Namussuzluk Kavramını Normalleştirmeyin!

Hiçbir zaman körü körüne kadın/erkek hakları savunucusu olmadım. Gördüğümü yazdım. Her türlü masaya oturup yüreklerini derinden deşecek, tezlerini çürütecek şahitli ispatlı milyon tane olay var elimde. Toplumsal sorunculuğu kendime ilke edindiğimden beri uykularım kaçıyor. Gördüklerim karşısında sessiz kalmak beni sahiden çok rahatsız ediyor. Gün içerisinde bugün insanlığa nasıl faydam dokunabilir neyi köşeme taşısam da kıyada köşede konuşmaya korkulan, duymaya korkulan her şeyi gün yüzüne çıkarsam diye beynimde yüzlerce nöron volta atıyor. Türkiye’de bugün “kumalık”; “ikinci eş” yasak olmasına rağmen, on binlerce kadının kuması var. Bile isteye bunu kabulleniyorlar… On binlerce erkeğin de boynuzu var.

Son zamanlarda gündemi bile belirleyen bir dünya var artık. “SOSYAL MEDYA”. İsteseniz de istemeseniz de o dünyanın içinde kendinizi buluveriyorsunuz. Dillerde insanlık nasıl bu kadar kör olabilir kelamı dökülürken işin esasında aslında birçoğunuz halinden gayet memnun. Görüyorum, farkındayım! Aldatmak başlı başına çok kötü bir olgu olmasıyla beraber evli biriyle ilişki yaşamak ve bunu bilerek devam ettirmek oldukça mide bulandırıcı. Sosyal mecralarda önümüze düşen videoları bırak izlemeyi görünce bile utancımdan kafamı nereye gizleyeceğimi şaşırıyorum. Şu devirde ben şahsen -kadın veya erkek ayırmıyorum birbirini aldatmayan (her türlü aldatmadan bahsediyorum) evli çiftin yok denecek kadar az olduğunu hepimiz biliyoruz. Elbette ki var ama maalesef çok çok az… Kılıfları da hazır hepsinin. İlgisizdim… Yüreğim kaydı, gözüm sıçradı, burnu çekici geldi, değişik baktı, amuda kalktı bla bla bla… Saçmalığın daniskası! Sosyal medyada iki kesim var zırt bırt aşk böceği pozları verip arka tarafta yemediği halt kalmayanlar ki çoğunlukta bu kategori bir de usulünde adabında seven sayan gerçekten sarılan kesim var maalesef azınlıkta… Kimsenin namus bekçiliğini yapmayın Aslı Hanım diyenleri duyar gibiyim! “İsteyen istediği ilişkiyi yaşamakta özgürdür kılıf uydurma gibi zorunluluk yoktur. Herkesin davranışlarını ve isteklerini kendi etikleri belirler. Sana ne? Bana ne? Diyenlerinde geniş mezhebine boncuk takalım da nazar değmesin.” Namussuzluk Kavramını normalleştiriyorsunuz. Arkanızdan yetişen evlatlar sizleri örnek alıyor. Çocuklarınız %90 oranında sizin yansımanız. Ufacık bir örnek vermek istiyorum; Geçenlerde yolda yürürken iki tane yeni yetme kızımızın (maksimum 15-16 yaşında) konuşmalarına şahit oldum. Nereye gidiyoruz Allah’ım biz diyerekten 2 gün uyuyamadım. Konuşmalar şöyleydi;

1. Kız- neden kabul etmiyorsun?

2. Kız-ama evli nasıl kabul edeyim?

1. Kız-olsun kanki ne olacak parasını yeriz. Gerisini duyamadım. Muhabbet nereye vardı bilmiyorum o kılıf kısmına gelemedim. Teklif eden evli erkeğin köküne de kibrit suyu!

Maalesef öyle bir dönemde yaşıyoruz ki evliliğe verilen değer oldukça azalmış durumda. Son zamanlarda evli insanların başkalarıyla evli bekar fark etmez ilişki yaşadığına o kadar çok tanık oldum ki…

En meşhur kılıfları ise;

Boşanmak istiyormuş da karısı/kocası boşanmak istemiyormuş.

Zaten karı koca hayatı da yaşamıyorlarmış.

1 yıldır ayrı odalarda yatıyorlarmış zaten.

Ayrı evlerde yaşıyorlarmış.

Aynı zamanda “hayatta hiçbir zaman büyük konuşmamak lazım” sözünü çok seven ve çok kullanan insanlara dikkat edin. Oysa insan, genelde yiyeceği haltı bildiği, öngördüğü ve kendini durduramamaktan korktuğunda büyük laflar eder, etmeyin. Ben çok çabuk anlıyorum. Şahsıma sahtekârlığın ne menem bir şey olduğunu gösteren olay döngüleri bunlar.

Minareyi Çalan nasıl da kılıfını hazırlıyor! Buna yüzlerce kılıf yazabilirim.

Herkes her istediğine kılıf uydurur, madem onaylamıyorsunuz böyle insanları destek olmayın tavrınızı koyun. Burada makalenin altında sen küfür etsen, ayıplasan ne değişecek günlük hayatta arkadaşın aldatınca aman ne olacak canım herkes yapıyor erkektir/kadındır demeyeceksin o zaman.

