Hemen her meşru inancın sahibi, hiç şüphesiz Hz.Allah’dır ve biz inananlar, bunun böyle olduğunu ve aksini iddia edilemeyeceğini kesin bildiğimiz halde, dünyevi hakimiyet desturuna göre, hareket eder hâşa, Sümme Hâşa, Hz.Allah kelamıdır iddiası ile bir takım dünyevi isteklerimizi, önümüze çıkana kabul ettirmeye çalışırız!...
İslâmi öğretilere göre, “Hıristiyanlık” vadini doldurmuş bir inançtır. Hıristiyanlığa göre de: “İslâmiyet” manevi inançların bütününe sahip olduğuna inanan bir kesimin varlığını temsil eder.
Aslında her iki Din de, Cihan Hakîmiyetinde kendini başta görmek ister. Dolayısıyla da diğerini geri plana itmeye çalışır.
Esas problem de, bu noktada meydana çıkmakta ve bir takım çok bilen ukalalar, böylesi karmaşık meselelerde menfi yöndeki çalışmalarıyla, her iki tarafa da zarar verirler. Ne var ki, her iki tarafın da, Dini açıdan söz sahibi konumundaki yüksek dereceli Din adamları, tam yetkili kişiler olmalarına rağmen, konuşmaz veya konuşturulmazlar. Zira, her iki inancın, müşterek bir paydası olması, böylesi iblisleri rahatsız eder.
Gerçek “Din âlimlerinin”, kenara itilmesiyle, her iki inanç dünyasında da bir takım hurafelere esir edilmiş insanlar, Hz.Allah yolunda olduklarını sanarak, yanlış üstüne, yanlış yaparak, kendi cenahlarını yalnızlığa doğru itmektedirler ki, bunların içinde üst düzey memuriyetlerde bulunanları da maalesef vardır!...
Meselâ: İstanbul’da iki Ermeni Kilisesi’nde de yine iki Belediye Başkanı isteğiyle Şeb-i Arus ayini ile Atatürk’ü tanıtım programları, doğrudan Kilise’nin ayin bölümünde uygulanmış ve Kiliselerin toplantı salonları yerine, doğrudan Kilisenin ayin yapıldığı bölüm bu hizmete uygun görülmüş!... Kararı veren de: “Belediye Başkanları ile Patrik Vekili Aram Ateş Efendi” olmuştur!...
Bu konuda ilk şu hususu hatırlatmak isteriz: (Koca Osmanlı İmparatorluğu devrinde böylesi bir olay asla zuhur etmemiştir. Kaldı ki, Cumhuriyet dönemimizde de 1923’ten günümüze, daha doğrusu 2014 tarihine kadar böyle bir vak’a kayda geçilmemiştir!...)
Muhakkak ki, iyi niyetle hareket edilmiştir ve bunda en ufak bir şüphemiz yoktur!... Ancak, bizim Kilisemiz; diğer mezhep kiliseleri, daha doğrusu ne ABD ve ne de Avrupa Kiliseleri gibi konser vs. müsait değildir ve katiyetle böyle bir icraat hoş karşılanmaz!...
Nitekim, İslâm İbadethaneleri de aynen bizdeki gibidir. Şimdi bizler de arzu duysak da, merhum Gomidas Rahip’in nezih makamında Ermeni Kilise ayinini bir Camii’de kendi tegannilerimize okutmak istersek, buna müsaade edilir mi? Cevabını yine kendim vereyim: Asla kabul edilmez ve de her taraf ayyuka kalkar!...
Ve zaten doğru olanı da budur. Şimdi soruyorum; Sayın Belediye Başkanları ve Sayın Aram Ateş Efendi, nasıl olmuş da bu nüansı düşünememişler!..
Mevlâna Hazretleri, hemen hepimizin, daha doğrusu Cihanın sevgili kuludur. Bizim derdimiz Hz.Mevlana değil, meydana getirilen ortamdır!...
