İşgal İstanbul'unda şehir matem havası içindeydi. Meselâ Kadıköy Vapur İskelesi karşısında meydanda iki katlı balkonlu kâgir tarihî bir bina vardır.
     Bu binada kara bir bayrak dalgalanıyor ve indirileceği günü bekliyordu. Kitabesinde “Şehr Emaneti Kadıköy Dairesi” yazısı hâlen vardır.
     İşte o meydanda bir gün mâşerî bir kalabalık toplandı. Herkes hıçkırıklara boğulmuştu. Sevinç gözyaşları döküyordu.
     Çünkü Türk Ordusu İstanbul'a girmiş; şehir bir anda matem havasından çıkıp şehrâyine dönmüştü.
     Zira balkona çıkan biri; artık miadı dolan kara bayrağı indiriyor, al renkli, ay-yıldızlı, rengini şehidinin kanından almış olan muhteşem Türk bayrağını göndere çekiyordu.
     Yer yerinden oynamıştı. Rüzgârla dalgalanan bayrak;  sanki herkesin yüzünü sevinç ve hasretle öpüyor okşuyordu.
     İşte o mahşerî kalabalıkta, İngiliz işgalini yaşamış; İngiliz askerinin sokaktaki sert yürüyüşünü; her adımda göğsüne basılmışcasına hisseden ve bundan çok büyük üzüntü ve keder duyan genç çocuk; yâni Mehmet Muhsin Paşa'nın oğulluğu, rahmetli babam Hasan Bozkurt da vardı. Onun da içi içine sığmıyor, izahtan vareste bir sevince gark olurken; Allah'a binlerce şükür için ellerini göğe doğru kaldırıyordu.
     İşte Türk Milleti, bu günleri halka gösteren ve İstiklâl şafağını söktüren Mustafa Kemal Atatürk'ü bunun için seviyor. O'na Halaskâr Gazi / Kurtarıcı Gazi diye hitap ediyor, yere göğe koymuyor. Yedi Düvele karşı tüm milletle birlikte; subay, assubay ve erlerle el ele vererek;  vatanseverlik his ve duygularını şaha kaldırdığı ve Millî Mücadeleyi; dünyada emsali görülmemiş bir şekilde Türk Milleti'ne kazandırdığı için Mustafa Kemal Paşasını seviyor sayıyor.
     Millî Mücadele / İstiklâl Harbi / İstiklâl Savaşı'nı sevk ve idaredeki üstün istidat ve kabiliyeti ile ve tabiî emrine âmâde tüm ordu ve arkasındaki en büyük halk desteği sayesinde, zaferle sonuçlandırdığı için, Mustafa Kemal Paşa sevilmiş sayılmıştır.
     Yedi Düvele karşı yapılan bu topyekûn savaşta şüphesiz bu muvaffakıyet ve zaferde; Yüce Rabbin mânevî desteği de vardı. Nitekim Mehmed Âkif'in dediği gibi:

“Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te'sîs-i İlâhî o metîn istihkâm.”

     Kaldı ki müjdelenen millî zaferin kazanılma gerekçesi; Yahya Kemal'in muhteşem beyitlerinde, ifadesini şöyle bulmuştu:

Şu kopan fırtına Türk Ordusu'dur Ya Rabbi
Senin uğrunda ölen ordu budur Ya Rabbi
Ta ki yükselsin ezanlarla müeyyed nâmın
Galip et çünkü bu son ordusudur İslâm'ın

     İşte böyle ulvî, millî ve mânevî havaları teneffüs etmiş olan merhum babam Hasan Bozkurt, Atatürk ölünce aşağıdaki şiiri yazmaktan kendini alamamıştır.
     Gerçi mısralarında belki haddi aşan, aşırı ifadeler vardır. Fakat inançla bağdaşmayacak kelimelerin sarf edilişini; O'nun o günkü duyduğu büyük hüznün samimiyetine verelim.
     Yoksa Mustafa Kemal Paşa da nihayette insandır. Şüphesiz O'nun da hataları vardır.
     Fakat hatalarını büyük hizmetine gölge düşürmek için kullanmayalım.
     Her konuyu kendi özel zemin, zaman ve kendine has ortamında ele alalım.
     O günkü havayı hesaba katmadan; bugün oturduğumuz koltuklardan ifrat-tefrit bir şekilde ahkâm kesmeye kalkmayalım.