Allahı bilmeye götüren yolların dördüncüsü olan Kur’an merdiveninin iki kapsamlı delilinden birincisi olan “İnayet Delili”ne bir “İşaret”le devam ediyoruz:

Bilmemekle beraber bilgisizliğinden de habersiz olmak demek olan cehl-i mürekkebi netice veren nedir?

Sathî, yüzeysel, dikkatsiz nazar ve bakışı doğuran nedir?

Ülfet ve alışkanlık tabii ki.

Böyle bir sonuca, bir bakıma gaflete yol açan ülfet ve alışkanlıktan bakışı kessek.

Akla karşı yolları tıkayan nedir?

Tabii ki vehim ve kuruntular.

Bu kuruntuların yuvası nedir?

Tabii ki karşı tarafı susturmak için yapılan yanıltıcı söz ustalıkları.

İşte bu yanıltıcı söz ustalıklarından nefsi uzak tutsak.

X

Ancak mikroskopla görülebilecek bir hayvanın sûretinde olan canlı nedir?

Tabii ki, Allahın san’atlı, güzel ve ince makinesi hükmünde bir varlıktır.

Böyle bir varlık: Şuursuz, aktığı mecranın önü açık. Yani başıboş, hareket alanı sınırsız, nereye niçin akıp gittiğini bilmeyen şeylerin eseri olduğu kabul edilebilir mi?

Böyle bir varlık: Güya sağladığı imkânlarda öncelik sonralık mefhumu bulunmayan doğal, cansız ve basit sebepler tarafından meydana getirildiği ileri sürülebilir mi?

En küçük canlının bile böyle bir tezgâhca ortaya konduğu düşünülebilir mi?

Kendimizi bu şekilde kandırabilir miyiz?

En küçük canlıyı bile tabiat denen; aslında o canlının da, içinde yer aldığı ve kendisinden başka bir şey olmayan mevhum yani var sanılan, gerçekte olmayan bir fail, özne ve yapandan nasıl bekleyebiliriz?

X

Evet, canlıları; tabiatın her tarafına yayılmış; basit ve cansız sebeplerden hâsıl olmuş diye bilsek. Meydana gelmiş diye düşünsek. O tezgâhın san’atlı varlığı olduğunu kabul etsek.

Ancak kendi nefsimizi, kendi kendimizi kandırmış oluruz.

Bu şekilde asla kendimizi tatmin ve ikna etmiş / kandırmış olmayız.

X

Meğer ki her bir zerre ve atomda Eflatun kadar bir şuur / bilinç var sayalım.

Onlarda Calinos kadar bir hikmet ve gayenin mevcudiyetini ispat edip kanıtlayalım.

Ancak bu kabullerden sonradır ki, onların diğer zerre ve atomlar ile aracısız şekilde haberleştiklerine inanabiliriz.

Ancak bu suretle, tabii sebeplerin esas yeri hükmünde olan ve bir daha bölünmeyen en küçük parça olan atomdaki çekim ve itme kuvvetinin toplanmalarının hortumu üzerindeki muhaliyet ve imkânsızlığın damgasını kaldırabiliriz.

Eğer nefsimiz bu imkânsızlıklara ihtimal verir / olasılık tanırsa, bizi insanlık defterinden silerler.

X

Fakat, caiz ve uygundur ki, her bir şeyin aslı ve esası sanılan çekim ve itme gücü ve hareket; Allahın kâinata yerleştirdiği kanunlarına birer isim olsun.

Fakat; kanun, kaide ve kurallıktan tabiilik ve doğallığa ve zihnîlikten hâriciliğe / dışta oluşa, dışta yer alışa ve itibardan / var sayılmaktan, hakikate / gerçekten varmış gibi sayılmağa ve âletiyetten / sadece âlet oluştan müessiriyete / etki ve tesir sahibi oluşa, tesir ve etki gücü varmış gibi anlaşılmamak şartiyle kabul edilsin.