MEHMET MUTLUOGLU’NDAN
1989 öncesi iki kutuplu dünyanın, soğuk savaşın bitmesi ve Yeni bir Dünya'nın kurulmaya başlamasıyla oluşan yeni konjonktürde; mevcut iktidar Türkiye'nin büyüklüğüne denk bir politika üretememiş; başkalarının planlarının bir parçası olarak; onlar tarafından pohpohlanmıştır.
1989 sonrası değişiminin ve konjonktürünün Türkiye'nin önüne sunduğu altın fırsatları değerlendirecek gerçek ekip Türkiye'nin Milli Gücü olan 1991 MİLLİ İTTİFAK güçleridir. Milli ittifak güçleri daha da genişleyerek büyümek yerine; bölünmüş, dağıtılmış, parçalanmış; yerine görünüşte, söylemde ve bazı oy almaya yönelik uygulamalarla bu misyona sahip olduğu sanılan, hissi planda yerli, milli, islami ve tarihi köklerine bağlı; ancak derinlikten yoksun bir yapı getirilmiş ve her zaman olduğu gibi Türkiye'yi kolay yönetme yolunu seçmişlerdir.
1989 sonrası oluşan yeni konjonktürün Türkiye'ye sunduğu büyük fırsatlardan azami faydalanabilecek iktidar 1991 ittifakının temelini oluşturduğu güçlerin bu ittifakı daha da genişleterek gerçekleştirecek güç olabilir.
Ama Türkiye’yi kolay bir şekilde yönetmeyi alışkanlık haline getiren güçlerin buna kolay teslim olmak istemedikleri de malümdur.
Bu itibarla Milletimizin esen her rüzgara göre yön alması yerine teşkilatlı bir güç haline gelmesini sağlayacak; değerli aydınlarımıza, mütefekkirlerimize, toplum liderlerimize çok önemli görevler düşmektedir.
TÜRKİYE, DEĞİŞEN VE YENİDEN KURULAN DÜNYA’YA HAZIRLIKLI MI?
1945 Yalta’dan sonra, 1989’da Malta’da kararlaştırılan ‘Yeni Dünya Düzeni’ söz konusu. Nitekim Dışişleri Bakanımız Sayın Prof. Ahmet Davutoğlu. “Türkiye soğuk savaş döneminde dünyanın en büyük ikinci ordusuna sahip olmuş, çok ağır ve önemli yüklerin altına girmiştir. Bu değişimden henüz yeterli payımızı alamamışız.” şeklinde ifade ederek yeni değişimden Türkiye’nin payına düşeni alacağını ifade etmişlerdir. Doğrudur. 1. Dünya Savaşı sonrasında Batılı yamyamlar, Koca Osmanlı’nın tasfiyesine neden olmuş, bünyemiz adeta ameliyatla parça parça edilmiş, bu milletin hakları gasp edilmişti. Bu yeniden kurulan dünyada Türkiye tarihi haklarının takipçisi olabilmelidir. Ama dostlarımızın çalışmaları, haritaları da ortada.
SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİNİN YEŞİL KUŞAK PROJESİ YERİNE ŞİMDİ DE ILIMLI İSLAM, KADİFE DEVRİMLER
Şuna dikkati çekmek istiyorum: Yalta sonrası belirlenen düzende, (1945-1990) O düzeni kuranlar ve Türkiye’nin konumunu belirleyen güçler, Türkiye bunun dışına çıkmasın diye gerekli yapıları kurmuştu. Bu doğrultuda faili meçhul cinayetlerden, mezhep kışkırtıcılığına dayanan Sivas, Kahramanmaraş, Çorum olayları; ihtilaller, darbeler planlamıştı. Şimdi Yeni Dünya Düzenini kurmaya çalışan Dünya güçleri Malta süreci sonrasında hangi yapıları kurdu ve kuruyor acaba? Dün soğuk savaş döneminde yeşil kuşak projesini uygulayan Amerika’nın yeni dönemde Ilımlı İslam Projesini devreye soktuğu, soğuk savaş döneminde askeri darbelerle işi rayına koyan Amerika’nın yeni dönemde kadife devrimlerle yeni sistemini rayına oturtmaya çalıştığı ortaya konmaktadır.
DEĞİŞEN DÜNYA’YA KENDİMİZİ, DEVLETİMİZİ VE MİLLETİMİZİ HAZILAYABİLİYOR MUYUZ?
