Kitap  Dünyası 

Mış Gibi Yaşamak 

Lütfen kitabı okumadan önce aşağıdaki soruları cevaplandırınız

Bir gün,  yıllarca yetiştirip büyüttüğünüz evladınızın görünümünde olan (ama o olmayan) biriyle bir süredir yaşadığınızı öğrenseydiniz ne yapardınız?

"Nasıl olduğunu anlayamadım Hamiyet. Bir insan bir günde bu kadar değişebilir mi? Ardı ardına alışık olmadığım, yadırgadığım davranışlarıyla karşılaşıyorum. Bu kadar zıt davranışların tümünü nasıl oluyor da, tek bir ruhta barındırabiliyor? Aklım almıyor. İçinde başka biri var sanki."

Eski sevgiliniz, eşinizle dost olabilir mi?

Aralarında anlatılması imkânsız bir iletişim kurmuşlardı. İnanılmaz bir bağdı bu. Sadece ikisinin anlayacağı ama birbirlerine bile ifade edemeyecekleri bir bağ... Yaşamlarında çakıştıkları nokta -sevdikleri kadın- ile ilgili kısmı geride bırakıp, insanca yönlerini ön plana çıkarmayı başarmışlardı. Birbirlerinin insani yönlerini keşfettikten sonra da diğer duyguların anlamı kalmamıştı; kıskançlık, hırs ya da diğerleri... Kimsenin başaramadığını başarmışlardı...

İki evladından biri kaybolmuş acılı bir babayı teselli edebilir miydiniz?

"Evliyseniz konu bir şekilde çoluk çocuk muhabbetine geliyor. Ardından da kaçınılmaz, 'Çocuğunuz var mı?' sorusuna. Var diyorum sadece. Benden başka bir yanıt alamayan karşımdaki, 'Beni yormasana be adam, kaç çocuk?' diyor içinden. Ardından da dışa vuruyor gülümseyerek, 'Allah bağışlasın, kaç çocuğunuz var?' İşte bu can alıcı soru var ya, benim canımı alıyordu her seferinde. Yaramı kanatıyordu. İki diyordum Allah bağışlarsa. İçimden de 'Biri sadece bir gün öpüp koklayabildiğim, diğeri de kaybolmuş olanın yasını tutarken öpüp koklayamadığım evladım."

Ya evladı kayıp annenin dramını nasıl tanımlarsınız?

"Yıllardır evlat acısıyla çırpınıyorum. Hiçbir şeye benzemiyor biliyor musun? Öldüğünü bilsem birkaç gün, belki birkaç yıl ağlayacaktım. Oysa ömür boyu acı çekmeye mahkûmum... Yaşamayı oynamak nasıl bir şey bilir misin? Bu dalda Oscar ödülü bile alabilirim. Nefes almayı, gülümsemeyi, uyumayı, uyanmayı oynamak... Bazen mutlu olur gibi gülümserken içinin kan ağladığını bilmek. Başkalarını kandırırken kendinden bir kez daha nefret etmek… Aynaya bakarken, saçını tararken, gülümserken hissedilen suçluluk duygusu var ya, işte onu tanımlamam mümkün değil."

Aşkın Zengin Akkuş

Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi İktisat Bölümü ve Açık Öğretim Fakültesi Felsefe Bölümü mezunu olan yazar, iş hayatına bankacılıkla başlayıp özel bir şirketin işletme müdürlüğünü üstlenerek sürdürdü. Bu görev sonrasında, uzun yıllar çalıştığı bir firmanın finans bölümünde yöneticilik yapan

Akkuş, bir dönem Risk Yönetim Danışmanlığı yaparak profesyonel iş hayatına devam etti.

Şu sıralar kendini tamamen edebiyata adayarak yeni kitaplar ve projeler üzerinde çalışan yazarımız aynı zamanda Dark İstanbul Medya A.Ş Genel Yayın Yönetmenliği görevini sürdürmektedir.

Yazarın eserleri

“Mış” Gibi Yaşamak, 2012 (1. Baskı) / 2021 (2.Baskı) (Truva Yayınevi)

Kutsal Cehalet, 2021 (Dark İstanbul Yayınları)

Babamın Gölgesi 2021 (Dark İstanbul Yayınları)

Dark Antoloji Birinci Kitap / Tapınak Fedaileri / Şeytan Kanatlı Melek, 2021 (Dark İstanbul Yayınları)

Dark Antoloji İkinci Kitap / Ters” Yüz (Dark İstanbul Yayınları)

Zifiri Aydınlık, 2014 (Parafiks Yayınevi)

Karanlıktaki Kadınlar / Bakireler Mabedi, 2018 (Bilgi Yayınevi)

Hayalet Müzik / Sandima, 2019 (Artemis Yayınları)

TEMBELLİK HAKKI 

PAUL LAFARGUE TEMBELLİK HAKKI Kapı Yayınlarından çıktı. 

