Mülkiye’ye girdiğimiz birinci sınıfta derslere başladığımız günlerde, büyük sınıfta olan ablalarımız, ağabeylerimiz, sınıfa girerler, bize Mülkiyelilik ruhu, Mülkiye prensipleri, nasıl Mülkiyeli olunur, Mülkiyelilerin şartlar ne olursa olsun asla vazgeçemeyecekleri, sapmayacakları Atatürk sevgisi, Atatürk ilke ve inkılapları konularında konuşmalar yaparlardı. Mülkiyeli için Önce Vatan birinci şiardı... Bu nedenle Türkiye’nin temel ilkelerinde, en ufak bir sapma hissedilirse, dernekte muhafaza edilen simgeleşmiş ‘Atatürk’ü resmi kucaklanır, meydanlara, nümayişlere giderdik...  Mülkiye, Türkiye, vatan, Atatürk, laik, demokratik Cumhuriyet, ülkenin bölünmez bütünlüğü, insan hak ve hürriyetleri, basın, fikir özgürlükleri konusunda fevkalade hassastı.. Esasen o yıllarda, tüm üniversite gençliği Atatürk’ün emaneti konusunda çok dikkatli ve hassastı... 

Unutamayacağım hadiselerden birisi de, 27 Mayıs Darbesine giden yolda, Mülkiye’ye ateş açılması ve Mülkiye’nin işgal edilip, kapatılmasıdır. İktidarda, Demokrat Parti, Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başvekil Adnan Menderes’ti. İktidara karşı muhalefet artıyor, İsmet Paşa’ya yönelik sert tavırlar, toplumu geriyordu. Tahkikat Komisyonu kurulmuş, Hüseyin Cahit’te dahil olmak üzere birçok gazeteci Ankara Hilton denilen, hapishanelere atılmıştı. Kayseri, Topkapı, Uşak’ta, İnönü’ye karşı sert hareketler, olumlu değildi. Ankara’ya, İstanbul’da büyük öğrenci nümayişlerinin yapıldığı, yüzlerce kişinin öldürüldüğü, hocaların dövüldüğü gibi sonradan doğru olmadığı anlaşılan haberler geliyordu. Ankara’da, Mülkiye tarafından, adına 555 K denilen 5’nci ayda, saat 5’te, Kızılay’da rumuzlu bir hareket organize edilmişti. Oradan geçmekte olan Başbakan Menderes’in yakasına yapışılmış, yüzüne ‘Hürriyet istiyoruz” diye bağırılmıştı. Menderes de haklı olarak; “Evladım, bir Başbakanın yakasını sıkıyorsun, bundan daha ne hürriyet olabilir” demişti. 

Olayların boyutu artınca 29 Nisan 1960 sabahı Mülkiye’de nümayiş başladı. Bu bir toplumsal şuur hareketi idi. Hepimiz oradaydık. Bağırıp, çağırıyorduk. Oysa benim babam, bu iktidarın, bir memuru olarak İzmir’de, Bölge Müdürü’ydü. Mülkiye’nin önüne polisler ve askerler geldi. Tertibat aldılar, asker ve polislere taş atılıp, sopalarla saldırılınca, Ankara Sıkı Yönetim Komutanı Namık Argüç havaya ateş emri verdi. Şurasını ifade edeyim ki, ateş havaya açıldı. Eğer talebelerin üstüne açılsaydı, yüzlerce kişi ölürdü. Nitekim, Değerli Hocamız, Prof. Dr. Tuncer Bulutay da, Mülkiyeli Dr. Selim Soydemir’le birlikte hazırladıkları, Mülkiyeliler Birliği tarafından, 15.4.2019’da basılan “Tuncer Bulutay’ın Bilimsel Yolculuğu” adlı kitabının 42.ci sahifesinde “Askerler havaya ateş ettiler, kimse ölmedi, daha sonra Sıhhiye’ye gittim, bir arkadaşımdan, ‘Mülkiye’ye ateş edilmiş, yüzlerce kişiyi öldürmüşler’ sözünü duydum...” diye yazıyor... Daha sonra hepimiz sağa-sola kaçtık. Ben yurda gittim. Oraya da polisler geldi. Birçok arkadaşımızı, Anafartalar’daki polis karakoluna götürdüler. O tarihlerde Ankara Emniyet Müdürü olan, sıkı Mülkiyeli Niyazi Bicioğlu ağabeyimiz, herkesi serbest bıraktı. Dekan Prof.Dr. Fehmi Yavuz ile yetkililer görüştü, Mülkiye tatil edildi. Bizi istasyona götürdüler, hazırlanan bir trenle İzmir4e ve diğer arkadaşlarımızda memleketlerine hareket ettik. Okul açılıncaya dek orada kaldık...

Mülkiye ve Mülkiyelilerin, konu Vatan ve Atatürk, hürriyetler olunca hassas olmaları çok doğaldır. Ancak söylenenler kıyma makineleri, kurşuna dizmeler hepsi yalandı. Doğru olan demokrasinin işlemesi, iktidarların seçimle gelip, seçimle gitmeleriydi. Esasen, Menderes 27 Mayıs olmasaydı, Ekim’de seçime gidecekti. Yassıada Mahkemeleri, idamlar yanlıştı. Atatürk’ün en güvendiği İstiklal Harbi Kahramanı “Atatürk seni sevmek, ibadettir” diyen, milletin oyları ile seçilen Celal Bayar, Menderes’e sevgili arkadaşım Üner’in babası Dr. Lütfü Kırdar’a ve bütün Bakan, Milletvekillerine yapılan nezaket dışı, onur ve gurur kırıcı hareketler, tasvip edilemez. Seçimle gelenler, seçimle milletin reyleri ile gitmelidir.... 27 Mayıs başta olmak üzere, tam darbeler, müdahaleler yanlış olmuş, ülkeyi geriletmiştir. 

Rahmetli Menderes, rahmetli Mülkiyeli Hasan Polatkan, rahmetli Fatin Rüştü Zorlu’nun cenazeleri bizim dönemimizde, benim de hazır bulunduğum, en başta Turgut Bey’in yürüdüğü törenle, Topkapı’daki ebedi istirahatgahlarına tevdi edildiler. Dışişleri Bakanı Zorlu’nun yaptığı Zürih ve Londra Anlaşmaları, bize yıllar sonra Kıbrıs’a müdahale hakkını vermiştir. Kadirşinas olmak insanlık erdemidir... 27 Mayıs’ın, 60 yılında Demokrasi adasında düzenlenen törenleri izlerken, bunları düşündüm. Aslında o törenlere neden Menderes’in avukatı korkmadan, o dönemde ki baskı ve tehditlere direnen, TBMM Başkanı, Milletvekili, Avukat Hüsamettin Cindoruk’un, davet edilmediğini anlamadım. Yassıada bir simgedir. Türkiye’de darbelerin olamayacağının, meşalesidir. Siz hiç İngiltere’de, Fransa’da, Almanya’da, ordunun milletin seçtiği milletvekillerini devirip, yönetime el koyduğunu düşünebilir misiniz?... 

Evet, bugün Türkiye’de meri, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin” eksikleri, işleyiş noksanları, denge ve denetleme sistemine değer vermemesi, her şeyin tek adama bağlanması gibi olumsuzlukları görülmektedir. Ancak bu noksanları düzeltecek yine TBMM ve milletin sandıkta vereceği karardır. Muhalefet, demokrasilerin esası olan muhalefetini yapacak, yasalar çerçevesinde her şeyi söyleyecek, asıl kararı millet sandıkta söyleyecektir.