Türkiye, yeni bir dünya kurulurken ve değişim ve dönüşüm kendi coğrafyamızda şekillenirken, bu büyük değişimin yaşandığı dünyada; şimdiye kadar hangi stratejileri geliştirmiştir ve geliştirmelidir? Devletimizi, milletin duasında, tarihindeki devlet haline getirebildik mi? Anakara merkezli beynel Türk, beynel İslam ve cihanşumül politikalar üreterek tarihi müktesebatımıza bu değişim anaforunda sahip çıkabiliyor muyuz? Yoksa Yeni Dünya Düzeni’nin içimizde kurduğu ve kurmaya çalıştığı yeni yapılar içerisinde yol almaya mı çalışıyoruz? Amerika’nın taşeronluğuna ve bu taşeronluktan gelecek payla yetinmeye mi çalışıyoruz?
BU DEĞİŞİM ANAFORUNDA ÜZERİNDE HAZIRLIK YAPMAMIZ GEREKEN HUSUSLARDAN BAZILARI
Türk, Kürt, Arap; daha zengin ve güçlü bir Ortadoğu’nun oluşması için dünyanın dayattığı etnik (ırki) ve emik(mezhepsel, dinsel) ayırımları bir tarafa bırakarak daha zengin ve güçlü bir bölgeyi birlikte hazırlayabilmeliyiz. Darbe döneminden kalma, Siyasi Partiler ve Seçim Kanunu, Meclis İç Tüzüğü, Anayasa değiştirilerek; milletin iktidarını sağlayacak demokrasisini; gerçek, sürekli, yaygın ve milli demokrasi haline süratle kavuşturabildik mi? Darbe dönemlerinin kalıntısı özel mahkemeler yerine, ülkemiz gerçek bir hukuk devleti haline süratle gelebilir mi? Hepsinden önemlisi devletimiz sorun üreten değil; çözüm üreten; ilim ve hikmetin, yüksek ahlakın, adaletin yön verdiği, emanetlerin ehline verildiği milletin duasında, tarihindeki devlet haline süratle getirilebilir mi? Ekonomimizi, maddeten ve manen tümüyle milletimizin hayat müdafaasına yönelebilecek bir milli ekonomi haline getirebildik mi? Savunma sanayimiz ve teknolojimiz modern bir savaşta bağımsız hareket edebilecek imkanlara kavuştu mu? Bir milletin hayat pınarı olan; dini, milli, ahlaki, tarihi ve manevi değerlerimizi koruma, geliştirme yeni nesillere aktarma noktasına neler yapabiliriz? Amerika ve Avrupa Birliği’nin gölgesinde milletimizin bu hayat pınarlarını geliştirebilir miyiz? Bugün için cevaplanması gereken soruların bazıları…
ÜLKEMİZİN YETİŞTİRDİĞİ BİLGELERE YOL AÇILMALIDIR
Bu konuda hazırlığı olan, yıllarca sınanmış, görevi Hak için, hukuk için, gerçek demokrasi için, millet için yapabilecek ehliyetli ekiplere yol açılmalıdır. Yoksa böyle günübirlik politikalarla, tek adam diktatörlüğünü andıran demokrasilerle, topal aksak hukuk devletiyle, başkalarının planları ve aklı ile bu değişim ve dönüşüm anaforunda ayakta kalmamız zor olacaktır. Günübirlik işleri, günü birlik kaygıları, günübirlik hedefleri terk etmek vaktidir. Türkiye, ‘Muhteşem Türkiye’ hedefini revize edebilmeli, devlet politikası haline getirebilmeli ve Ülkemizin Bilge Lider ve liderler topluluğu entelektüel gücünü birleştirebilmeli, bu güce yol açılmalıdır. Bugün için, Türkiye’nin, Türk-İslam dünyasının ve dünyanın akıllı mütefekkirlerinin; alimlerimizin, yazarlarımızın, mürşitlerimizin, dostlarımızın ve topyekün Milletimizin her türlü hesabı bir kenara bırakarak bunu gerçekleştirmesi gerektiği inancındayım.
TÜRKİYE LİDERLİĞİNİ KÜRESEL LİDERLİK HALİNE GETİRMELİDİR
Kendimizi, liderlerimizi, mürşitlerimizi, düşünürlerimizi, yazarlarımızı, sanatçılarımızı, yöneticilerimizi ve topyekün milletimizi doğuda ve batıda hazırlanan planların, projelerin bir parçası olmaktan koruyabilmeli, biri birini yıkayan iki el olabilmeliyiz. Batıdan-doğudan esen rüzgarlarla hareketlerimizi yönlendirmek yerine kendi kısa, orta ve uzun vadeli programlarımızı, planlarımızı hazırlayıp konjonktürün sağladığı imkanlar içerisinde, vakti saati
gelince uygulayabilmeliyiz. Her gün baş döndürücü bir şekilde değişen ve dönüşen bu ‘Yeni Dünya’da; milletimiz ve devletimiz liderliğini küresel liderlik haline getirebilmelidir.