Milletleri millet yapan...

Abone Ol

Bu 29 Ekim'deki bazı uygulamalarda, böyle arzu edilmeyen olaylar yaşadık. Dünyamızın yaşamakta olduğu çok önemli bir süreçte, ülkemizde hiç de arzulanmayan bir kamplaşmanın kapılarını aralamış olduk. Bırakın eğitim düzeyi belli bir seviyede olan geniş halk kitlelerini, aynı gün, aynı gazetenin sayfalarında yer alan köşe yazılarında bile bu kamplaşmanın çok üzücü örnekleri sergilendi. Aynı gün, bazı gazetelerimiz,  Kızılay Meydanı'nda yaşanan "kutlamaları" görmezden gelirken, bazıları sürmanşetten yayınladı. Aman dikkat! "Uluslararası toplum mühendisliğinin büyük başarısı" olarak değerlendirilebilecek bir gelişmedir, bu kamplaşma görüntüsü.
Gazetelerimiz, "Kızılay'daki barikatı kim kaldırdı; Cumhurbaşkanı Gül mü, Başbakan Erdoğan mı?" sorusuna odaklandıklarından, 29 Ekim referans noktamızın kırılması anlamına gelebilecek çatışmaların nedeni, niçini ayrıntılı olarak değerlendirilmedi. Yazılanlar, kaleme sarılanların kişisel duygularıyla sınırlanan değerlendirmeler olarak kaldı. Olayı dar bir çerçevede ele almakla yetindik.
Bazı köşe yazarları, kanaat önderleri, Kızılay Meydanı'nda yaşanan "kutlamalardan" duydukları üzüntüyü dile getirirken, bazıları, Kızılay Meydanı ile Tahrir Meydanı'nı aynı paralelde değerlendiren yorumlar yayınladılar. Bu çok düşündürücü bir kamplaşmadır. Düşündürücü olduğu kadar da tehlikelidir.
Düşünebiliyor musunuz, aynı gazetede (Haber Türk) aynı gün köşe yazarı Serdar Turgut, Kızılay Meydanı'ndaki olayları gün boyunca acı çekerek izlediğini anlatırken, gelişmelerden doğrudan CHP'yi sorumlu tutuyor ve şöyle diyordu:
"Dünkü olaylar gösterdi ki, bu ülkede ulusalcı tepkiler  ve hareketler, yedikleri onca darbeye rağmen hala çok kararlı ve dinamikler.
CHP bir zamanlar 'Kızılelma Koalisyonu' olarak bilinen hareketi tekrar canlandırmaya çalışıyor ve ulusalcıların yanında yer alıyor.
(...) Dün gün gün boyunca çıkan olayları ciddi biçimde acı çekerek izledim. Temelde çoğu medeni insanlardan oluşan, çoğunlukla aynı toplumsal dili paylaştığımız ve benimle aynı hayat tarzına sahip sahip olan bu kişilerin nasıl olup da ülke gerçeklerinden bu kadar uzak kalıp kendi kendilerini imhaya başladıklarını üzülerek gördüm.
CHP temel ilkelerine sahip kalarak kendini yeniden tanımlayıp bu ulusalcı çevrelerle arasına duvar çekmesi gerekirken, dün gördük ki, sadece bir hareketlilik olsun diye yine bu güçlerin peşine atkılmış ve belki de Ergenekon'un oyununa gelmiş durumda."
Gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Fatih Altaylı da, aynı günkü yazısında, Serdar Turgut'tan çok farklı bir pencereden bakıyordu Kızılay Meydanı'na:
"Bir milleti yönetenler, o ülkenin en büyük bayramını o millete zehir eder mi?
O ülke Türkiye ise eder.
Zehir de eder, burnundan da getirir.
(Bu ülke bizim doğup büyüdüğümüz, yetiştiğimiz, öğrendiğimiz, bildiğimiz ülke değil artık.
Burası Öcalan'ın posterleri taşınarak yürünmesi serbest, Cumhuriyet pankartları, Atatürk resimleri taşıyarak yürümenin yasak olduğu bir ülke.
Cumhuriyet Bayramını bize çok gördünüz, kutlatmadınız ya!
Alacağınız olsun..."
Al sana, "toplum mühendislerinin harika bir başarı örneği" dedirten bir medyatik belge. Sosyologların özenle saklamaları gereken bu önemli belge, İleriki yıllarda, 29 Ekim 2012 Kızılay Meydanı'nı değerlendirirken çok değerli bir referans olacak.
CUMHURİYET ÇOK ÖNEMLİ BİR REFERANS NIKTASIDIR
29 Ekim, Cumhuriyet, Cumhuriyet Bayramı, bu ülkede yaşayan herkes için çok önemli işlevleri olan bir referans noktasıdır.  Toplum için birleştirici, bütünleştiricidir. Bizde Cumhuriyet, dünyada bir benzeri olmayan, emperyalizme karşı toplumsal bir kalkışmanın ve bu savaşı bir zaferle taçlandırmış olmamızın kutlamasıdır. Bağımsızlığın, özgürlüğün, halk iktidarının "Cumhuriyet" etiketi altında hayata geçirilmiş olmasının kutlamasıdır. O nedenle, 29 Ekimler, bu ülkede yaşayan herkesin tek yürek olarak 'Cumhuriyet çatısını' koruma konusundaki kararlılığını sergilediği bir gündür.
Küreselleşme sürecinde, yeni dünya düzenini hayata geçirmek için kolları sıvayanların emrinde çalışan uluslararası toplum mühendislerinin en önemli hedefleri, milletlerin, 29 Ekim benzeri ortak referans noktalarıdır.
KAMPLAŞMALARDAN ÇOK ACI DERSLER ALMIŞ OLMALIYIZ
Türkiye, küreselleşme süreci öncesindeki yıllarda da uluslararası toplum mühendisliklerinin hedefi olmuş, ekonomik, siyasi ve askeri alanlarda birçok acı deneyimler yaşamıştır. Sağcı-solcu, Alevi-Sünni, Türk-Kürt, laik-antilaik kamplaşmalarının açtığı yaraları hala sarabilmiş değiliz.  
Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından 11 Eylül İkiz Kuleler şoku eşliğinde başlatılan  yeni dünya düzenini hayata geçirme oprasyonları bütün kararlılığı sürdürülmektedir. Bu kararlılığın en çarpıcı örneğini "Arap Baharı" sürecinde yaşadık. Emperyalistlerin "Böl, parçala, yönet" politikası her dönemde işe yaramış bir taktik uygulamadır. Günümüzde de geçerlidir ve kullanılmaktadır.
Yeni dünya düzeninde binlerce kent devletçiğinden oluşan bir siyasi dünya haritası hedefleniyor. G.W. Bush döneminin ABD Dışişleri Bakanı Gondoleeza Rice, bir Ortadoğu gezisinde bunu açıkça dile getirmişti: "Bölgedeki 22 ülkenin haritaları değişecek." Genişletilmiş BOP coğrafyasında yer alan ülkelerin haritaları kanırta kanırta değiştirilmektedir.
O nedenle, "Aman dikkat!” diyoruz. Bu ülkenin en değerli referans noktaların biri olan Cumhuriyet Bayramı'nı korumada çok duyarlı olalım. Bu duyarlılık, tarih sahnesinde varlığımızı sürdürebilmekle yakından ilgilidir. Birbirimize düşman olmanın bir gereği yok, birbirimize sarılmanın, tek yürek olmanın gerekli olduğu günlerden geçiyoruz. “Büyük Oyun”u görmek zorundayız, bilmem farkında mısınız..