli aydın, dini aydın, materyalist aydın, Marksist aydın ve daha bir yığın isimle ifade edilebilecek aydın var. Türkiye’de de aydın çok. Ama bir işe yarayıp yaramadıkları tartışılır.
Demek oluyor ki aydına ihtiyacımız yok. Çünki yeterince var.
Aydın yabancı okullarda okumuştur. Yabancı ülkelerin dillerini kendi okullarında öğrenmiştir. O ülkelere hayrandır. Kendini onlar karşısında hep ezik hisseder. Bunu ifade etmese bile bilinçaltında bu duygu hakimdir. Onların dilinden aldığı kelimelerle ana dilindeki konuşmalarını süslediğini düşünür. Türkiye için söyleyelim. Türkiye’deki aydınların tamamı müstemleke aydınıdır. Batı karşısında ezik, onlara hayran, onlar gibi olmaya hasret. İslam dininden söz ederken bile, hazreti peygamberi anlatırken bile Batılı düşünce adamlarından görüşler aktarır.
Bin yıllardır atalarının, dedelerinin Türkçe’sindeki kelimeler onlara yetersiz gelir. Doğudan, kendi mensup olduğu medeniyetteki dillerden aldığı kelimeleri eğer büker, kendi gırtlak yapısına, sen ahengine uydurur. Manara’yı minare, hoş ab’ı hoşaf yapar ama Batı dillerinden aldığı kelimelere aynı muameleyi uygulamaktan çeknir. Train’i tren yapar ama tiren yapamaz, France’yi Fransa yapar ama Fıransa yapamaz. Traffic’i trafik yapar ama tırafik yapamaz. Classic’i klasik yapar ama kılasik yapamaz. Şu Batıdan aldığınız kelimeleri bir heceleseniz ne kadar ahmakça davrandığınızı göreceksiniz. Ama işte müstemleke aydını böyledir, başka türlü davranmaya yüreği yetmez. Çok net bir iddia: Türkiye’de konuşması sırasında Batıdan alınan kelimeleri yerli yersiz, gerekli gereksiz telaffuz edenler müstemleke aydınıdır.
İnsanlığın, medeniyet mensuplarının, milletin, bölgenin insanlarının güçlükleri giderilemiyorsa, karşılaşılan güçlüklere çözümler üretilemiyorsa aydının bir işe yaradığını söylemek abestir.
O zaman aydından başka bir şeye ihtiyaç var. Belki üç veya beş kişi bir ülkede olsa yeterli. Buna deha diyelim. Dahi diyelim.
Dahi diyerek isimlendirdiğimiz insanı tarif edelim. Deneyelim:
Bir insan, kendi ana dilini, çok iyi bilecek. Mensup olduğu medeniyetin ana dillerini bilecek. Bir Batı dilini, bir Doğu dilini bilecek. Bu dillerden süreli yayınları takip edecek. Dil bilmek ama yayın takip etmemek, dil bilmemekten farksızdır.
Beş tane bu çapta insana özlem duyuyorum.
Benim insanım Türkçe’yi Osmanlıca’sıyla birlikte, İslam medeniyetinin ana dilleri Arapça ve Farsça’yı bilmeli. Çince, Japonca, Rusça, Yunanca’dan birini bilmeli. Batı dillerinden birini bilmeli. Bu bildiği dillerde yayınlanan yayınlardan  birer tanesini takip etmeli. Dünyaya, hayata, olaylara bu bilgi ve takiple bakmalı. İşte o adamlara ben deha sahibi, dahi derim. Bu üç beş insana özlem duyuyorum. İşte bu insanlar insanlığın, medeniyetinin, milletinin güçlüklerine çözüm üretebilirler.