Diğer bir konu ise üzerinde sıklıkla durduğum günümüzde sosyal medyanın boşanma üzerindeki etkisi gözle görülür biçimde artmış durumda. İnsanların eşlerine ayıracakları zamanı, bilgisayar başında; sosyal paylaşım sitelerinde geçirmeleri ve bu mecralarda yaşanan sanal ilişkilerden dolayı eşler birbirinden soğumakta. Her köşemde bağırırım kadınlar başımın tacı diye ama geçen günlerde karşılaştım ufak bir durumu sizler ile paylaşmak isterim. Yine ben bir gün kadına şiddetten dem vurup, köşemde bas bas bağırırken, nevi şahsına münhasır bir bey arkadaşım bana şu ifadeleri kullandı: Sayın Aslı Hanım size saygım büyük. Evet, bayanlar başımızın tacı. Benim kullanmış olduğum sosyal medya hesabımda ki özel mesajları görseniz kadınlığınızdan utanırsınız. Nasıl yani dedim? Kadın evli bir sürü çocuğu var ama belden aşağı mesajlar, fotoğraflar ve bunlar ayrı ayrı kişilerden yüzlerce deyince sahiden oracıkta yerin dibine girdiğimi hissettim. Gözlerimle gördüm görmez olsaydım. Toparlanır yanının olmadığının farkındaydım. Her kadında kusura kalmasın başımın tacı değil! Kadınım, erkeğim ben objesini kullanıp mağdura yatıp el altından iş çeviren yüzlerce kadın, erkek müsveddesi de var biliyoruz. Ama bunu bir bey arkadaştan şahitli ispatlı duymak ne kadar rahatsızlık verici tahmin bile edemezsiniz. Erkeğin adam gibi olanı da başımın tacı. Sezar’ın hakkı Sezar’a. Şu acı durum apaçık ortada çiftlerin en büyük problemlerinden bir tanesi iletişim kuramamak. Bu iletişimi sosyal medya ile çok daha iyi kuruyorlar. Mış gibi yaşıyorlar. Birbirleriyle konuşmak yerine iletişimi kamufle ederek maalesef sosyal medyaya daha çok vakit geçiriyorlar. Evde bulamadıkları ya da karşılıklı tatmin olamadıkları duyguları yalan dünyada arıyorlar ve bu da çiftlerin birbiriyle olan ilişkilerini azaltan ve koparan bir durum haline geliyor. Sonra peş peşine gelen aldatmalar. Yapma kardeşim! Bir bayansan da bir erkeksen de kimse kimsenin nikâhı altında oynamasın! Müslüman toplumu olmaktan uzaklaşan ülkemde, İslam’ın temel prensiplerinden biri olan evlilik bağı hızla azalmakta. Her geçen gün türlü sebeplerle boşanma oranı artmaktayken, bir de sosyal medya faktörünün ortaya çıkması ve bunun engellenemez bir hal alması gelecek için endişe veriyor.

Sosyal medya yuva yıkar mı çoğu zaman yıkar…

Bir bıçağa benzetebilirim sosyal medyayı. Sen o bıçakla ekmekte kesebilirsin, insanda öldürebilirsin. Hangi amaçla kullanacağın sana kalmış. Elbette faydaları var o kadarda yobaz davranıp haksızlık etmeyeceğim. Lakin internet kullanımında faydalı kullanım yüzdesi o kadar çok azaldı ki... İnsanız elbet her insan mutlu anına ait anısı da olsun ister. Fakat bu istek, o anı yaşamana engel oluyorsa ve gözü kör edecek bir hal aldırdıysa eyvahlar olsun! Yemeler, içmeler, orayı burayı açıp video çekmeler, evli kadınlar, evli erkekler, kimin eli kimin cebindekiler, el gördücük yaşamalar… Bu hayatta birileri her zaman sizden daha iyi, daha özgür, daha zengin bir hayata sahip olacak ve siz bu durumu sindiremeyecek yapıdaysanız, önümüzdeki yıllarda sosyal medya hastalığı yüzünden şizofreni olup çıkacaksınız. En elzemi de hepimiz bu suça ortağız. Çok uzakta değil, aslında bu gerçeği görmek bu yazımı okur okumaz bakın herhangi bir sosyal medya hesabınıza. Okuyun, görün yapılan paylaşımları ve düşünün. İnsanların kendilerini nasıl da mutsuzluğa sürüklediğine tanık olun. Memnuniyetsizlik duygusunun bir karabasan gibi nasıl da tüm insanları etkisi altına aldığına şahit olun. Çağın vebası gibi yayılmakta olan ve şuan sınırsız kişinin sahip olduğu bilinmeyen kabullenemeyen hastalık farkında olmadan nasıl yerleşmiş hayatınızın merkezine. Namussuzluk kavramını normalleştirmeyin!

Tarafınızı seçin bir kendinize gelin! Umarım bu illettin sizi ne hallere getirdiğinin farkına varırsınız.

Farkında olacağınız bir an önce kendine geleceğiniz mutlu günler diliyorum(!)…