Değerli okurlarım, Milli Mücadelenin ilk kongresi olan Erzurum Kongresinde bilindiği gibi, Milli sınırlar dahilinde vatanın bölünmez bir bütün olduğu, işgal ve müdahalelere milletçe mukavemet edileceği, manda ve himayenin kabul edilmeyeceği, azınlıklara sosyal dengeyi bozan hiçbir imtiyazın verilmeyeceği kararlaştırılmıştı. 

29 Ağustos’ta Erzurum’dan ayrılan Mustafa Kemal Paşa, iki ay önce Amasya’dan ilan edilen kongre için 2 Eylül 1919’da Sivas’a gelip, 4 Eylül’de de kongreyi açmıştı. Kongrede bütün Milli teşkiller, Anadolu ve Rumeli Müdafai Hukuk Cemiyeti olarak birleştirilmiş ve Meclisi Mebusan’ın da seçimler yapılarak bir an önce toplanması istenmişti. Anadolu ve Rumeli Müdafai Hukuk Cemiyeti adına yetkilendirilen bir Heyeti Temsiliye ve başkanlığı da Mustafa Kemal Paşa seçilmişti. 

Sivas Kongresinde alınan önemli kararlardan biri de halen ülke sathında bölge halkını her türlü haksızlığa, zorbalığa ve baskılara karşı koruyan Milli Teşkillerin, tek elden yönetilmesi idi. Heyeti Temsiliye tarafından Müdafai Hukuk Cemiyetleri ile Kuvayı Milliyenin amaç ve çalışma esasları ile prensiplerinin belirlendiği tüzük ve yönetmelikler hazırlanmıştı. Kolordu Komutanlıkları ve valiliklerin, Milli Teşkillerin kurulmasından her türlü ihtiyaçlarının karşılanmasına kadar bütün görevleri belirlenmişti. Hatta halkın dayanışma duygusunun yüksek tutulması için; göçün yasaklanmasından, bütün alışverişlerin Türkler arasında yapılmasına ve bölgede polis -jandarma – bekçi gibi hizmetlerde Türklerin istihdam edilmesi ve ayrıca her nahiyede bir bölük, her ilçe ve vilayetlerde tabur çapında birlikler teşkili öngörülmüştü. 

Subay, astsubay ihtiyacının bölgeden karşılanabildiği Ege bölgesi dışında özellikle Güney’e takma isimlerle subay ve astsubaylar görevlendirilmişti. Ve böylece güçlenen Kuvayı Milliye Adana, Antep, Maraş ve Urfa’da, Koca Fransız Ordusunu yenerek Türk Milletini gururlandırmıştı. 

Değerli okurlarım, bilindiği gibi İstanbul Hükümeti; Sivas Kongresini dağıtmak ve Mustafa Kemal Paşa’yı yakalatmak için Elazığ Valisi Ali Galip’i bir defa daha görevlendirmişti. Ama Ali Galip yine başarılı olamamış, Sivas’a bile gelemeden İstanbul’a kaçarak kurtulabilmişti. 

Ve artık İstanbul Hükümeti, Milli Hareketi bastırmak için fetvalar yayınlıyor, Anadolu’ya kendi taraftarı komutan ve idareciler atıyor, hatta Kuvayı Milliyeyi yok etmek için birlikler bile kuruyordu. Daha Sivas Kongresi başlamadan, Ali Fuat Paşa’nın yerine Kolordu Komutanlığına, Kiraz Hamdi Paşa’yı atamıştı. Ancak Amasya’da kararlaştırıldığı üzere Ali Fuat Paşa görevi bırakmamış, Kongre tarafından, Batı Anadolu Kuvayı Milliye Genel Komutanlığına atanmıştı. İstanbul’un, Ali Fuat Paşa yerine 20nci Kolordu Komutanlığına atadığı Kiraz Hamdi Paşa da Eskişehir’den ileri geçemediğinden İstanbul’a dönmek zorunda kalmıştı. 

Ali Fuat Paşa’nın atamasından başka kongrenin hemen ardından aralarında Ankara, Trabzon, Bursa valilerinin de bulunduğu Milli Harekete karşı vali ve mutasarrıflarla bazı komutanlar, Heyeti Temsiliye tarafından görevden uzaklaştırılıp yerlerine Milli Hareketi benimseyen kişiler atanmıştı. 

Artık İstanbul’la Ankara savaş halindeydi. 

Bu olaylara İstanbul’un kongre kararlarını tanımama da eklenince Heyeti Temsiliyenin talimatı ile Anadolu’daki mülki ve askeri makamlar İstanbul’la telgraf muharebesini kesmişlerdi. Devletin muhaberesiz kalması, Damat Ferit’in istifasına neden olmuş ve kriz Anadolu’nun zaferi ile sonuçlanmıştı. 

