‘Müslümanlar Kerbela Hâdisesini doğru bir şekilde anlamalıdırlar’

Abone Ol

‘MÜSLÜMANLAR KERBELA HÂDİSESİNİ DOĞRU BİR ŞEKİLDE ANLAMALIDIRLAR’

Oğuz Çetinoğlu: Hazret-i Hüseyin’in ve berâberindeki şahısların Hicrî takvime göre 10 Muharrem 61, Miladî takvime göre 10 Ekim 680 tarihinde, Kerbela’da şehit edilmeleri olayı, o günden günümüze kadar hep tartışıldı. Olay hakkında sağlıklı bir değerlendirme yapabilmek için, Kerbela olayının içyüzünü gerçek yönleriyle bilmek gerekir. Lütfedeceğiniz özet ile görüşmemize başlayabilir miyiz?
Prof. Dr. Adnan Demircan: Kerbela olayına kadar uzanan süreç aslında, Muâviye b. Ebî Süfyân’ın(1) hilafeti döneminde oğlu Yezîd’i veliaht tayin etmesiyle başladı. Her ne kadar Muâviye, Müslümanları kendisinden sonra ihtilafa düşmesini engellemek için oğlunu veliaht olarak tayin etmek istediğini söylemişse de Yezîd’in tercih edilmesinin temel saikı, yönetimin kendi ailesinin elinde tutulmasını sağlamaktı. Zira maksadı, Müslümanların karşılaşmaları muhtemel siyasî krizi engellemek olsaydı, Yezîd dışında, hem tecrübeleri, hem de ilimleriyle Yezîd’den daha liyakatli olan kişilerin tercih edilmesi mümkündü.
Muâviye, Yezîd’in veliahtlığını ilan ettikten sonra en ciddi muhalefet Hicaz bölgesinden geldi. Muhalefetleri ciddi bir anlam taşıyan Ashabın ileri gelen liderlerinin çocuklarından Hüseyin b. Ali, Abdullah b. ez-Zübeyr, Abdurrahman b. Ebî Bekir ve Abdullah b. Ömer biat(2) etmeyi reddedince Muâviye, yanına 1000 kişilik bir askerî birlik alarak Medine’ye gitti.
Muhalifler, Muâviye’nin kendileriyle görüşmek üzere Medine’ye geldiğini öğrenince Mekke’ye gittiler. O da peşlerinden Mekke’ye giderek onları ikna etmeye çalıştı. Fakat bütün çabasına rağmen ikna edilmeleri mümkün olmadı. Muâviye’ye oğlunu veliaht tayin etmesinin Hirakliyye [Bizans sistemi] olduğunu söylediler ve kendisine başka bir öneride bulundular. Buna göre ya Hz. Peygamber’in yaptığı gibi başlarına kimseyi seçmeden işi ümmete bırakmasını, ya Hz. Ebû Bekir gibi akrabası olmayan birisini tayin etmesini, ya da Hz. Ömer gibi yine akrabalarından oluşmayan bir şura oluşturmasını önerdiler. Muâviye kendisine yapılan teklifleri kabul etmeyerek onların da zamanla durumu kabullenecekleri düşüncesiyle biatlerini alamadan Hicaz’dan döndü.
Muâviye’nin vefatından sonra yerine geçen Yezîd, eyaletlere babasının öldüğünü ve kendisi için halife olarak biat alınmasını bildirdi. Medine valisi Velîd b. Utbe’ye yazdığı mektupla birlikte gönderdiği özel mesajda mutlaka Hüseyin b. Ali ve Abdullah b. ez-Zübeyr’den biat almasını istiyordu. Abdurrahman b. Ebî Bekir, daha önce vefat etmişti. Abdullah b. Ömer ise ümmetin genel tutumuna göre hareket edeceğini söylediği için ondan zarar gelmeyeceğini düşünüyordu.
Yezîd’in Medine valisi, Hz. Hüseyin ile Abdullah b. ez-Zübeyr’i biate davet etti. Onlar da bir gün sonra herkes gibi mescitte biat edeceklerini söyleyerek oradan ayrıldılar. Gece, ayrı yollardan Medine’den ayrılıp Mekke’ye gittiler. Mekke’ye ulaştıktan sonra Abdullah b. ez-Zübeyr, Kâbe’ye sığındığını ilan ederek Yezîd aleyhinde konuşmalar yapmaya başladı.