Çeviri: Gözde Koca

Dizi: Edebiyat

Çalışmak, üretmek, daha çok çalışmak, daha çok üretmek… Erken kalkmak. İşe gitmek. Mesai yapmak. Öğle arası vermek. Mesai yapmak. Emekli olmak. Para biriktirmek. Borçlanmak. Borç ödemek. Çalışmak. Sonuna kadar çalışmak.  Daha… Daha…İnsanoğlunun icat ettiği ve sonunda kendisini kaptırdığı döngü. “Çalış, üret, çalışmazsan aç kalırsın, üretmezsen toplumda yerin yok…” Varsa bir büyük ideal çalışmaktır o anlayışı.Bugün dünya, her insanın durmaksızın üretmesini, çalışmasını istiyor. Neredeyse elden ayaktan düşünceye kadar çalış-a-mayanlar, dışlanıyor, çaresiz bırakılıyor. Çalışma kutsanıyor. Diğer yollar adeta lanetleniyor.Bu sistem, insanların yaşamak, asgari ihtiyaçlarını giderecek şekilde hayatını sürdürmesi için mutlak çalışmak zorunda olduğu bir sistem. Açıkları, eşitsizlik ve adaletsizlikleri olan bir düzen.Paul Lafargue, bütün bunlara başkaldırıyor. “Tembellik hakkı” diye ironik bir şekilde isimlendirse de düşüncesini, asıl derdi başka. Aylaklığı önermiyor mesela. İnsanın değer üretilebilecek zamandan mahrum bırakılmasına karşı çıkıyor. Özgürleşmeyi dert ediniyor. Bir türlü bitmek bilmeyen uzun mesai saatlerinin, sınırlı sayıdaki insanı zenginleştirmekten başka bir sonuç doğurmadığını ve devasa bir insan kitlesinin bu çarkın dişlileri arasında heba olup gittiğini vurguluyor. Bu çetin ve vurucu kitap, kapitalist çalışma düzeni karşısına dikilen düşünce anıtı.Her satırında modern zamanların öyküsü akıyor.

HERKES HER ŞEYİN FARKINDA            

       

ANIL MERT ÖZSOY HERKES HER ŞEYİN FARKINDA Everest Yayınlarından çıktı.              

Herkes Her Şeyin Farkında, Türkiye’nin yakın geçmişine, pek çok insanın hayatını sarsan toplumsal olaylara, insanların yaşamlarını derinden etkileyen yokluk ve çaresizliğe bütün bunları yaşayanların gözünden bakan, dilinden anlatan öykülerden oluşuyor. 

Anıl Mert Özsoy bu öykülerde tanıklığın sorumluluğunu yerine getirirken okuru da yüzleşmeye davet ediyor. 

“Sırtıma bıçak saplanmış gibi bir ağrıyla doğruldum. Koridoru kaplayan kokulardan, tüm gece ağlamaktan uyuyamamış bebekten, yaşlı bir adamın prostat sancısından, muavinin “Abey su,” demesinden, ilki kesmeyen, ikincisi bitmeden otobüse bindiğim sigaralardan, mola yerlerinin ekşi kokulu lokantalarından, kardan, buzdan, baharın geç kalan mutluluğundan, gürgen dallarından, paslanmış çamaşır iplerinden, gözümün değdiği kızlardan, böbreklerimde taş olan ayazdan, durup dururken içimde büyüyen intihar arzusundan, yarım bırakılmış kitaplardan, sigara paketlerine yazılmış eksik cümlelerden, devlet lojmanlarının soğuk demirinden, kara akan musluklardan, kesilen elektrikten, şarkılardan, evlerden, susuz güneşsiz topraklardan, göğsümde büyüyen kahırdan, babamın üstüme yük olan küslüğünden... Kurtuldum.”

 

MASUMLAR MEZATI

ARDA KARANİ MASUMLAR MEZATI Mona Roman’dan çıktı. Masumlar Mezatı Bir Zamanlar Kıbrıs’ta…

Bazen bulunduğu yerden kaçmak, bazen hayatta kalmak için aklını kaçırmaktır delilik. Bazen de hayata tutunmaktır belki. Kalbin taşıyamadığını aklın kaldıramamasıdır. Bu yüzden akıl, hayatta kalmak için bazen yolunu kaybeder.Cevdet hayatta kalabilmek için buna mecburdu. Aksi halde yaşama tutunamazdı. Belki de delirerek hayatta kaldı Cevdet. Yüreğinin tasdik edemediği yeri aklı da kabul etmedi ve terk etti kendisini.Herkes bunu yakalayamasa da delilik hepimizin hakkıdır. Delilik Cevdet’in ise en tabii hakkıydı.“Hem tarihimizde Kıbrıs’ta Türklere yapılan soykırımı bir kez daha hatırlatan, hem de Deli Cevdet üzerinden samimi ülkemiz insanlarının öykülerini anlatan eser. Bir çırpıda, heyecanla okunacak, elden bırakılmayacak bir çalışma. Sn. Arda KARANi’yi bu eser için yürekten kutluyorum.”