2 Ekim’de yeni kabineyi kuran Ali Rıza Paşa uzlaşma yanlısı idi ve Bahriye Nazırı Salih Paşa’yı görevlendirmişti. Salih Paşa ile Mustafa Kemal Paşa 20 Ekim’de Amasya’da buluştular. Üç gün süren görüşmeler sonunda İstanbul-Ankara arasındaki anlaşmazlıklar çözümlenmiş, Meclisi Mebusan’ın toplanması ile seçimlerin yapılması da kararlaştırılmıştı. 

Değerli okurlarım, seçimler süratle yapılmış, Erzurum Milletvekili seçilen Mustafa Kemal Paşa ve Heyeti Temsiliye de 27 Aralık 1919’da Ankara’ya gelmişti. 

Artık Milli Mücadelenin merkezi Ankara idi ve seçimlerde büyük ölçüde Müdafai Hukuk tarafından desteklenen adaylar seçilmişlerdi. 16 Ocak’ta İstanbul’da açılan Meclis’te, Ankara çoğunlukla temsil edildiğinden zaten Sivas’ta belirlenmiş olan Misak-ı Milli de Mebusan Meclisince 28 Ocak 1920’de kabul edilmişti. 

Türk Milletinin Milli Yemini anlamında olan Misak-ı Milli özet olarak aşağıdadır. 

1. Ateşkes sınırları içindeki yerlerin tamamının ayrılmaz bir bütün olduğu ve 30 Ekim 1918’de düşman işgali altındaki Arap çoğunluğun bulunduğu yerlerin geleceğinin halkoyu ile belirlenebileceği. 

2. Anavatana katılmış olan Batum, Kars ve Ardahan’da gerekirse halkoylaması yapılabileceği. 

3. Batı Trakya’nın kaderinin halkoyu ile belirlenmesi. 

4. İstanbul ve Marmara’nın güvenliğinin sağlanması şartı ile Boğazların ilgili bütün devletlerin müşterek kararları ile serbest ulaşıma açılabileceği. 

5. Azınlıklara, diğer ülkelerde Müslüman halka tanınan hakların verilebileceği. 

6. Kapitülasyonların kabul edilmeyeceği, Osmanlı borçlarının ödenmesinin de bu koşullara aykırı olamayacağı. 

Değerli okurlarım, Osmanlı Mebusan Meclisinin kabul ettiği Misak-ı Milli, Türk Milletinin Yeminli Bağımsızlık Beyannamesi, Yeminli Programıydı. Ve şimdi İstanbul’da; bu Milli Ant ile, yeni Türkiye’nin hedef ve ilkeleri Osmanlı Devletinin Meclis’i tarafından kabul edilmişti. Osmanlının Meclisi, Osmanlı Hükümetinin politikalarını reddediyordu. Ve artık çok uluslu bir İmparatorluk yerine bir Milli Devlet’in kuruluşu Osmanlı Mebusan Meclisince onaylanmış oluyordu. 

Değerli okurlarım, Milli Mücadele’nin gerçekçi ve ciddi bir programı olan Misak-ı Milli, sadece Milli Mücadele yıllarında değil bugün bile politikalarımıza ışık tutan çok önemli tesbitlerdi. 

Misak-ı Milli’nin kabulünden sonra İttifak Devletleri; Anadolu direnişini önlemek ve Paris’te hazırlanmakta olan barış şartlarının kabulünü kolaylaştırmak için, 16 Mart’ta İstanbul’u işgal etmişler, aralarında Rauf Bey’in de bulunduğu milletvekilleri ile bazı aydınları da tevkif edip, Malta Adası’na sürmüşlerdi. 

Daha önce işgal altında Meclisin çalıştırılamayacağını hep ileri süren ve Erzurum milletvekili olarak seçilmiş olmasına rağmen İstanbul’a gitmeyen Mustafa Kemal Paşa hemen valilik ve kolordu komutanlıklarına, olağanüstü yetkilere sahip bir Meclis’in Ankara’da toplanması için seçim hazırlıklarının yapılmasını bildirmişti.  

Değerli okurlarım, o günlerin Anadolu’sunda genel durumu şöyle özetleyebiliriz. 

Batı’da; İstanbul ve Boğazlar İttifak Devletlerinin, Milne Hattı olarak bilinen Ayvalık-Turgutlu-Aydın hattının batısı Yunanistan’ın, Kuşadası ile Bodrum-Antalya İtalyanların işgali altında ve ayrıca Anadolu ve Trakya’da demiryolları İngilizlerin ve Yunanlıların kontrolü altındaydı. 