Hz.Ali, uzun bir yola çıkmışken, öğle namazı vakti, bir Kilise önüne eriştiğinde, Kilise’nin avlusunda namazını eda etmeyi ister. Kilise’nin Rahibi ise (Aman Efendi Hazretleri, lütfen Kilisemizi şereflendirin.) deyince Hz.Ali cevaben; (Zararı yok Rahip Efendi, biz burada da namazımızı eda ederiz. Şayet Kilise’de namaz kılarsam. Din kardeşlerim, Kilise’yi Camii’ye tahvil ederler.) buyurmuşlar.
Bu şu demektir ki, İslâm kişinin düşünce dünyası ile, Gayr-ı İslâm’ın düşünce yapısı arasında, dağlar kadar fark vardır!... Dahası; son yıllarda, bilhassa Türkiye-Ermenilerini hedef alan öylesine karmaşık durumlar zuhur ettirilmiştir ki; (Şeb-i Arus’un Kilisemizde icra edilmesi hiçbir şey değiştirmez!...)
Sayın Belediye Başkanları, böylesi gösterilerle gönül alma gibi jestler yapmakta, biraz da değil, hayli gecikmiş durumdadırlar!..
Sayın, Patrik Vekili, Aram Ateş Efendi! Lütfen, mensubu bulunduğunuz Ermeni Cemaatini bu hususta aydınlatır mısınız!... Nereye gidiyoruz? Nasıl bir durumla karşı karşıyayız ki, böylesi gösterilerle nisbeten önlemeye çalışılmaktadır?...
İnternetten öğrendiğimize göre; sizin bu jestinize: “yalakalık” diyenler olduğu gibi: “Sayın Tayyip Erdoğan da görsün!...” diyenler var. Soruyoruz: Sayın Cumhurbaşkanımız neyi görmelidirler?!...
Eyüp-Sultan’daki iki Ermeni Kilisesi’nin mülk ve vakıflarını kurtarmış olduğu için mi? Türk-Ermenileri Vakıflarının tamamına el konmuş olmasına rağmen, kurtarıp, Ermenilere iade ettirmiş olduğu için mi?..
Saygıdeğer Cumhurbaşkanımız değil, biz, Türkiye Ermenileri kendilerine borçluyuz diyebiliriz!..
Bendeniz ne “AKP’liyim ve ne de Sayın Cumhurbaşkanımızın yakını veya hayranı!...” Ancak, bazı gerçekler vardır ki, sineye çekebilmek için, tamamen duygusuz bir insan olmak lazımdır!..
Biz Türkiye Ermenileri; saygıdeğer Devletimizin tarihten günümüze her daim bizleri koruduğu ve bizlere, “Sadık Tebaa” gözü ile baktığı, biz Türk Ermenilerince; hem saygı ve hem de taktirle karşılanmıştır.
Ancak şu an görüyorum ki, günümüzde ne inançlarımıza ve ne de kadim Mabetlerimize gereken alaka, gereken değer verilmemektedir!... 
Bilinmesi gereken şudur: Mukaddes Camiî, her ne kadar Hz.Muhammed Mustafa (SAV) Efendimiz Hazretlerini temsil ediyorsa, Kilise de, Hz.İsa (AS) Efendi Hazretlerini temsil etmektedir.
Biz ne yaptık; Kilise’nin mihrap perdelerini çekerek, sözde Hz.İsa (AS) Hazretlerinin göremeyecekleri bir ortam meydana getirip, İsâmi ilâhileri, sözde Hz.İsa (AS)’ın görmemesi, duymaması(!) böylece temin edilmiş olmaktaydı!...
Meseleyi göz boyacılığa vardıran, yalakalıkta kül bırakmayan bir zihniyetin temsilcileri her kimlerse, yazıklar, sonsuz yazıklar olsun!...
Türk-Ermeni münasebetlerinin hemen hiçbir döneminde böylesine suni bir sevgi gösterisi olmamıştır. Türk-Ermeni müşterek hayatının Tarih boyunca böylesi bir durumla karşılaşılmamış olması, Türk ile Ermenilerin bir arada saygı ve sevgi ile iç içe yaşamış olmaları, bir şekilde yeni nesillere aktarmak varken, böylesi şaklabanlıklara ne lüzum vardı?!..
