MİLLİYETÇİLİK: KÜLTÜREL ÇATIŞMANIN İFADESİ

Abone Ol
Gellner, milliyetçiliğin indirgenemez bir kültürel çatışmanın ifadesi olduğunu söyler. Tarım toplumunda, yüksek kültür ve aşağı kültürler arasında basit bir ayrım yapmak mümkündür. Seçkinler ve halk arasında iletişim kurulamamıştır. Endüstriyel toplumda ise, toplumsal hareketlilik vardır. Evrensel yüksek kültür, kitleler arasında yayılmıştır. Tarım toplumundaki kişiler arası eğitim yönteminin yerini, endüstriyel toplumda merkezi eğitim alır. Böylelikle, endüstriyel toplumda, standart yurttaşlar oluşturulur.
Endüstriyelleşmenin ve milli burjuvazinin tam olarak gelişmediği ülkemizde, kültürel homojenleşme gerçekleşmemiştir. Antonie Roger’ın üzerinde durduğu gibi, kültürel homojenleşme hızlı ve özel bir zorunluluk olmadan elde edildiğinde, milli kimlik ortaya çıkar. Ancak, kültürel homojenleşmenin önünde engeller çıktığında, milliyetçilik ortaya çıkar. Bu noktada, üst kültür ve alt kültür arasında çatışma yaşanır.
Günümüzde, Kemalist rejimin yapılandırdığı yüksek kültürün değerlerine karşı çıkılmaktadır. 1990’lı yılların ortalarından itibaren, yüksek kültürün empoze ettiği değerler sorgulanıyor. 28 Şubat süreci, devlet eliyle, bu karşı çıkışın cezalandırılması olarak nitelendirilebilir. Toplumsal dinamiklerin merkezinde, burjuvazi yer almaktadır. Oluşan yeni burjuvazi, var olan kültürel değerleri değiştirecek olan güçtür. Bu bağlamda, sivil-asker bürokrasinin laik, otoriter, Atatürkçü yüksek kültür değerleri, tartışılmaya başlamıştır. Liberal, muhafazakâr Anadolu burjuvazisi doğmuştur. Bu burjuvazi, devlet kadrolarını ele geçirmekte, kendi bürokratik kadrolarını oluşturmaktadır.  Bu süreç, her ne kadar, 28 Şubat 1997’de durdurulmaya çalışıldıysa da, gelişmeye devam etmiştir. Anadolu kaplanları, serbest piyasa ekonomisinin nimetlerinden yararlanmış ve uluslararası girişimlerde bulunmuşlardır.
1990’ların ortalarında doğan ve AKP iktidarı döneminde olgunlaşan ulusalcılık, farklı milliyetçilikleri birleştiren bir akım haline gelmiştir. Bu akım, sağcı ve solcu milliyetçilikleri birleştirdi. Ulusalcılık; küreselleşmeye, liberal politikalara, AB üyeliğine, ABD hegemonyasına şeriata, Kürt milliyetçiliğine, AKP’nin politikalarına karşı bir oluşumdu. Ancak, bu oluşuma destek verenler, bu kavramların tümüne değil, içlerinden bazılarına öncelik veriyorlardı. Ulusalcıların ortak noktası, hemen hemen tümünün AKP iktidarına ve politikalarına karşı oluşlarıydı. Ancak, bu ortaklık, ekonomik tabandan yoksundu ve başarısızlığa mahkûmdu. 2007 yılında meydanları dolduran kalabalıklar, seçimde başarı elde edemediler. Süreç, ulusalcıların sandıkta ve mahkemelerde tasfiyesiyle sonuçlandı.
Sivil-asker bürokrasinin milliyetçi yüksek kültürü, beynelmilelci, İslamcı Anadolu burjuvazisinin kültürü tarafından sıkıştırıldı. Zenginleşen burjuvazi, kendi değerlerini, olağan hale getirdi. Yüksek kültürün kimi zaman hoşgörülü davrandığı bu yaşam tarzı, güçlendi. Artık, yükselen burjuvazi, kıyı kentlerinin kültürüne karşı hoşgörülü davranıyor. Roller değişti, ülke değişti.