MÜRŞİD-İ KÂMİL VE MÜCEDDİD’İN TASARRUF-U HAKÎKÎ’YE GEÇİŞİ!...
08 Temmuz 1959 günü, o yıl, Muharremü’l-Haram Ayı’nın birinci günü (Çarşamba) gününe tesâdüf etmişti. Bu vesiyle ile Müceddid, yakınları, talebesinden ba’zıları, Ehl-i Beyt oruçluydular. İftar vakti yaklaştığında, Müceddid Efendi Hazretleri, Ali Dayı’ya, “Ali Dayı, Mehmed Bey’i kolla, burada beraberce iftar edelim,” buyurur. – Mehmet Bey, aslen Alanyalı olup, Alanya’lı’ların, Şıh’ın Hacı Ahmed Efendi dedikleri, meşhûr, Şıh’ın Hacı Ahmed Efendi’nin oğlu’dur. İstanbul’da, Denizyolları İşletmelerinde, Şehir Hat’larında, me’mur olarak çalışmaktadır. Zaman zaman Galata Köprüsü’nde, zaman zaman da Kadıköyü İskelesinde gişelerde yolculara bilet satışı yaptığı için, arkadaşları arasında “BİLETÇİ MEHMED BEY” olarak şöhret yapmıştı. Biletçi Mehmed Bey, Mürşid-i Kâmil ve Mükemmil’in, Müceddid’in ilk müntesiblerindendir. Ricâl-i Ma’neviyye arasında yüksek dereceli birisidir. Fenâ Fillâh’ın, Fenâ Fi’ş-Şeyh’ten geçtiği şuurunda, Allah’ın velî kullarından birisiydi. Osmanlıca’yı daha doğrusu, eski Türkçe, İslâmî yazıyı inci gibi yazardı. Yazısı okunaklı, çok zarif idi. Efendi Hazretleri’nin, irticâlen söylediklerini, not’larını tutuyordu. Bu not’lar, herkesin kolayca ulaşamayacağı, herkesin kolayca okuyabildiği kitaplarda bulunmayan, Ledünnî serpintilerdi. Mehmed Bey’in Mürşid-i Kâmil ve Müceddid’e saygısı, bağlılığı ve sadakati her türlü takdirin üzerindeydi. Tramvaydan Kısıklı Meydanında indiğinde, ziyârethâne’ye uğramadan doğrudan, biraz aşağılardaki Nurbaba Sokağındaki evine gidecekse, Mürşid’in ikâmetgahı ve ziyârethâneyi arkasına almamak için yüzünü o istikâmetten ayırmadan, yan yan yürüyerek giderdi.
Alanyalı, Şıh’ın Hacı Ahmed Efendi’nin oğlu Merhûm Mehmed Akçelioğlu, Antalya eski milletvekillerinden Emekli Albay, Merhum Hasan Akçelioğlu’nun ağabeyi, Alanya eşrafından, Merhûm Fevzi Alaydın ile Merhûm Mehmed Çağıcı’nın kâim-i pederiydi.
Ali Dayı, Kısıklı Meydanında, Kadıköyü’nden, Üsküdar’dan buraya gelen tramvayları ta’kip etti. Mehmed Bey gelince, Efendi Hazretleri’nin da’vetini iletti. Dünyalar sanki Mehmed Bey’in olmuştu. Ne saâdet! Mürşid-i Kâmil ve Müceddid ile iftar sofrasında beraber olacaktı, bundan daha büyük devlet mi olurdu? Ali Dayı ile birlikte ziyârethâneye geçtiler. İftarı beklemeye başladılar. Köşk’ten, Merhûme Valide Sultan, Hâce Hafıza Hanımefendi tarafından yapılmış enfes lezzetteki yemekler geldi, sofra kuruldu. Mürşid-i Kâmil ve Müceddid, Ali Dayı, Biletçi Mehmed Bey, (Merhûm, Mehmed Akçelioğlu), Mürşid-i Kâmil ve Müceddid’in ilk talebesi’nden, İstanbul Emekli Merkez Vâiz’lerinden, Pek Muhterem Hocamız, Seyfeddin Alkan... Bu saadetli sofrada saydığımız zevattan başkaları var mıydı, yok muydu? Bizce meşhûldür.
