1683’deki Viyana Kuşatması’nın hemen ardından İtalya’ya geçip yerleşir. İl Turco olarak çağrılan Yeniçeri’mizin yerleştiği köyün adı Moena. Şimdi, kendilerini bu Türk’ün torunları olarak bilen köy halkı, o zamanlar Ausburg Dükalığı’na bağlıymış. Tarih boyunca birçok kültürün izlerini taşıyor. Avusturya’nın sınır kapısına 165, Roma’ya da 700 kilometre uzaklıktaki Alp’ler üzerindeki Teronda bölgesinde bulunan bu köy, bu şirin dağ kasabası şimdi Moena sporları için modern bir turizm yeri. 

Bu kasabanın bütün geliri turizmden; yerli turistlerin dışında Avusturya ve Almanya’dan gelenler çoğunlukta. Gerçek nüfusu 2600, ancak nüfus kışın 55 bin yazın da 30 bin’e ulaşıyor. Moena’yı yani Türk Köyü’nü ilk önce Türkoloji dalında öğretim üyeliği yapan Prof. Dr. Anna Masala keşfetmiş. Prof. Masala köyle ilgili ilk tanışmasını şöyle anlatıyor: 

“Ailemle Moena da dolaşırken birden (Turchia) yazan bir ok işareti görmüştüm. Bu işaret bir ara sokağı gösteriyordu. Sokak, Avusturya usulü balkonlu, bol çiçekli ahşap evlerle doluydu. Meydanın ortasında bir çeşme vardı. Çeşmenin sulağının bittiği yerde, bir Yeniçeri büstü bütün heybeti ile sanki bana bakıyordu. Donakaldım... Gördüklerimin ne olduğunu sordum. Cevabı karşısında şoke oldum. 

Burası bir Türk’e inanç duyan ve asırlarca bunu koruyabilen bir Türk köyüydü. Anlatılan hikâyesi şöyle: 

El Turco’nun asıl adı Hasan'dır. Fakat isminden çok lakabıyla anılır.  “Akranlarına göre iri yarı ve mücadeleci olduğu için ona yırtıcı bir kuş olan Balaban lakabı verilmiştir.” Balaban, IV. Mehmet ve Merzifonlu Kara Mustafa zamanında yaşamış bir Yeniçeri’dir. Sıradan bir Yeniçeri olmayıp önemli başarılara imza atmış bir Osmanlı İstihbarat Subayı’dır. Köprülü döneminde keşfedilmiş ve II. Viyana Kuşatması sırasında orduya büyük yararı dokunmuştur. Bir nevi ajanlık yapan bu Türk subayı vatanını, milletini çok sevmektedir.

Balaban, Devlet-i Âliye'ye çok yararlı hizmetlerde bulunur. Rusçadan başka Almanca ve İtalyanca da bildiğinden istihbarat toplamak için kılık değiştirerek Venedik, Viyana, Berlin ve Roma'ya defalarca girip çıkmıştı. Bu görevleri sırasında çoğunlukla rahip kılığına girerdi. Devlet-i Âliye’nin önemli bilgiler edinmesinde rolü olan Balaban'dan dönemin Sadrazamı ve ordunun Serdar-ı Ekremi olan Merzifonlu Kara Mustafa Paşa bir hizmet ister.  Balaban, Viyana'da bulunan on iki Türk ajanından haber alınamadığı için oraya giderek neler olup bittiğini bir an önce öğrenip gelmelidir. O büyük bir heyecanla bu görev için çalışırken hazırlıklar da tamamlanmaktadır.  Kanuni'nin fethedemediği Viyana, bu sefer kuşatılacaktır.

Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’ya Viyana'yı kuşatmadan hemen alınması gerektiği haddini aşarak şöyle söylediği rivayet edilir:

“Paşam, şu anki hâl ve şartlar kaleye hemen taarruzu gerekli kılmaktadır. Ok yaydan çıkmıştır bir kere, izin verin hedefini bulsun. Omzunuza konan zafer kuşunu göremiyorsunuz. Yüz binlerce askerin ve bir o kadar da şehidin beklediği zaferi murdar etme hakkına sahip değilsiniz. Son olarak demem o ki hemen hücuma geçmezseniz Allah sizi affetse bile şehitler affetmeyecektir!”  

