Ekonomi’yi anlamak öyle abartıldığı kadar zor bir şey değil… Basit örneklemelere indirgeyebildiğinizde kolayca anlaşılır.

Eski dönemde yaşamış insanları düşünelim!.. Ev yapmak için ağaçtan faydalandılar. Ağacı kestiler, biçtiler, kalasa çevirdiler, üst üste dizdiler, içine yerleştiler. Yuva yaptılar. 

Ellerine kıymık tabi ki battı. Canı acıdı, zorlandı, terledi. Öyle üç satırda anlattığımız gibi kolay olmadı. Ve hiçbir zamanda olmayacak… Çünkü güzel şey zor olur… Zor elde ettiğinizin tadı, bambaşka olur. 

Buradan çıkaracağımız ilk ders!.. Ellerindeki kalas kadar ev yaptılar. Daha büyük bir ev onlar da istemez miydi? İsterlerdi tabi ama istemedi, “yeterince” dedi, yetinmeyi bildi. 

Nedense püf noktanın altını tekrar çizmek istiyorum… Elindeki, avucundaki kadar metrekare ev yaptı…

Tekrar hatırladıktan sonra, artık güncel konumuza geçebiliriz. 

2020 yılı bütçe teklifi açıklandı…

2020 yılının sonunda 139 milyar TL bütçe açığımız olacakmış… Kazandığımız, topladığımız paradan daha fazla, ödeyeceğimiz para var…

“Bak bu odunlarla 80 metrekarelik bir ev yapabilirsin” diyen uyarılara rağmen… “Yok 110 metrekare evim olsun” diye ısrar edilmiş… Sanki eve borç, ortak aramışız. Ayağı, yorgana göre uzatmamışız.

Öncelikle; Bütçe detaylarından anlaşılana göre; Vergisel olarak zor bir yıl geçireceğiz. Vergi oranlarında yapılacak artışlarla, bütçenin biraz daha iyileşmesi planlanmış. Ama sonunda “açığımız” açıklandığına göre; buna rağmen iyileşemeyecek kadar sıkıntılı… 

2019’da 600 milyar TL olan vergi geliri, 2020’de 785 milyar TL öngörülmüş. Yani %30’un üzerinde bir artış… Yine yani!.. Resmi makamlarca açıklanmış ülke enflasyonun iki katı oranında, vergiye zam planlanmış…

“Amaaaann şirketler ödesin, kazanıyorlar” diyenleri duyar gibiyim… 

Aman diyim, siz öyle demeyin!.. Çünkü sadece kurumlar vergisi değil, gelir vergisi, yani şahıslardan alınan vergilerde de ciddi artışlar var. Ayrıca arabada, tütünde, sodada, beyaz eşyada, alkolde, altında, benzinde, kömürde vs. KDV, ÖTV’ler de zam var. 

Kısmetse; tükettiğiniz ürünler için ayrı ayrı artan vergi öngörülüyor.

Bu arada “maaşlarda daha fazla artacaktır” diye düşünüyor tabi insan!.. 

Fakat o da öyle değil… Son yapılan pazarlıkları duyduk, işçiye %3, memura %4’ler konuşuluyor. Özel sektör zaten zam konusunu açmıyor bile… Bu yıl ise ilk altı ay için %5, ikinci içinde %6 yapılmıştı. 

Yani görünen o ki!.. Alım gücümüz iyice düşecek… İhtiyaçlarımızı almakta zorlanacağız. Her insanın ihtiyaç duyduğu eğlenmek, dinlenmek için yaptığı faaliyetleri azaltmıştık, artık bitecek… Bu ürünleri alamayacak, tüketemeyeceğiz. 

Haliyle talep düşecek. Ürünlerde daha az üretilecek. Fabrika üretimi azalacak, işçi çıkartacak. İşsizlik artacak. Tüketemediğimiz için ithalatta azalacak. Bu durum kronikleşen cari açığımızı pozitif etkileyecek. Çok ciddi bir yokluk, yoksulluk yaşanacak… Ve enflasyon düşecek…

Bütçede enflasyonda tek hane olarak hedeflenmiş… 139 milyar TL açığı görünen bir planlamada olumlu enflasyonda haliyle çıkmamalı. Ama yıllar içinde açığın boyutu ileri safhalara çıktığı için, tüketim normaldan çok daha fazla düşeceğinden iş tersine dönüyor. Ve bu sağlıklı bir şekilde öngörülebilmiş… Hane halkı tüketemeyeceğinden, enflasyon tek haneli hedeflenebilmiş… 

Devletin bakmakla yükümlü olduğu hanelerin, ihtiyaçlarını karşılayamayacağı düşünülen bütçelere kadar geldik… Hemde 139 milyar TL fazladan harcama yapacağını bilmesine rağmen… Detaylara bakınca sebebi anlaşılıyor. Yabancılara çok para gidiyor…

Peki paramız yani milli gelirimiz nerelere gidiyor? Biraz detaylara girelim.

