q Devlet şahıs demek değildir. Öyleyse her suçu devlete atmak. Her aksaklığı devletten bilmek. Her hatayı devlette aramak yanlıştır.

     Hataları hükümetler yapar. Yanlışlıklar hükümetlerden kaynaklanır. Ve tabii hükümetin eli ayağı hükmünde olan memurlardan.

     Çünkü “Devlet” şahsı manevîdir. Hepimizin temsil edildiği bir makamdır. Hepimizi çatısı altında barındıran bir otağdır. Ona gölge düşürmemeli. Onu yıpratacak söz ve davranışlardan kaçınmalıyız.

     “Devlet” bu vatanda yaşayan herkesin nispet edildiği, bağlandığı yerdir. Âdeta millet tesbihinin imamesidir. Nasıl ki tespih taneleri imameye bağlı ve tutkun olduğu nispette bir aradalıkları devam eder.

     Yoksa imameden nispetleri / bağları kesilince, kopunca dağılmaları işten bile değildir. Bilakis mukadder ve muhakkaktır.

     Devlete merbutiyete, devlete bağlılığa halel geldiği an; millet fertleri / millet bireyleri tespih taneleri gibi dört bir yana saçılır. Öteki milletler arasında kaybolur gider.

     Bu hayatî / yaşamsal özellikten dolayıdır ki “Devlet” kutsanmış; sırası gelince uğrunda; babadan da geçilmiş oğuldan da. Yeter ki denmiştir; halkın kanı boş yere dökülmesin, halkın kanı; onun bunun ihtirası yüzünden na-hak yere akmasın!

     Nitekim işte bu yüzden Osmanlı Padişahları halkı taht kavgalarına bulaştırmamak için oğullarını bile feda etmekten çekinmemişler. Âdeta kendi aile fertlerini -aman bizim yüzümüzden- millet kanı dökülmesin diye kurban etmekten kaçınmamışlardır.

     Ki bu büyük bir feragat, büyük bir asalet ve büyük bir özveri örneğidir.

     Kaldı ki devlete sahip olanların; halkın kanı akıtılmaması için attığı adımlarda -görünüşü vahşet gibi sanılsa da- aslında; inancın bu hususta çizdiği rotaların büyük dahli ve rolü vardır.

     Evet hatalar kişilerde aranmalı. Mânevî konumda bulunan devlet çatısının çatırdamasına, zinhar fırsat vermemelidir.

     Çünkü her şey insan içindir. İnsanla ilgilidir. Boşuna denmemiş: “En iyi kanunları koy tatbik edenler insan değilse kıymeti yok! İyi sonuç alınmaz. Fakat kanunlar kötü bile olsa; uygulayanlar, gerçek mânâda insan ise mesele yok demişlerdir.

     Elbette iyi kanunların konulması asıldır ve asıl önemli olan da budur. Ama her şey bir yerde insanın elindedir ve insana bakıyor.

          Devlet kutsal mı olurmuş ne gezer,

          İnsanı oldum olası hep ezer!

     Diyenler, suçu devlette buluyorlar. Oysa suç; kanunları kuvveden fiile çıkarırken / kanunları uygulamak üzereyken; kanunları keyfî surette anlayıp yanlış yorumlayan hükümet  memurlarınındır. Bu ikisini birbirine karıştırmamak gerekir.

     Kimi aydınlarımız; kavramlara toptancı bir bakışla yaklaşıyor. Ya bütünüyle alıyor. Ya bütünüyle bırakıyor. Oysa her şeyin hem iyi hem fena yönleri vardır. İyi yönleri ağır basıyorsa mesele yok.

     Dünyada eksiksiz nesne yoktur. Kavramlar için de bu böyledir. “Devlet” mefhum ve kavramı bu bakıştan nasibini alanlar arasında başı çekiyor.

     Nitekim bazıları: “Devlet için her şey; insan hakları, insan hayatı, din, düşünce, hürriyet, ilim, ama her şey feda edilebilir. Yeter ki devlet yaşasın. Onun yanında insanın değeri yoktur ve insan devlet için vardır. Devlet insan için değil!” diyorlar.

     Oysa devlet varsa; zaten bunlar için vardır. Yani devlet insanın haklarını korumak için vardır. Devlet insan hayatını savunmak. Devlet insanın dinini yaşayabilmesi için vardır.

     Yoksa devlet; din, düşünce, hürriyet, ilim kısaca her şey devlete feda edilsin diye var değil. Eğer bu saydıklarımız hafife alınıyor, üstünde durulmuyor. Hatta devlete feda ediliyorsa; zaten o devlet devletlikten çıkmış demektir. Ona devlet denilemez. Olsa olsa bir zulüm makinesi olmuş olur ki, bu nitelikler devletle bağdaşmaz.