Bu konuşmanın elbet bir bedeli olmalıdır. Zira sıradan bir Yeniçeri’nin sadrazamla böyle konuşması o güne kadar görülmüş bir şey değildir.  Sadrazam da bu duruma hiddetlenmiş ve Yeniçeri Ağası’na Balaban'ın kellesini vurmalarını söylemiştir. Yeniçeri Ağası ise bu konuda tıpkı Balaban gibi düşünmekte ve onun nasıl yürekli bir yiğit olduğunu bilmektedir.

Bu yüzden olsa gerek Balaban'ı cellâda götürecek neferlere teslim ederken ellerini gevşek bağlar. Bağlar ki kaçsın! Bu kaçışa Sadrazam da göz yummuştur. Paşa’nın neden Balaban'ı takip ettirmediğini, neferleri ve Yeniçeri Ağası’nı neden sorgulamadığını hiç kimse, hiçbir zaman öğrenememiştir. Osmanlı’nın heybetli görünüşlü erkeği görünümü ile köyün ağası hâline gelir. O zaman köy en çok 30 hanedir. Sık sık dukalığın askerleri vergi toplamak için köye gelmektedir. Bizim Türk, köyünün erkeklerini bu haksız vergiye karşı ayaklandırır. Türk yaşadığı sürece bir daha ne askerler gelirler ve ne de vergi toplanabilir. 

Kahramanımız kısa sürede, Ladino dilini de öğrenir. Ama hiç bir zaman Frenk elbisesine alışamaz. Başında sarık, belinde kılıç, günlerini geçirir. Türk damat kendini çok sevdirmiş. Türk âdet ve örflerinden hiçbir zaman vazgeçmemiştir. Öğrettikleri de bugün bile, köylüler tarafından hâlâ bir tabu gibi tatbik edilmeye çalışılıyor. O kasabanın belediye başkanı şöyle anlatıyor:

“Ben kendimi bildim bileli her yıl, karnaval sırasında Türk gelenekleri ve Elbiseleri ile tören düzenleriz. Topluluğun en yaşlısı sultan olarak İl Turco’yu temsil eder. Şiirler okuruz, deyişler kullanırız, tekerlemeler söyleriz. İl Turco bir anlamda hâlâ bizim liderimizdir. Onu her zaman hatırlarız. Bu bizim için artık bir gelenek, bir kuvvettir. Çoğumuz bırakın İstanbul’u, Türkiye’yi, Roma’yı bile bilmeyiz. Kitaplardan, televizyonlardan gördüğümüz kadarı ile Türk elbiselerini taklit ederiz. Düğünlerde Türk elbiseleri giyeriz. Türk bayrağını da İtalyan bayrağı kadar benimseriz. Türk topluluğundan olmakla gurur duyarız. Şimdi 120 kadarız. Her geçen gün sayımız azalıyor. Her ay bir kere dernekte toplanırız. 3 yılda bir başkan seçeriz.

Aramızdan Türkiye’ye ziyarete gidenler olur. Dönüşte halkımıza arka arkaya konferanslar verilir. Türkiye ile ilgili izlenim ve hatıralar anlatılır, sorular cevaplandırılır (Türkiye Gazetesi Takvimi 5-6 Ağustos 1999).” 

Moena’ya barış, huzur ve bolluk götüren soydaşımız, yani El Turco kendisini kurtaran eşi Mariana ile ömrünün sonuna kadar bu şirin köyde yaşar. O günden bugüne Moena köyü La Turchia ya da Rione Turchia olarak anılmaktadır. 

Bu dünyadan göçtüğü güne kadar Moena’da, kurduğu mutlu yuvada yaşayan Balaban öldükten sonra Moenalılar günlerce yas tutar. Çünkü hayatta kalma sebepleri, özgürlüklerinin teminatı ve ataları olarak gördükleri El Turco artık yoktur. O andan sonra yapılacak tek bir şey vardır: Köyün her taşında ve köydeki tüm adetlerde El Turco’nun anısını yaşatarak onu sonsuza dek onurlandırmak!

İşte bu vefa borcunun en güzel örneklerinden biri de dünyanın dört bir yanından gezginleri kendisine çeken Moena, nam-ı diğer “La Turchia” köyünde her yıl temmuz ayında gerçekleştirilen Türk karnavalı. Katılımcıların Yeniçeri giysileri giydiği, mehteran ezgilerinin duyulduğu ve Türk bayraklarının dalgalandığı bu festival, özellikle Moena’yı ziyaret eden Türkleri fazlasıyla duygulandırıyor. Ayrıca Türk Sokağı isminde bir sokağı da bulunan köyün pek çok yerinde Moenalıların özgürlüklerini borçlu oldukları El Turco’ya ait büstler bulunuyor.