Prof. Dr. Mustafa Necmi İLHAN 

Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı

“Üst üste katmanlanmış sıradışı kurgusuyla tek solukta okunan gerçek bir masal gibi. Türk edebiyatında iz bırakacağına inandığım bu eseri ve yazarını gönülden tebrik ediyorum.”

Murat Taşçı 

Mühendis/Şair ve Yazar / Gazete Köşe Yazarı

Buz Altında Yanardağ 

Türkân İldeniz  Buz Altında Yanardağ Everest Yayınlarından çıktı. 

Şiirleri Seçilmiş Hikâyeler, Varlık, Dost, Yelken, Hisar gibi çeşitli dergi ve gazetelerde yer alan, Taşra Kızının Deliceleri (1966) ve Havva Çıkmazı (1967) ile döneminde büyük ilgi uyandıran Türkân İldeniz’in bu iki kitabını yayımlıyor, okurlarını Buz Altında Yanardağ adlı yeni kitabıyla buluşturuyoruz!

Bunlar benim sultan yıllarım

burcum böyle buyuruyor

Yanıltmaya burcumu

çapraşık yollara dalıyorum kaybolmaya

bir anda

bulvarlara çıkıyorum.

Silah çekiyorum gözü kapalı

ilk atışta

on ikiden vuruyorum.

Yanıltmaya burcumu

ne denli yanlışa koşsam

doğrulara kavuşuyor.

Bunlar benim sultan yıllarım

burcum böyle buyuruyor

Kuru SU 

Hande Aydın’ın Kuru Su adlı eseri Everest Yayınlarından çıktı. “Nehir tanrılarının çoktan terk ettiği kupkuru dere yatağında çırılçıplak bir kadın koşuyordu... Son damlasına kadar canı çekilmiş bir nehir, Dünya'nın suyuna siper olanların mücadelesine bedeniyle el veren sıra dışı bir anti-kahraman, umudun bir ucundan tutunca sandığı kadar yalnız olmadığını anlayan genç bir avukat... Yüzlerce yıl önce bu topraklardan geçmiş Amazonların sıcak nefesini, günümüzün ekolojik yıkımlarla sarsılan dünyasına taşıyor Hande Aydın: Kurutulan nehirlerin, bir bir yok edilen yaşam anlanlarının ve geleceksizliğin yasını tutmak yerine henüz her şey bitmemişken elini taşın altına koyanların direnişine, incelikli bir dayanışma öyküsüyle can suyu veriyor. Yeryüzünü savunanların romanı Kuru Su; nehirler göllere ulaşabilsin diye...

Kitap Adı: Kuru Su

Yazar:Hande Aydın

Yayınevi: Everest Yayınları

Sayfa Sayısı: 216

Ebat: 13,5 x 19,5

İğneada'dan Pamukkale'ye Arabayla Anadolu 

İnsan, bir kum saati gibi zamanı hızla tüketir. Durdurulamayan zamanı yavaşlatmanın en iyi yolu ise hayatı yavaşlatmaktır. Bunun için düşünmek, doğayı ve şehirleri izlemek, insanlara onlara kulak vermek gerekir. Bu da en iyi yolda yapılır. Çünkü yol öğretir, zihin açar ve bize insanlığımızı hatırlatır.

Serüven devam ediyor! Uslu, Ege’yi Gör ve Yaşa’dan sonra Arabayla Anadolu kitabıyla Batı Anadolu rotalarını tamamlıyor ve gelecek kitaplarında Türkiye gezi külliyatına devam edeceğinin ipuçlarını veriyor.

Seyahat yazarı Melih Uslu, Türkiye’nin batısındaki en iyi 22 rotayı edebî bir tatta anlamakla kalmıyor, yolda olmanın felsefesini yapıyor. Uslu, bize büyüleyici yol hikâyeleri anlatırken kimi zaman edebiyattan ilham alıyor kimi zaman da şair Birhan Keskin’e memleketi Kırklareli’ni soruyor. Kitabın finaline eklediği püf noktalarıyla Türkiye’de karavan kampçılığının en iyi adresleri bölümüyle de yol dostlarınınkalbini çalmayı başarıyor.

Kitap Adı: İğneada'dan Pamukkale'ye Arabayla Anadolu

Yazar: Melih Uslu

Yayınevi: Mona

Tipi: Hamur

Ebat: 13,5 x 21