MUSTAFA KEMAL’İN DIŞ POLİTİKADA DİK DURUŞU, ÜLKEYİ BÜYÜTMÜŞTÜR

Abone Ol
Çünkü, 1936 yıllarında dış politikada en büyük sorunumuz Hatay’dır. Hatay 1921 Ankara Antlaşması ile sınırlarımız dışında kalınca mücadele yerel olarak devam etti. Lider dış politikada kararlı olursa ülkeler sana karşı hep saygın davranmak durumunda kalırlar Bugün size bir liderin politik tutarlılığının sonucunda savaşmadan zafer nasıl kazanılır onu anlatacağım. Hatay sorununun en büyük aktörü Fransa olduğu gibi yardımcı oyuncusu da Suriye olmuştur. Aslında Suriye ile sorunlarımız yüzyıllar boyu devam ede gelmiştir. Abbasiler Memluklar dönemine baktığımıza Osmanlı bu topraklarda hep mücadele içersinde olmuştur. Öyle ki; Birinci Dünya Savaşı’nda batının petrol oyunları ile meşgul olmak zorunda kalmışızdır. O kötü günlerimizde her ne kadar Müslüman Arap kardeşlerimize el uzatmış olsak da elimiz hiçbir zaman sevgiyle ve muhabbetle sıkmamışlardır. Batı bugün de bizi aynı tehlikeli oyunun içine çekmek istemektedir. Yani binlerce insanın ölümüne sebep olan bir diktatör olan Esed’in zulmüne seyirci kalmaktadırlar. Bu meselede Türkiye’yi ise Suriye ile karşı karşıya getirmekten geri kalmamaktadırlar. İnşallah Türkiye bu oyuna gelmeyecektir.
Batılılar için Suriye hep birilerinin önüne konacak, hazır bir lokma olarak görülmüştür. Bilir misiniz ki; Lozan görüşmeleri sırasında Musul ve Kerkük petrollerinde vazgeçmeyen İngiltere Baş müzakerecimiz İsmet Bey’in “biz yeni bir devletiz, ekonomik olarak petrole ihtiyacımız olacak,” dediğin de İngiltere baş müzakerecisi Lord Kurzon bir ahlâksız teklifte bulunarak şöyle demiştir.
“Size Suriye’yi verelim. İnönü Suriye bağımsız devlet değil mi? Diye sorunca; Kurzon bir ihtilala yapar size bağlarız demiştir. Bunun üzerine İnönü “ bir ihtilalle yapıp yarın bizden almayacağınızı nasıl garanti edeceğiz”, deyince görüşmelere ara verilmesini teklif etmiştir. Bunun dışındaki “değerlerimiz” vazgeçilmezlerimizde de taviz veremeyeceğimizi, Lozan heyetine bildiren Mustafa Kemal heyeti tekrar Ankara’ya çağırmıştır. Bu kararlılığı değişmez olduğunu anlayan Batılar, Lozan’ı kabul etmek zorunda kalmıştır.
Faşist İtalya bile Hatay için kötü emeller beslekte geri durmamıştır. Mesela, 1928 yılında Mussolini’nin  “Faşizmin genişlemesi için Doğu Akdeniz’e hâkim olması gerekir,” sözü ile birlikte ağabeyinin; “Roma İmparatorluğunun sınırları Hatay’da geçer diye demeç vermesi Mustafa Kemal’i sinirlendirmiştir. Ayrıca İzmir’deki İtalyan Lisesi öğrencilerine Karagömlekliler’in üniforması giydirilip tören yaptırılınca, Mustafa Kemal bütün bunları savaş sebebi sayarak, Dışişleri Bakanlığı’nca İtalyan Büyükelçiliği’ne uyarı vererek bu törene katılanların kırk sekiz saat içerisinde ülkeyi terk etmeleri bildirilmiştir. Arkasından da İtalyan Büyükelçisi’ne özel haber göndererek; “beni çizmeyi giymeye mecbur etmesinler,” demiştir. Birkaç gün sonra dünyanın çekindiği Mussolini özür beyan etmiş ve Taksim’deki Atatürk anıtının yapımına yardımda bulunarak Türkiye’ye bir jest yapmıştır. 
Hepinizin malumudur ki; dünya siyasi haritasındaki yüz doksan kadar devlete baktığımızda bu devletlerin tamamı bağımsızlıklarını kazanmak için insan hayatı ile eşdeğer büyük bedeller ödemişlerdir. Bu devletleri kuran milletler Sanayi İnkılâbı’nın getirdiği sömürgeci ve işgalci devletlere karşı savaşmış Ve on binlerce İnsan bu uğurda can vermiştir. Bu durum Antarktika ve Avustralya hariç dünyanın dört büyük kıtada hep böyle olmuştur. 
Bu milletler içerisinde bir millet daha vardır ki; on binlerce insanının kanı pahasına bağımsız bir devlet kurmuştu. Bu milletin adı Türk Milleti, devletin adı Türkiye Cumhuriyeti, lider ise Mustafa Kemal’dir. Son yüzyılın en önde gelen liderleri arasında olan Mustafa Kemal “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” ilkesi gereği Türkiye Cumhuriyeti’nden sonra, ikinci bir devleti daha kurmak için kollarını sıvamıştı. 