Kilise’de İslâmi ilahilerin okunmasıyla, Müslümanların son derece memnun kalmış olmaları tabiidir. O da, şayet kalmışlarsa?...
Biz Ermeniler, hiçbir meşru Dinin karşısında olmadık ve dahası saygı duyduk. Nitekim, Türk Milleti’nin asırlarca “Sancaktarlığını” yaptığı ve uğrunda nice şehitler verdiği İslâmiyet’e, Türklük aşkına daha fazla yakınlık duyduk. Bu durumu bir çok fıkra ve makalemde detaylarıyla dile getirmeye çalışmış ve çalışmaktayım.
Dolayısıyla, hiç kimse kalkıp da beni İslâm’a karşı gösteremez. Ancak, kadim Ermeni Kilisesi de Tiyatro değildir: “Perde açıp, perde kapayamaz. O Mukaddes Mabedin mihrabı; “Perde açıp, perde kapamakla, muhtelif inançlara göre yönlendirilemez. Orası tiyatro değildir.” Ama, böyle bir yola tevessül edilmiş ve “mihrap” kendi perdesi ile kapatılarak, Kilise içi İslâmi bir hüviyet kazandırılmaya çalışılmıştır. Dahası Patrik Vekili Sayın Aram Ateş’te “Ruhani kisvesiyle” toplantının manasını anlatan uzun bir konuşma yapmıştır.
Şimdi Patrik Vekili Sayın Aram Ateş Efendilerine sormak lazımdır: (Sayın Vekil Efendi! Günümüzdeki Ermeni Cemaati, Ermenice İlâhileri çözemez durumda olduğuna göre, İslâmi olanları nasıl çözecektir?...)
Ne yapılacak; ayrıca ders mi alması icap edecektir?... Bütün bu soruların hemen hepsi de olumlu ve açık cevaplar beklemektedir. Evet! Ermeni-Cemaati olarak bunu beklemekteyiz!...
Ermeni, Kadim Kilisesi ile iç içe kaynaşmış durumdadır. Biz, Kilisemizde “Ermeni ve Hıristiyan” dışarıda ise tebaası bulunduğumuz ülke’nin asli vatandaşıyız. Yani, Türkiye’de yaşadığımıza göre Türk’üz ve vatani vecibelerimizi harfiyen yerine getirmekle de hem mutlu olmakta ve hem de şeref duymaktayız.
Bizlerin bu yönünü iyi bilen Batılı Emperyalistler ise; özel sistemlerle ilk “Katoliklik ve Protestanlığı” aramıza sokarak, bizleri üç’e bölerek, istedikleri ortamı elde ettiler.
Bakıyorum da değişen hemen hiç bir şey olmamış ve bugün de Kilise içinde İslâmi ayin yapılarak, bir dördüncü ekol meydana getirilmiş olmaktadır!... Evet, böyle bir terslik düşünülmeden iyi niyetle yapılmış bir icraattır ama, ne yazık ki, iyi tesir bırakılamamıştır!...
Saygıdeğer Belediye Başkanlarımız, “Kadim Ermeni Kilisesi” tarihi ve Ermenilerin “millî yapısını” layıkıyla öğrenmeden, bir takım iyimser mizansenlerle, yakınlık sağlamaya çalışmak, yersiz bir uğraş olmaktan ileri gidemez!...
Temennim odur ki, “Azeri Soydaşlığı” dışında olması şartıyla, Türkiye Ermenileri ile yakın temas kurmak, en akılcı yol olacaktır. Bizden söylemesi saygılarımla.
Saygıdeğer Okuyucularım; yeni bir yazımda buluşabilmek umudu ile cümlenizin hayat boyu sıhhatli ve mutlu olmanız dileklerimle, saygılar sunarım efendim.