Hz. Hüseyin’in Mekke’ye gittiğini öğrenen Kûfeliler, kendisine birçok davet mektubu gönderdiler. O sırada Kûfe’de Muâviye tarafından atanan, Ensar’dan Numan b. Beşîr valilik yapıyordu. Numan, sertlikten hoşlanmayan mutedil bir yöneticiydi.
Kûfelilerin ısrarlı davetleri devam edince Hz. Hüseyin, durumu öğrenmesi için amcasının oğlu Müslim b. Akîl’i Kûfe’ye gönderdi. Müslim’in, gelişi Kûfeliler arasında ciddi bir ilgiyle karşılandı. Hatta Hz. Hüseyin adına biat almaya başladı. Müslim’e 12.000 veya 18.000 kişinin biat ettiği rivayet edilir. Bu sırada vali, işleri kontrol edemez duruma gelmişti. Ortamın gayet uygun olduğunu düşünen Müslim, Hz. Hüseyin’e hemen yola çıkmasını bildiren bir mektup yazdı.
Hz. Hüseyin, Müslim’in mektubunu aldıktan sonra Kûfe’ye gitmeye karar verdi. Bu arada birçok kişiyle görüşüp istişarelerde bulundu. İstişare ettiği insanlar arasında gitmesini destekleyenler olmuşsa da çoğu kişi, Kûfe’ye gitmesinin doğru olmadığını söylediler. Mektuptan edindiği intibaa göre Hz. Hüseyin herhangi bir dirençle karşılaşmadan Kûfe’de lider olacaktı. Hz. Hüseyin hicrî 60 yılının Zilhicce ayında (Eylül 680), Hac ibadetinin tamamlanmasına birkaç gün kala kendisiyle yola çıkmayı kabul eden yakın akrabalarını da yanına alarak Kûfe’ye gitmek üzere yola çıktı.
Yezîd, kendisine gelen istihbarat üzerine o sırada Basra valisi olan Ubeydullah b. Ziyâd’ı(3) Basra’nın yanı sıra Kûfe’ye de vali olarak tâyin etmeye karar verdi. Ubeydullah, Muâviye döneminin ünlü Irak valisi Ziyâd b. Ebih’in oğludur. Muâviye, babası Ebû Süfyân’ın Cahiliye dönemindeki gayrı meşru oğlu olduğunu ilan ederek Ziyâd’ı ailesine ilhak etmişti. Hem Ziyâd, hem de oğlu Ubeydullah aileye olan bağlılıklarını muhaliflere göz açtırmayarak göstermişlerdi.
Ubeydullah, Kûfe’ye tebdil-i kıyafetle girerek herhangi bir dirençle karşılaşmayı engellemişti. Valilik sarayına gittikten sonra Numan’a yeni vali olduğunu bildirerek görevi devraldı. Ubeydullah, şehirdeki havanın olumsuz olduğunu görünce hemen işe el atarak kabile liderlerini çağırıp kendi kabilelerinin mensuplarına sahip çıkmalarını istedi. Kabilelerin devletle sıkı ilişkileri vardı. Aldıkları yıllık atıyyeleri(4) kaybetmek istemezlerdi. Kabile liderleri, kendilerini kabilelerinin çıkarlarını gözetmekle sorumlu hissederlerdi. Ubeydullah’ın talepleri ve tehditleri işe yaradı. Liderler, itaat arz ederek ve yakınlarına sahip çıkacaklarını söyleyerek O’nun yanından ayrıldılar.
Çetinoğlu: ‘Muâviye b. Ebî Süfyân’ın hilafeti döneminde’ dediniz. Çok uzun bir konu olmakla birlikte, Muaviye’nin meşru olup olmadığı konusunda kısaca bilgi lütfeder misiniz?
Prof. Demircan: Hz. Ali’nin halife seçilmesi dâhil, ilk dört halife Medineliler tarafından seçilmişti. Bu sebeple Hz. Ali, Muâviye’yi kendisine biate davet ederken kendisine şura ehli Medinelilerin biat ettiklerini yazıyor. Esasen halifeyi Medinelilerin seçmesi, dinî bir delile değil, pratik sebeplere dayanıyordu. O sırada Medine başkent olduğu için, halife seçiminde öncelikli olarak Medinelilerin görüşü önem arz ediyordu. İslam dünyasının her tarafından biat beklenecek olsa bir halifenin seçimi aylar, hatta yıllar alırdı. Hz. Ali’nin bir Haricî olan Abdurrahman b. Mülcem tarafından suikasta uğramasının ardından vefat etmesi üzerine halife olan Hz. Hasan Medineliler tarafından değil, Kûfeliler tarafından seçilmiştir.