Doğu’da; Ateşkesten sonra boşalttığımız Kars ve Ardahan bölgelerinde mücadele halinde olduğumuz Ermeniler; Kilikya’ya kadar bölgede Büyük Ermenistan’ın peşinde idiler. 

Güney’de de; Toroslara kadar bölgeyi işgal eden Fransızlarla kahramanca savaşan Kuvayı Milliye; Pozantı ile Maraş ve Urfa’yı geri almış, Mersin, Adana, Antep ve Kilis’te savaşa devam ediyordu. 

Kuzey’de ise Orta ve Doğu Karadeniz bölgelerinde Türk halkı, Pontus Rum çeteleri ile mücadele halindeydi. 

Ve ayrıca Padişah ve Hükümeti de artık tamamen Milli Hareketin karşısında yerini almıştı. 5 Nisan’da yeniden iktidara gelen Damat Ferit Paşa; vatana ihanetle suçladığı Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları için emir ve fetvalar yayınlayıp idam kararları çıkartıyor, bir yandan da Milli Hareketi yok etmek ve ortadan kaldırmak için tertipler içindeydi.

Ve ayrıca Padişah ve Hükümeti de artık tamamen Milli Hareketin karşısında yer almıştı. Daha önceleri de İstanbul’la Ankara arasında anlaşmazlıklar vardı ama artık İstanbul yeni bir dönemin hazırlığı içindeydi. 

5 Nisan’da yeniden iktidara gelen Damat Ferit Paşa Milli Hareketi bozmak için Kuvayı Milliyenin ihanet içinde olduğunu belirten beyannameler fetvalar neşrediyor, Anadolu’da yer yer ayaklanmalar çıkarttırmaya ve Milli Kuvvetlere karşı kullanılmak üzere Kuvayı İnzibatiye adı altında birlik teşkiline uğraşıyordu. İstanbul’da Padişah ve Hükümeti tamamen Milli Hareketin karşısında yerlerini almışlardı. Damat Ferit Paşa hemen Şeyhülislam’a Milli Hareket’in Padişah’a karşı bir ayaklanma olduğunu bu hareketlere katılan sakilerin katledilmelerinin meşru ve farz ve bu sakilerle çarpışmanın vacip olduğunu belirten fetvalar hazırlatıp, İngiliz uçakları ile Anadolu’ya dağıttırmış ve Kürt Mustafa Paşa divanının Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları için verdiği idam kararını da onaylamıştı. 

Değerli okurlarım, Milli Mücadele sürecince Milli Harekete karşı ufak tefek sayılacaklar dışındaki ondokuz ayaklanmanın 1920 Haziran ayına kadar olanlar aşağıya çıkarılmıştır. 

1919 yılı 11 Mayıs – 18 Ağustos Ali Batı Mardin bölgesi 

27 Eylül – 4 Ekim Birinci Bozkır Konya-Bozkır bölgesi 

20 Ekim – 4 Kasım İkinci Bozkır Konya-Bozkır bölgesi 

25 Ekim – 25 Kasım Birinci Anzavur Biga Bölgesi 

26 Ekim – 24 Aralık Şeyh Eşref Bayburt bölgesi 

1920 yılı 16 Şubat – 16 Nisan İkinci Anzavur Biga – Gönen bölgesi 

13 Nisan – 31 Mayıs Birinci Düzce Düzce – Bolu bölgesi

15 Mayıs – 27 Ağustos Birinci Yozgat Yozgat bölgesi 

20 Mayıs – 7 Haziran Cemil Çeto Siirt bölgesi 

25 Mayıs – 21 Haziran Zile Zile bölgesi 

Ali Batı ve Cemil Çeto İngilizlerin kışkırttığı Kürt aşiretlerinin bağımsızlık aşiretleriydi. Diyarbakır 13ncü Kolordu birliklerince bastırılmıştı. 

Konya’nın güneyinde Bozkır ilçesinde, Sivas Kongresi sonrası 1919 yılı Ekim ayında Milli Mücadele karşıtları iki defa ayaklanmışlar, ilk ayaklanma kendiliğinden dağılmış, iki hafta sonra bazı hocaların kışkırtması ile yeniden başlayan ayaklanma Konya 12nci Kolordu birliklerince kısa sürede bastırılmıştı. 