451 milyar TL cari transferlere… Yani; KİT’lerin, Ziraat ve Halkbank’ın yapmış olduğu zarar, batan kredileri için ödenecek para… Hazine yardımları, SGK, mahalli idarelerin zararı… Siyasi partilere ödeme… Sosyal amaçlı transferler, vakıflar vs… Ve tarımsal desteklemeler…

Kamu bankalarının ciddi zararlarının olduğu zaten yazılıp çiziliyordu. Dolar kurunun yükselmemesi için yaptıkları hamleler ile yüklü kur zararları oluşmuş. Büyük müteahhitlerin, satılamayan evlerini satabilmesi için zararına ve düşük faiz ile konut kredileri vermiş… Ayrıca destek kredileri, KGF ile verilen kredilerin ciddi miktarı geri gelmemiş. Kredi alan şirket ya da şahıs ya batmış, ya kaçmış. Tahsil imkânı kalmamış, zarar olmuş…  

Şimdi de o zararlar, batıklar halkın vergilerinden kapatılacak. Kimin bu paraları yediği kayıtlı elbet, ama bir şekilde bulunamıyor, alınamıyor. Halka ödettiriliyor…

56,6 milyar TL Sermaye giderlerine… Yaklaşık 10 milyar dolar… Yani; Ulaşım, haberleşme, eğitim, sağlık, tarım, turizm gibi sektörlerin yatırımlarına ödenecek paralar… 

Bunlarda yıl içinde defalarca haber olmuştu. Tekrar hatırlayalım. Bu giderin içinde Yap-İşlet-Devret modeli ile yabancı ortaklıklar tarafından yapılan ve kullanım garantisi verilen yol, köprü, hastanelerin kullanılmamış bedelleri var… “Sen yolu yap, sonra geçiş bedeli al. Bir süre işlet, geçişler yetersiz olursa geçmeyenlerin vergilerinden biz sana veririz” denmiş. Haliyle bütçeye de girmiş… 

“Ya yabancı yatırımcı! Bu yaptığın ticaret… İstersen yatırım yap, ama ya kazanırsın ya kaybedersin” denememiş. Sanki “Mutlaka kazanacaksın, merak etme” denmiş…  

10 milyar dolar!.. Ciddi bir bütçe… Fatih Sultan Mehmet köprüsü 125 milyon dolara ihale edilmişti. Ve açıldığının ertesi günü, her bir araç geçişi için devletimize para geldi. Bu pencereden bakınca rakam abartılı açıkcası… Düşünsenize 80 adet köprü parası!.. Ve bu bedel muhtemelen birkaç yıl ödenecek…

27,1 milyar TL borç verme giderlerine, 139 milyar TL faiz giderlerine… Yani; Finansman adına yapılacak ödemeler… 2020 yılında ödeyeceğimiz, yeni kullanacağımız krediler için yabancılara vereceğimiz faiz… 

Yurt dışında kredi verme faiz oranları, Türkiye’deki gibi öyle yüksek değil… Varın şimdi, bir yıl için ödeyeceğimiz bu faizden, yabancılara olan anapara borcumuzu siz hesaplayın… Bu bizim boyumuzdan uzun bir borç ve haliyle esarete gebe… 

Nereden mi anlıyoruz?.. Bir çok yaşanandan anlayabiliriz. Değişik olaylara sirayet eder. Mesela; Suriye’ye girdik. Terörün peşine düştük. Sınırımızı güvence altına almak istedik. Önce ABD yanımızda durdu. Sonrasında ise birden bire yaptırım uygulama isteği doğdu. Ve biz bunu Trump’ın takipçileri ile birlikte, basit bir tweetten öğrendik. Evet oldukça ciddiyetsiz bir tweetten… Bir Devlet protokolü, ne biliyim bir yazışma, toplantı falan ile de değil… 

Sadece basit, bize kendimizi önemsiz hissettirebilecek, minik bir tweet…