Hz. Hasan meşru halife olarak kabul edildiğine onun biat etmesiyle Muâviye de meşru halife sayılır. Muâviye’ye sadece Hz. Hasan değil, sayıları çok olmayan Haricîler hariç bütün Müslümanlar biat etmişlerdir. Ona biat edilen yıl, uzun zamandır gerçekleştirilemeyen Müslümanların birliği gerçekleştirildiği için bu yıla “Birlik Yılı” denir. Muâviye’nin halifeliği kendi döneminde tartışılmadığı gibi ondan sonraki yıllarda da tartışma konusu olmamıştır. Ancak mezheplerin şekillenmesinden sonra ona karşı olumsuz tavrını keskinleştiren fırkalar olmuştur.
Çetinoğlu: Teşekkür ederim.
Bir önceki açıklamanızın son bölümüne dönersek… Liderler Ubeydullah’a itaat bildirince Yezîd duruma hâkim olmuş sayılıyor. Hz. Hüseyin’in görevlendirdiği Müslim b. Akil ne yaptı?
Prof. Demircan: Ubeydullah’ın girişimlerinden sonra Müslim, aranan bir zanlı durumuna düşmüştü. Bazı tanıdıklarının yanında saklanmaya başladı. Son saklandığı yer Hâni b. Urve el-Murâdî isimli kabile liderinin eviydi. Araplarda kabile liderinin kapısına gelen misafirin, hele bir kaçağın saklanmaması ayıplanırdı.
Çetinoğlu: Saklandığı yer nasıl belirlendi?
Prof. Demircan: Ubeydullah’ın ajanlarının Müslim’in saklandığı yeri tespit etmeleri çok sürmedi.
Ubeydullah, Hâni’yi çağırarak Müslim’in onun evinde saklandığını öğrendiğini bildirdi. Hâni önce bunu inkâr ettiyse de evinde görüşen kişinin ortaya çıkmasıyla Müslim’in evinde olduğunu, ancak evine gelince misafir etmeyi reddedemediğini söyledi.
Çetinoğlu: Hâni tevkif edildi mi?
Prof. Demircan: Evet. Müslim, Hâni’nin tutuklanmasından sonra kendisine Hz. Hüseyin adına biat edenleri, Ubeydullah’a karşı harekete geçmeye çağırdı. Birkaç yüz kişiyle Valilik sarayına ulaştıklarında etrafında topladığı kişilerin sıvıştıklarını, yanında çok az kişinin kaldığını gördü. Bunlarla sarayı kuşatmaya teşebbüs ettiyse de kısa sürede yanındaki adamları da dağılıp kaçtılar. Kinde kabilesinden yaşlı bir kadının evine sığınan Müslim, bir süre burada gizlendi. Kadının oğlunun durumdan haberdar olması üzerine, arkadaşı olan kabile liderinin oğluna durumu bildirdi. O da haberi babasına iletti. Kabile lideri Hz. Ali döneminin önemli aktörlerinden Eşʻas b. Kays’ın oğlu Muhammed idi.
Muhammed b. Eşʻas, durumu Ubeydullah’a bildirdi ve Müslim’e hatırı için eman (5) vermesini rica etti. Ubeydullah, ona eman vereceğini söyleyerek Müslim’i kendisine teslim etmek üzere getirmesini söyledi. Muhammed, Müslim’in bulunduğu eve giderek teslim olmasını, kendisi için Ubeydullah’tan eman aldığını bildirdi. İkna edilen Müslim, teslim oldu. Ubeydullah’ın huzuruna çıkarılınca onu affetmeyi reddederek sarayın damına çıkarılıp kafasının kesilerek idam edilmesini emretti. Ardından da hapiste tutulan Hâni’yi idam ettirerek, kesik başları Yezîd’e gönderdi. Cesetleri ise ibret olsun diye çarşıda asıldı.