Çok feyizli ve bereketli geçen bu iftar’dan sonra, akşam namazı kılınır. Müceddid, Süleyman Efendi Hazretleri, bir ara sohbet sırasında, Mehmed Bey’e döner, aynen şöyle buyurur; “Yâ Mehmed Bey! Gördüğün gibi, artık bizim için dünya ni’metlerinin herhangi bir lezzeti kalmadı.” Biraz önce belki de hayatlarında hiç tatmadıkları pek leziz-enfes yemeklerle iftar edenler, Efendi Hazretleri’nin bu sözlerinden herhangi bir ma’na çıkaramamıştılar. Zirâ, Kafkas kökenli, Vâlide Sultanımız gerçekten, nefis değil, enfes yemekler yapardı. Pişirdiği enfes yemeklerinden tatma bahtiyarlığına ermiş birisi olarak söylüyorum.
Mürşid-i Kâmil ve Müceddid Süleyman Efendi Hazretleri bu gece ilk def’a olarak, orada bulunanlara “Hatm-i Kâdirî” yaptırdı. –Turuk-u Âliyye’den, Nakşibendiyye’nin ve Kâdiriyye’nin Evradı (vird’leri) ve haftanın bir gününde olmak üzere farklı hatimleri vardır. “Hatm-i Hâcegân,” “Hatm-i Kâdirî” gibi... Hem Nakşiyye’nin, hem Kâdiriyye’nin hatimleri esas i’tibariyle Bin İhlas’ın okunmasıdır. Bu Bin İhlas’dan önce ve sonra okunan du’a, salavhat istiğfâr da aynı ise de, Hatm-i Kâdirî’de ilâve olarak, “İnşirah” Sûresinin okunması ve müncaat gibi belli farklar mevcuttur.
Mürşid-i Kâmil ve Müceddid, Seyfeddin Alkan Hocamıza “Hatm-i Kâdirî’yi” bir kerre daha eni-konu ta’rif ettikten sonra, “Evladım Seyfi! Yarın git, Topçular’daki talebe’ye bu Hatm-i Kâdirî’ye iyice ta’rif et ve not ettir,” buyurur.
(Hâşiye: Turuk-u Âliyye’den, zaman içinde teselsülü kopmuş, devam ettirilememiş, şeyhi kalmamış, nâehil insanların eline geçmiş, bir kısım müteşeyyih’ler tarafından sözde temsil edilen hakîkî tarîkatlerin şeyh’liği, Sahibi zaman Mürşid-i Kâmil ve Mükemmil ve Müceddide geçer. Bu bakımdan, Mürşid-i Kâmil ve Mükemmil ve Mürşid o sırada, aynı zamanda Zikr-i Celî’nin temsilcisi olan Kâdirî’liğin de şeyhi durumundaydı. Onun için, dünya’daki tasarrufunun bitimine az bir zaman kalınca, önce bizzat, Hatm-i Kâdirî’yi yaptırarak göstermiş ve evladına öğretilmesi hususunda titizlik göstererek, ta’limat vermiş ve yüzlerce talebe gelecek nesillere irtikal ettirmek üzere not tutmuştur. Müceddid, talebe’ye sık sık, “El İlm-ü Saydün, Zaptuhû Kaydün,” (İlim bir avdır, onu yakalama kayıtla mümkündür.) diye ihtarda bulunurdu.
Ledünnî serpintiler, Merhûm Mehmed Bey ve diğer ihvan tarafından kayda alınmasaydı, bugün biz o serpintilere nasıl muttalî olabilirdik...
(Hâşiye: 2- Turuk-u Âliyye’den Nakşî’lere mahsus, “Hatm-i Hâcegân” haftanın Çarşamba geceleri, Kâdirî’lere mahsus, “Hatm-i Kâdirî” ise, haftanın Perşembe geceleri, yâni Perşembe’yi Cuma’ya bağlayan gece yapılır.
Ancak Nakşî’ler, teberrüken, sene içinde mübârek gecelere tesâdüf eden, Perşembe gecelerinde, Ramazan ayı öncesinde, olağanüstü, felekî, semâvî ve arzî vukuatta yine Perşembe akşamları yapılır.