Mustafa Kemal’in bu kararlılığına karşın Batı 1936 yıllarında yeni kurulan Türk devletine büyük bir oyun oyamaya kalktılar. Batılıların bu kurnazca ve haince yaptıkları planları, akıllı liderin sayesinde takdire şayan bir şekilde bozuldu. Mustafa Kemal Hatay için yaptığı mücadelesini hastalığının son dönemlerinde bile yılmadan devam ettirmiştir. 
Bu sıralarda Fransa, Suriye ile anlaşarak manda idaresine son vermeyi kararlaştırmıştı. Hatta 8 Eylül 1936 tarihinde imzalanan antlaşma ile Suriye’de manda idaresinin son bulduğu öngörülüyor, ancak Sancak’ın durumundan söz edilmiyordu. Türkiye’de bu durum Sancak’ın kaderi hakkında genel bir kaygı uyandırdı. Türk Hükümeti, Sancak sorununun önemi üzerine eğilerek; 6 Ekim 1936’da Milletler Cemiyetine ve daha sonra 9 Ekim 1936’da Fransa’ya verdiği bir nota ile görüşünü belirtti. Bundan sonra Fransızlar Tayfur Sökmen’i istenmeyen adam ilan ettiler. Ama bu siyasal mücadele Mustafa Kemal tarafından bir dantel gibi örüldü.
Peki, nasıl oldu bu siyasi başarı derseniz! İşte bu başarının bilinmeyen kısa hikâyesi:  
Mustafa Kemal, Hatay için siyasi mücadelesinden vazgeçmediğini göstermek için Tayfur Sökmen’i önce Antalya’dan bağımsız milletvekili seçtirdi. “Niçin Adana veya Antep’ten değil de, Antalya’dan seçtirdiniz? Diyenlere de, “Sonra (L) yerine (K) koyacağız. Böylece Antalya, Antakya olacak da ondan” dedi. Sonara Tayfur Sökmen’e Hatay’ın bağımsız olması için Fransızlara yönelik bir konuşma yaptırdı. Fransızlar garantör devletlerden birisi olduğu için cumhurbaşkanı Atatürk’e Tayfur Sökmen’in halkı kendileri aleyhinde kışkırttığını söyleyerek şikâyet ettiler. Atatürk diplomatik bir cevap olarak şöyle dedi: “O mebusumuz bağımsızdır. Anayasamız, bağımsız milletvekilleri mebuslara istediği yerde istediği şekilde konuşma hakkı vermektedir. Bu itibarla o mebusa müdahale edemeyiz”. Kendisi de o yıl TBMM’NİN açılış konuşmasında “Fransızlarla aramızda muallâkta duran Hatay meselesini halletmek zamanı gelmiştir.” dedi. Zira 1936’da Leon Blum hükümeti Suriye’ye İstiklal vaat etmeye başlamıştı. Suriye’ye İstiklal verilirse Antakya Suriye idaresine mi verilecekti?  Onun dediği gibi “Kırk asırlık Türk Yurdu yabancılar elinde kalamayacağına” göre; o sıralarda Suriye, Fransa mandasına verilirken, “Ankara Anlaşması” ile kabul edilirken “Antakya icabında Suriye’ye terk edilir,” şeklinde bir kayıt konulmadığına, aksine “muhtar kalması” esasları tespit edildiğine göre, bu işin lehimize sonuçlanması icap ediyordu.
Bakınız Hatay Sancağı’nda yapılan seçimler sonucunda 40 kişilik Hatay Meclisi oluştu. Hatay Millet Meclisi 2 Eylül 1938’de bağımsızlığını ilan etti. Devlet başkanlığına Tayfur Sökmen, meclis başkanlığına Abdülgani Türkmen, başbakanlığa ise Abdurrahman Melek seçilmiştir. Devletin resmî dili Türkçe, ikinci dili ise Fransızca olmuştu.  Olumsuz gelişmeler üzerine 29 Haziran 1939, Hatay Meclisinin 40 milletvekilinde 22’sinin kararı sonucunda Türkiye Cumhuriyeti ile birleşme kararı alındı. 30 Haziran’da tamamen Türkiye Cumhuriyeti’ne katılmış oldu. Daha sonra çıkarılan bir kanunla da Hatay ilinin kurulması kararlaştırıldı.
“Sonuçta Mustafa Kemal’in kendisi görememiş olsa da tek kurşun atmadan, savaşmadan bir devletin kurtuluş ve kuruluşuna daha sonra kendi ülkesinin vilayeti olmasına en büyük önderliği yapmıştır. Ben inanıyorum ki; 1933 yılında, söylediği gibi “Allah nasip eder, ömrüm vefa ederse Musul, Kerkük ve Adaları geri alacağım. Selanik de dâhil Batı Trakya’yı Türkiye hudutları içine katacağım.” Evet Mustafa Kemal, bir kurşun bile atmadan barışçıl bir yolla bu sorunları da çözerdi. İşte liderin dış politikadaki dik duruşu ve ülkeleri dize getirdiğinin en güzel en iyi örneği!..
İşte lider! İşte adam, hem de adam gibi adam!