Çetinoğlu: Böylece Kerbela faciası başlamış oldu…
Prof. Demircan: Müslim Kûfe’de idam edildiğinde Hz. Hüseyin yoldaydı. Kûfe’ye biat almak üzere gittiğini öğrenen bazı göçebe kabile mensupları da ondan yararlanmak düşüncesiyle ona katıldılar. Hz. Hüseyin, yolda ünlü şair Ferazdak ile karşılaştı. Kûfe’den geliyordu. Ona Kûfe’deki durumu sordu. Ferazdak; ‘İnsanların gönlü seninle, fakat kılıçları Ümeyyeoğullarıyla beraberdir. Zafer ise Allah katındadır. Allah yarattıklarına dilediğini yapar.’ diyerek durumun iç açıcı olmadığını veciz bir şekilde ifade etti.
Çetinoğlu: Müslim’in öldürüldüğü söylenmedi mi?
Prof. Demircan: Hz. Hüseyin, Müslim’in öldürüldüğüne daha sonra öğrendi. Yanında bulunanlarla durumu istişare etti. Geri dönmeyi düşünüyordu. Ancak Müslim’in kardeşleri de yanındaydı. Müslim’in intikamını almadan geri dönmeyeceklerini söylediler. Ortalığı duygusal bir hava kaplamıştı. Müslim’in kardeşleri Hz. Hüseyin’i baskı altında bırakmışlardı. Hz. Hüseyin’in Kûfe’ye gitmesi halinde Kûfelilerin verdikleri sözde duracaklarını düşündüklerini söylediler. Hz. Hüseyin, bir anlamda olanlardan kendisini sorumlu görüyordu. Yola devam kararı verdiler. Ancak orada bulunanlara isteyenin ayrılabileceğini söyledi.
Çetinoğlu: Ayrılan oldu mu?
Dr. Demircan: Bazıları ayrıldılar.
Çetinoğlu: Sonra ne oldu?
Dr. Demircan: Çok geçmeden Müslim’in ölmeden önce Hz. Hüseyin’e haber göndermesi için ricada bulunduğu ünlü Sahabî Sa’d b. Ebî Vakkâs’ın oğlu Ömer’in elçisi de geldi. Müslim, öldürülmeden önce vasiyetini yaptığı Ömer’den Hz. Hüseyin’e bir elçi göndererek geri dönmesini bildirmesini istemişti.
Ubeydullah b. Ziyâd, Hz. Hüseyin’in Kûfe’ye girmesine engel olması için Hur b. Yezîd’i 1000 kişilik bir birliğin başına komutan olarak görevlendirmişti. Kûfe yolunu gece gündüz kontrol ederek Hz. Hüseyin’in şehre girmesine engel olacaktı. Nihayet Hz. Hüseyin görününce, kendisine verilen talimatı bildirerek onu durdurmak istedi. Ancak Hz. Hüseyin yola devam etmek istiyordu. Israrla Kûfeliler tarafında davet edildiklerini söyleyerek kendisine gönderilen mektupları gösterdi. Hur ise, kendisinin mektup yazanlardan olmadığını, görevini yerine getirmekle yükümlü olduğunu söyledi. Görüşmeler sonunda Hz. Hüseyin’in Kûfe yakınlarına kontrollü olarak yürümesine izin verilmesine, bu arada durumun valiye bildirmesine karar verdiler. Böylece Hz. Hüseyin’in Kerbela’ya yürüyüşü başladı. Vali Ubeydullah’ın cevabî mektubu Hur’a ulaştığında Hz. Hüseyin ve beraberindekiler Kerbela’ya ulaşmışlardı. Ubeydullah, Hz. Hüseyin’in ulaştıkları yerde durdurulmasını istiyordu.
Ubeydullah, Ömer b. Sa’d’ı Rey şehrine vali olarak görevlendirmişti. Ayrıca burada çıkan bir isyanı da bastıracaktı. Ömer, ordusunu hazırlamak için çalışmalar yapıyordu. 4000 kişilik bir ordu toplamıştı. Askerler, yol hazırlıklarını tamamlamak için uğraşıyorlardı.
Çetinoğlu: Bu ordu Kerbela’ya mı yönlendirildi?
Prof. Demircan: Evet. Ubeydullah, Ömer’i çağırarak önce Hz. Hüseyin meselesini halletmesini istedi. Ömer, görevi kabul etmek istemedi; ancak bu durumda Rey valiliğini de kaybedecekti. Bunun üzerine düşünmek için bir gün zaman istedi. Ertesi gün görevi kabul ettiğini bildirdi. Yakınlarından bazılarının görevi kabul etmemesi yönündeki telkinlerini dikkate almadı. Tanıdığı Hz. Hüseyin’le meseleyi görüşerek çözebileceğini düşünüyordu.
