Pek değerli Fikret KAPLAN ağabeyim şahsıma imzaladığınız hediye ettiğiniz kitabınız “üç Sait’i heves ile okuyorum. İlk bölüm itibariyle gördüm ki Üstat Bediüzzamanın hayatını devrin mühim hadiseleri ile ilişkisi bağlamında incelemişsiniz. Bu yaklaşım ile hem yakın tarihin hadiselerini hem de üstadın fikir dünyasının ve davasının birçok yönüyle tanınmasına vesile oluyorsunuz. Bu kıymetli hizmetlerinizden dolayı kardeşiniz size teşekkürü bir borç biliyor. Belirtmek istediğim husus Ziya Gökalp’in hayatı ve vefatı ile ilgili birkaç gerçeğin gözden kaçırılmış olmasıdır.


Ve bu eksikliği yanlış anlaşılmalara mahal vermemek adına size bildirmek istedim. Biliyorum ki bu yanlış yorumun kaynağı siz değilsiniz. Biyolojik materyalizmin memleket gençlerini zehirlediğinden bahsederken anlatımın örneklendirilmesinde Ziya Gökalp’in bildirilmesi talihsizlik olmuştur. Bu yanlış yorum literatürde neredeyse hep bu şekilde anılır olmuş, bir yanlış ifade genel kanaati belirtir vaziyete gelmiştir.


Bilmiyorum bu algıyı ne kadar değiştirebilirim. Fakat söylemeden yazmadan edemedim. Bu yazı ile maksadım koskoca ummanda bir zerrenin görülmesi olarak algılansın istemem. Kitaptaki ufak bölümden ziyade genel kanaatin bu yönde olması sebebiyle bu konunun tartışılmaya ihtiyacı olduğunu hissettik. Bunu ifade etmeden geçmek bu kıymetli çalışmaya haksızlık etmek olurdu. Affınıza sığınarak başlıyorum.


Merhum ziya Gökalp’in vefatından önceki hadise ile tüm bir ömrü, kişiliği ve mukaddesatı ayaklar altına alınıyor. Onun nezdinde Türk Milliyetçiliğine bir leke bırakılmak isteniyor. Bahsi geçen o meşhur hadise:


“Ziya Gökalp, 25 Ekim 1924’te İstanbul’da Fransız hastanesine yatırıldığında perişan bir vaziyette idi. Yatakta çırpınıyordu. Gökalp’in hastalığı ağırlaştıkça asabiliği de artıyordu. En ufak bir hadiseye öfkeleniyor, bağırıp çağırıyordu. Öldüğü gecede başını duvardan duvara çarptığı anlatılır.” Necip Fazıl, Ziya Gökalp’in öldüğü geceyi bu şeklide anlatır. Hastalık halinin zuhur ettiği o gece söylentilere göre Allah’a galiz kelimelerle hitabı söz konusu imiş.


Bu anlatılan hadise ile Ziya Gökalp, din düşmanı, çirkin, galiz bir adammış kanaati oluşuyor. Hayatının son deminde beynindeki kurşun sebebi ile nükseden hastalığın etkisiyle söylenmiş olabileceğini tahmin ettiğimiz birkaç galiz söz ile tüm hayatı insafsızca yaftalanmış bir adam karşımızda durmaktadır. Ayrıca Biyolojik materyalizmin taraftarları olan Abdullah Cevdet, Kılıçzade hakkı, Beşir Fuat gibi kişilerle, Türkleşmek, İslamlaşmak ve Muassırlaşmak tezinin sahibini bir kefeye koymak aynı izin takipçisi gibi göstermek bir ikinci haksızlıktır.