Mülkiye’de gazeteci grubu arkadaşlarımız vardı. Bunlar, ders bittikten sonra gazetelerine giderler, sabaha karşı yurda gelirlerdi. Bunların üstadı, bizden önce mezun olmuş olan Mehmet Ali Kışlalı ağabeyimizdi. (Kendisini, Temmuz 2020’de kaybettik. Nurlar içinde uyusun.) 

Mehmet Ali Ağabey, gazeteciliğin yanı sıra “Mülkiye” basketbol takımının da koçu idi. Sert mizaçlıydı. O efsane takımda, Asfori Uğur, Ahmet, Ersan, Orhan Girgin, Atilla, İlhan, Tuncer Kurtul gibi sporcu arkadaşlarımız vardı. Fici Coşkun, Maxi Engin yedekler arasındaydı. Mülkiye’de bir zamanlar Yılmaz Gündüz ve Şengün’ün de oynadığını duymuştuk. Kışlalı, Hıncal, Öcal kardeşleri, Ahmet Taner Kışlalı’yı, gazeteciliğe teşvik etmişti. Ayrı bir gazetece grubu olarak Erdoğan Gürgen, Alpay Erdinç, Oktay Sanan, Entellektüel Fadil’i (Finlandiya’ya yerleştiğini duymuştum) aklıma gelenler. Bir de Foto Vedat (Sayar) vardı. Ayrıca Mülkiye’den burslu olarak mezun olup, asıl görevine girmeden önce, kalacakları yer olmadığından, Mülkiye yurdunda kalan Maliye, İçişleri Bakanlıkları mensupları vardı. Bunların hepsi, daha sonra Maliye Müfettişi, Hesap Uzmanı, Maiyet Memuru, Kaymakam olarak asli görevlerine intisap ettiler. Mesela ağabeyimiz, Erdoğan Aytun (Ketepe Osman), Hariciye sınavını kazandı ve Büyükelçi oldu. 

Mülkiye’nin bir özelliği de lakaplardır. Bu lakaplar kişilerle öylesine bağdaşırdı ki, asıl isimleri zor hatırlanırdı. Zaten, Mülkiye’de lakabı olmayan kompleks sahibi olurdu. Örneğin; Cester Tanju, Fayans Ertuğrul, Fare Okan, Babalar, Mehmet, Polatlılı İlhan, Şinasi (Gökler), Ayılar (onlar kendilerini bilirler), Yalaklarda, Kırmızı Bülent, Kasvet (Ayhan), Maxi Engin, Kel Mete Napolyon, Başkan Erhan (Ülgener), Deliler, Reis Özkan ve Gün, Poz, Aykut, Vali Ertuğrul (Vali olamadı, müsteşar, mebus, büyükelçi oldu), Salan Uğur, Köfte Dr Birol, Salazar Ergün, Kelle İlhan, Hocalar Hikmet ve Fikret, Katastrof Alaattin, Zampara Özer (Kıbrıslı), Meksikalı Uğur, Jane Aygen, Deve Güray, Uzun İlhan hemen aklıma geliverenler...

Mülkiye’de geçen unutulmaz, harika yıllarda pek çok komik olaylar yaşadık. Bizlere, ebeveynlerimizden, belli zamanlarda para gelirdi. Buna PTT havalesi derdik. Bir ara havalesi gelen arkadaşlarımızın, her nasılsa paraları dolaplarından yok oluyordu. Bunu Klepton denilen bir arkadaşımızın yaptığını hepimiz biliyor, ancak ispat edemiyorduk. Zira giyinirken, hazırlanırken genelde dolaplarımızı açık bırakırdık. Paralar bu açık dolaplardan araklanıyordu. Hatta bir keresinde benim paralarda uçmuş, bu arkadaş Mülkiye Balosu’nda bize benim paralarla içki ısmarlamıştı. Arkadaşımız Baba Mehmet, ben bu işi halledeceğim diyerek, kendisine havale geldiğini bağıra çağıra ilan etti. Gece dolabına girdi, sabaha karşı kolacılar hamama giderlerken dolabından çıkıp, yatağına gider. Daha sonra geldiğinde, o bağıra çağıra ilan ettiği paraların uçtuğunu görür. Bu Kleptoman arkadaş, bizlerden yürüttüğü paraları yeterli görmemiş olacak ki, yurdun duvarda asılı saatine göz diker. El ayak çekilince, saati söker, bir bavula koyar, çok sevdiğimiz bir arkadaşımıza “Yahu sen İzmir’e gidiyorsun, benim bir bavulum var, onu da lütfen götür ve sana vereceğim adrese teslim et” der. İzmir’e giden arkadaşımız bavulda ne olduğunu bilmeden dediğini yapar. Olayları tehlikeli boyutlara ulaşan bu arkadaşımız, Yurt Müdürü İhsan Ağabey ve sonradan MİT’te görev alacak arkadaşlarımızın düzenlediği operasyonla kıskıvrak yakalanır, okuldan atılır, hapis yatar... 

Diğer bir konu... Sevgili arkadaşımız Reis Özkan, birinci sınıfta bir kız arkadaşımızla flört eder, gezer, tozar... Reis, kıza “ben senin bildiğin erkeklerden değilim” diyerek evlenme teklif eder, nişanlanırlar... Kız okulu bırakır, İzmir’e döner, Özkan’ın mezuniyetini bekler. Aşkından Mecnun’a dönen ve harika akordiyon çalan Özkan, Mülkiye’nin sütunlu salonunda geceleri “Rüzgarlara kapılmış kuru yaprak misali gurbet” şarkısını söyler, durur.. Nişanlısını görmek için Ankara-İzmir arasında mekik dokur. Nişanlısını yemeğe çıkarmak için eve gittiğinde kapıyı sert Baba açar. Özkan’a “yok öyle çıkmalar, getir diplomayı, evlen, al kızı” der. Özkan’ın hedefi, biran önce Mülkiye’yi bitirip, sevdiğine kavuşmaktır. İkinci sınıfta, idare hukuku imtihanı vardır. Ortada hocamız Tahsin Bekir Balta, yanında asistanlar Şeref Gözübüyük, Metin Kıratlı, Sıtkı oturmaktadırlar. Hoca üç soru sorar. Özkan kem küm anlatmaya başlar... Hoca “Geç ikinciye, geç üçüncüye” der... Neticede bir şeyler söyleyerek, Özkan’a kapıyı gösterir. Adettir ya, çıkınca herkes Özkan’a “Ne oldu” der... Özkan “Abi, hoca bir şeyler söyledi, anlamadım” der, “Ya arkasındaki asistana yaz Sıtkı dedi veya ‘Yaz Sıfır’ dedi veya dışarı çık manasında “Haydi Sittir” dedi... “Abi ben razıyım, istediği kadar küfür etsin, yeter ki, ‘Sıfır’ demesin” der... Neticeler asıldığında Özkan sıfır almış, Üssü Mizan gereği Kavuncu olmuştur, bütün derslerden... Tabiatıyla hepimiz gibi Özkan da Mülkiye’yi iyi derece ile bitirdi, Ayla ile evlendi, mesut ve mutlu oldu. (Sevgili sınıf arkadaşımız Ayla’yı, maalesef Haziran 2020’de kaybettik, nurlar içinde uyusun.)

Devam edecek...