Çetinoğlu: Neden Ömer b. Sa’d?
Dr. Demircan: Ömer b. Sa’d’ın görevlendirilmek istenmesinin sebebi, halkı etrafında toplayabilecek bazı özelliklere sahip olmasıydı. O da Hz. Hüseyin gibi Kureyşliydi. Sahabî çocuğuydu ve babası, Hz. Hüseyin’in babası Hz. Ali gibi Hz. Ömer’in belirlediği Şura ehlindendi.
Çetinoğlu: Ordu, Kerbela’ya doğru yola çıktıktan sonra neler oldu?
Dr. Demircan: Ömer b. Sa’d, Kerbela’ya ulaştıktan sonra Hur b. Yezîd’in emrinde bulunan 1000 kişilik birliğin de komutasını uhdesine aldı. Askerlerin hepsi Kûfelilerden oluşuyordu. Üstelik aralarında Hz. Hüseyin’i Kûfe’ye davet eden bazı kimseler de vardı.
Ömer, Hz. Hüseyin’le görüştü ve teslim olması için onu ikna etmeye çalıştı. Ancak Hz. Hüseyin, Kûfeliler tarafından davet edildiklerini, davetin gereğini yerine getirmediklerine göre şu tekliflerinden birisini kabul etmelerini önerdi: 1- Mekke’ye geri dönmesi, 2- Yezîd’le aralarındaki sorunu çözmek için kendisiyle yüz yüze görüşmesi için Şam’a gitmesine izin verilmesi, 3- Uç bölgelerinde kâfirlerle savaşın devam ettiği bir bölgeye giderek orada cihat etmesine izin verilmesi…
Çetinoğlu: Hiçbiri kabul edilmedi mi?
Dr. Demircan: Ömer, Hz. Hüseyin’in önerilerini önce makul gördü. Tekliflerini Ubeydullah’a bildirdi. Gelen cevap açıktı: Ya şartsız teslim olacak veya kendisiyle savaşılacaktı.

 (1) Muâviye b. Ebî Süfyân: Önce İslamiyet’e karşı çıktı. Müslüman olduktan sonra Hazret-i Muhammed’e kâtiplik, onun vefatından sonra Suriye’ye gönderilen ordulardan birine komutan yardımcılığı yaptı. Hz. Ömer döneminde önce Ürdün, sonra Şam [Suriye] valiliğine tâyin edildi. Hz. Osman döneminde nüfuzu ve yönetim alanı genişledi. Hz. Ali’nin halife olunca ona biat etmedi. Şam halkından desteğiyle Hz. Ali’ye karşı çıktı ve Şamlılardan emir olarak biat aldı. Hz. Ali’nin şehit edilmesinden sonra Suriye halkından tekrar biat aldı. Hz. Ali’nin oğlu Hz. Hasan halife olunca, O’nu feragat ettirip kendisinden biat aldı. Emevi Hânedânı’nın kurucusu ve Emevi Devleti’nin ilk devlet başkanıdır.
(2) biat: Bağlılık, itimat bildirme anlamına gelir. İslam tarihinde devlet başkanlarının tâyin veya tespit yollarından biridir. Bir bakıma günümüzdeki seçim sistemini karşılamaktadır.
(3) Ubeydullah b. Ziyad: Hicrî 45. yıldan 67. yıla kadar Basra Valiliği yapan Ziyâd b. Ebih’in oğludur. Muâviye b. Ebî Süfyan tarafından Horasan Valiliği’ne tâyin edildi. Türk yurtlarına askerî sefer yapan ilk komutandır. Buhara şehrini kuşattı. Buhara Sultanı Kabaç Hatun ile anlaşma imzalayıp levent yapılı 2.000 Türk savaşçısı ve muazzam ganimetler alarak Basra’ya döndü.    
(4) atıyye: Armağan, hediye, bahşiş. Burada Hz. Ömer’in başlattığı divana adı kayıtlı olan Müslümanların yılda bir defa aldıkları maaş anlamında kullanılmıştır.
(5) emân: Anlaşma çerçevesinde ya da kendiliğinden teslim olanlara can ve mal güvenliği sağlanması.

(DEVAM EDECEK)