Marmara güneyinde Biga’da, Emekli Binbaşı Ahmet Anzavur 25 Ekim’de ertesi gün de Doğu Anadolu’da Bayburt’ta Şeyh Eşref Milli Harekete karşı ayaklanmışlardı. Biga’daki Anzavur ayaklanması, 14ncü Kolordu birlikleri ve Çerkez Ethem kuvvetlerinin müşterek harekatı ile, Şeyh Eşref ayaklanması da bölgedeki birlikler tarafından bastırılmıştı. 

Paşa ünvanı ile Karesi mutasarrıflığına atanan Anzavur ikibuçuk ay önce canını zor kurtardığı Biga’ya yeniden gelip 16 Şubat 1920’de ikinci ayaklanmayı başlatmış, Susurluk ve Bandırma’yı ele geçirmişti. Biga ayaklanması devam ederken 13 Nisan 1920’de Düzce’de başlayan bir ayaklanma ile Milli Hareket karşıtları Adapazarı’ndan Gerede’ye kadar bölgeyi kontrol altına almışlar, hatta Saltanat Ordusu Kuvayı inzibatiye de bölgeye sevk edilmişti. Yine Yunan cephesinden sevk edilen birlikler ve Çerkez Ethem kuvvetleri ile 16 Nisan’da İkinci Anzavur ayaklanması, Mayıs ayı sonlarında da Düzce ayaklanması bastırılmıştı. 

İkinci Anzavur ve Düzce ayaklanmaları devam ederken 15 Mayıs’ta Yozgat’ta, 10 gün sonra da Zile’de Padişah yanlısı Milli Harekete karşı başlayan ayaklanmalarda Yozgat’a Çerkez Ethem kuvvetlerinin Zile’ye de bölgeye sevk edilen birliklerle müdahale edilerek ayaklanmalar bastırılmıştı. 

Değerli okurlarım, bu ayaklanmaların özellikle 1920 ilkbaharında Ankara’yı alabildiğine zorlamıştı. Marmara Güneyinde Anzavur’un başlattığı iki ayaklanmada da, Yunan cephesindeki Milli Kuvvetlerimiz iki ateş arasında savaş tehlikesi ile burun buruna getirmiş, Düzce ile Yozgat ve Zile ayaklanmaları da Ankara’yı doğu ve batıya doğru iki cephede savaşa zorlamıştı. 

Nisan-Mayıs aylarında Türkiye Büyük Millet Meclisi çok sıkıntılı bir dönemde açılabilmişti. 

Ve yüzyıllardır ülkede bir düşman bile görmemiş Anadolu halkı; işgal altında inim inim inlerken, kurtuluşun mucize olduğu o günlerde her şeyini ortaya koymuş savaşıyordu ve az şeyler yapılmadığı da ortadaydı. 1920 yılında 100 yıl önce Ankara’da Mustafa Kemal Paşa’yı başkan olarak seçen ve bir hükümet çıkaran Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) şüphesiz Muhteşem Kurtuluş Savaşı tarihimizin en önemli ve etkili dönemeci idi. Kim ne derse desin artık Anadolu’da İtilaf Devletleri için azimli ve kararlı ikinci bir muhatap, İstanbul Hükümeti için de çetin bir ortak ortaya çıkmıştı. 

Nitekim 16 Mart 1920’da İngilizlerin aralarında Rauf Bey’in de bulunduğu milletvekillerini tevkifi üzerine Mustafa Kemal Paşa da, misilleme olarak Anadolu’da 30 kadar İngiliz’i tevkif etmişti. 

Ve Güney cephesinde Maraş ve Urfa savaşlarını kaybeden Fransa da 30 Mayıs 1920’de Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti ile ateşkes anlaşması imzalayarak yeni Türkiye’yi tanımıştı. 

Ve yine o günlerde Türkiye Büyük Millet Meclisi de 7 Haziran 1920 tarihinde, İstanbul Hükümetinin yapacağı antlaşmaların hükümsüz olduğunu belirten bir kanun kabul edip yayınlamıştı. 

Değerli okurlarım, Milli Mücadelenin 23 Nisan’da başlayan yeni safhası ile Anadolu mitinglerini, kongreleri, Türk halkının mücadelesini göstermelik olarak değerlendirme devri artık tamamlanmıştı. 

Artık Anadolu’da tam bağımsızlık isteyen bir halkla O’nun bir Meclisi bir de Devleti vardı. 

Ne mutlu bizlere ki o muhteşem mücadelenin 100ncü yılını idrak ettik. 

Başta Ebedi Başkomutanımız Mustafa Kemal Paşa olmak üzere o’nun yiğit ve kahraman askerlerini büyük bir saygı ile anarak Ulu Tanrı’dan rahmet diliyorum. 

Mekanları cennet olsun.