Senenin her haftasında, “Hatm-i Hâcegân” gibi, her hafta Perşembe akşamları “Hatm-i Kâdirî” yapılması, ya da hatim günlerinin değiştirilmesi sebebi ne olursa olsun, yahut da, Ramazan’ın her gecesinde veya her istendiğinde hatim yapılması, tasavvufî bir bid’at değil midir? Bu hususun çok iyi düşünülmesi gerekmez mi?...
Mürşid-i Kâmil ve Mükemmil, Müceddid Süleyman Efendi Hazretleri’nin, “Mehmed Bey! Artık, dünya ni’met’lerinin tadı kalmadı,” sözünden orada bulunanlardan hiçbirisi bir şeyler çıkaramamıştı. Mübâreğin bu sözünden herhangi bir ma’na çıkaramamışlardı, ya da hiç kâle almamışlardı.
Ne zaman ki,
16 Temmuz 1959 tarihinde ki, bu tarih, Hicrî takvime göre 09 Muharrem Perşembe gününe tesâdüf etmişti.
Biletçi Mehmed Bey, 16 Temmuz 1959 tarihinde, 09 Muharrem Perşembe gecesi Allah’ın Rahmetine kavuşmuştu.
Biletçi Mehmed Bey’in vefat haberi Süleyman Efendi Hazretleri’ne haber verildiğinde, son derece üzülmüştü. Titreyen mübârek dudaklarından şu mübârek kelimeler çıkmıştı. “Ah! Mehmed Bey! Sen bize iki ay daha lazımdın!” Mübâreğin bu sözlerinden de hiç kimse yine bir şey anlamamış, bu sözlerden herhangi bir ma’na çıkaramamışlardı.
Ancak, ba’zıları, “Mehmed Bey, zaman zaman, hazretimizden ba’zı notlar alıyor, kayda geçiriyordu.- Mehmed Bey’in tuttuğu bu notları ihtivâ eden bir-kaç defter, bu satırların yazarının husûsî arşivinde bulunmakta ve iftihar ettiğim arşivim’in en değerli eserlerini oluşturmaktadır.-
“Efendi Hazretleri’nin üzüntüsünü biraz olsun hafifletmek maksadıyla, “Efendim! Falanca arkadaşımızın yazıları da çok güzeldir, emir buyurursanız, o arkadaşımızı buraya da’vet edelim, vereceğiniz bilgileri, kayda alınması gereken not’ları onun tutmasını te’min edelim,” dediler. Müceddid sükût buyurdular, bu istirhama herhangi bir cevap vermediler.
Mehmet Bey’in cenazesi hazırlandı, teçhîz ve tekfîn işleri evinde yapıldı. Cenaze namazı, Kısıklı Meydanı’ndaki camide kılındı. Cenaze namazını bizzat Mürşid-i Kâmil ve Müceddid kıldırdı. 17 Temmuz 1959, 10 Muharrem Cum’a günü, Mürşid-i Kâmil ve Mükemmil’in, Müceddid’in iştiraki ve nezâretinde mübârek du’a’ları, tezkiye ve telkinleriyle, o zamanlar adı, Çakaldağı Mezarlığı olan, şimdilerde ismi değiştirilerek, “Çamlıca Mezarlığı” olarak anılan, Büyükçamlıca-Kısıklı-Namazgah arasında bulunan mezarlığa defnedilmiştir. Hâlen, bu kabristanlıkta medfundur.
(HÂŞİYE: 3- Bornova, Şile (Üvezli) Emekli Kur’ân kursu Muallim’lerinden, Kemal Kaplan, muztarip bulunduğu ağır şeker hastalığından, 02 Şubat 2012 tarihinde Perşembe gecesi (Perşembeyi Cum’a’ya bağlayan gece) gece yarısına doğru Hakk’ın rahmetine kavuşmuş olup, cenazesi 03 Şubat 2012 Cum’a günü, Ümraniye Dörtyol, Hacı Ahmed Kaplan Camiî’nde kılınan namazdan sonra Çakaldağı (Çamlıca Mezarlığı)’nda defnedilmiştir.
50 yıllık arkadaşım, dostum, yiğit kardeşim, Merhûm Kemal Kaplan’a Rabbim’den vâsî rahmet dilerken, yakınlarına, aile fertlerine ta’ziyet’lerimi sunarım...