Celal Şengör şaşırdı:
Tutmuş, demokrasiyi pespayelik, Krallık rejimi olan monarşiyi ise en ideal yönetim biçimi olarak anlatıyor.
Hadi hayırlısı!
Hale bakar mısınız?
Buna göre şöyle de düşünebiliriz:
Demokrasi pespayelik getirdi bize, cumhuriyetten önceki monarşi, yani saltanat sistemi daha iyiydi!
Aslında eleştiri yalnız demokrasiye değil, cumhuriyete de...
Bir sürü gerekçe de sıralıyor:
Neymiş?
Monarşide çok az kişi nitelikli eğitim alırmış; ama bu eğitim sıkı eğitimmiş. Demokraside ise ayırımsız herkes niteliksiz eğitim alırmış. Bu nedenle Monarşideki iyi eğitim almış azınlık, ülkelerini en iyi yönetirlermiş.
Kaynağını ise şöyle gösteriyor:
Ta Aristo'nun 2.500 yıl önce yönetim biçimleri üzerine gözlem ve saptamaları.
Bunu yaptığı zaman, insanlığın cumhuriyet ve demokrasi için verdiği yüzyıllar süren aydınlanma devrimini de reddediyor aslında.
Yani insanlık hiç ilerlemedi, Aristo'nun ortaya koyduğu tezleri bugün uygulayacağız öyle mi?
Bir de İngiltere'deki Avam ve Lordlar Sisteminin işleyişini öylesine anlatıyor ki ballandırarak, insanın derhal demokrasiden cayıp, o yapıyı Türkiye'ye getiresi geliyor.
Avam Kamarası'nın her dediği yasa olmuyormuş, ille Lordlar'ın kabul etmesi ve onaylaması gerekiyormuş, öyle diyor.
Lordların da halk tarafından seçilmeyişini, seçkinlerin atadığı kişiler olduğunu övünerek anlatıyor.
Bu durumda önerdiği yalnızca monarşi de değil; koşula bağlanmış monarşi ya da süzülüp, sulandırılmış, başka boyutlar eklenmiş seçkinci aristokrasi.
Adama bak!
Bir kalemde Aydınlanma döneminin birikimlerini yerle bir etti, iyi mi?
Uzun uzun yüzyıllar içinde insanın birey olma arayışlarını, aydınların verdiği savaşımı, yurttaş kimliğinin ortaya çıkışını; onu da geçelim, sanayileşme devrimiyle birlikte oluşan sınıfları ve sınıflar ayırımı üzerine oluşan savaşımları; sanayileşen devletlerle, tarım toplumu düzeyinde kalmış ülkelerin çelişkilerini...
Bir kalemde sildi attı!
Neymiş?
İlle de monarşinin ve olmadı aristokrasinin elit-seçkin kişileri olacakmış ve toplumu onlar yönetecekmiş...
Halkı siliyor yani bir çırpıda.
Kaldırıp tarihin çöplüğüne atıyor.
Oysa ki çok savunduğu İngiltere'dekine benzer sistem bizde de Meşrutiyet Dönemlerinde yaşanmıştı. 
Hem Meclisi Mebusan hem de Meclis-i Ayan denilen iki meclis vardı. 
Ve bu meclislerin işleyişi, İngiltere'nin sisteminden esinlenilerek alınmıştı.
Ancak yürümedi.
Şimdi bu deprem profesörü monşer arkadaşımızın bu saçma tespitlerinin geçerliliği nedir?
Bana göre sıfır:
Çünkü daha önce de oturdu, Atatürk "diktatör" diyen bir kitap yazdı, ancak bir fark koyduğunu ileri sürerek.
Neymiş Atatürk, "Dahi Diktatör" müş...
Onun dehalığını kabul ederek, diktatörlüğünü de kabul edilebilirmiş yani...
Cumhuriyet ve demokrasiyi getirmiş adamı bir darbede yerle yeksan etti, iyi mi?
Şimdi burada duruyorum:
Bu monşer özentili arkadaşa bir çift sözüm var:
A İngiliz hayranı, krallık özentili adam.
Şu ağzını kapa!
Her işten anlamak zorunda değilsin. 
Sadece az çok bildiğin deprem işini tam olarak anlatsan halka, en iyi bilinçlendirme ve bilgilendirme işini yaparsın.
Cumhuriyet ve demokrasi için bu toplumun tarihine bak: 
Orada nice demokrasi şehidi göreceksin.
İnsanlar onları saygıyla anıyor ama krallık sistemini isteyenleri anımsamıyor bile.
Bununla hem Atatürk'ü ve de hem onun "Benim en büyük eserim cumhuriyettir" dediği cumhuriyetin canına ot tıkıyorsun.
Şu zavallı halkımızın güveneceği tek sistem cumhuriyet ve demokrasidir. Aydına düşen, daha çok demokrasi ve hukuk talep etmektir.
Papyonun yerinde, ense göbek yerinde; yanakların elma elma...
Çok iyi besleniyorsun belli.
Bu yoksul halka her şeyden önce saygı borcun var.
Oturup şimdi bir de sana cumhuriyet nedir, demokrasi nedir, birey olmak nedir, yurttaş kimliği nedir; bunu mu öğreteceğiz be?
Sana göre halkın yüzde yüzü cahil ve bir tek sen akıllısın ya!
O cahil dediğin halk günü geldiğinde seni de tarihin çöplüğüne atar, inan bana.
Demedi deme!
Prof. Dr. Kemal Arı 
(27.11.2017)