İşçiler ustanın, askerler subayın, öğrenciler öğretmenin, çocuklar anne ve babanın varlığından rahatsız olup şikâyet etmeleri doğru mudur? Bu durumda işler yürür, savaşlar yapılabilir, çocuklar yetişebilir mi?
Vücud ve bedenimizdeki organ ve uzuvlar birbirlerini çekemez hâle gelmeleri durumunda, içlerinden; biri bile vazife ve görevini yapabilir mi?
Fabrika çarklarından biri bile ârıza yapsa, fabrika çalışmaya devam edebilir, üretimini sürdürebilir mi?
Bütün bunların fonksiyon ve faaliyetlerini yürütmeleri, bağlı oldukları nizam, intizam ve disiplin sayesinde değil mi? Birbirlerinin varlığından memnun olmaları gerekirken, varlıklarına tahammülsüzlük, kıskanma ve çekememezlik; onları iş yapamaz, barınamaz hâle getirmez mi? Bu da onlar için, bir çeşit intihar olmaz mı?
Oysa kuruluş ve yapılış sebepleri; hepsinin birlikteliğinden, omuz omuza vermelerinden, birlik ve beraberliklerinden ötürü iken; birbirlerinin varlık sebep ve nedenlerini istemeyiş; onları iş yapamaz hâle sokmaz mı? Bu da onlar için, bindikleri dalı kesmek değil midir?
Halbuki bütün bunları bir araya getiren, ayakta tutan, bir arada olmalarını sağlayan; birbirlerine duydukları ihtiyaç denen ruhtur. Tıpkı merak ilmin, ihtiyaç ise; terakki, yükseliş ve gelişmenin hocası ve ruhu olduğu gibi.
İşte bu ruha karşı çıkmak; varlık sebep ve nedenlerini berhava etmek / yok etmek demektir. Bedenin tüm organlarının birlik ve beraberliğinden doğan; manevî bir şahsiyeti / ruhu vardır ki, ona halel geldiği / hiç olduğu, aradan çekildiği takdirde; ne birlik kalır ne beraberlik!
Her birlik ve beraberlikteki bu ruh; binanın harcı gibidir. Nasıl ki tuğlalar arasındaki harç, zamanla toza toprağa dönüşür; tuğlaların birbirine raptediciliğini / bağlayıcılığını kaybeder, birbirlerine tutunmalarını sağlayan gerekçe dumura uğrarsa; ortada ne duvar kalır ne bina!
İşte her şeydeki bu bağlayıcı, birleştirici, yaşatıcı ve kuruluşları ayakta tutup, devam ettirici harca, ruha ve liderliğe bağlılık zayıflar; var oluş nedenine olan hayatî / yaşamsal ihtiyaç ve gereksinim; yok olmaya yüz tutarsa; o birlik, o beraberlik, o sentez ve terkip hâli; kısaca o var oluş hâli, yokluğa müncer olur! Sonu yok oluşla nihayetlenir, noktalanır!
Toplu hâlde uçan kuşların bağlı olduğu, uydukları, hareketlerine aynen katıldıkları bir Lideri, başı çekeni olmasaydı; o muhteşem nizamlı uçuşlarını göremezdik! Denizde balıkların sürü hâlinde yüzer oluşları; başlarında emri / buyruğu altında oldukları bir lider ve başkanları olduğu içindir. Yine arıların ve karıncaların da, başı çeken bir Beyleri olmasa; o nizamlı, o düzgün çalışmalarına ve intizamlı hareketlerine şahit ve tanık olamazdık.
Meleklerin büyükleri, insanların peygamberleri var. Çokluklar, karışımlar, insan yığınları; ancak liderleri sayesinde birlik teşkil etmişler. Sentez ve terkip hâlinde bir bütünlük gösterebilmişler. Bu şekilde istikbal ve yarınlarına, sağ salim, emniyet ve güven içinde kanat çırpabilmişlerdir.
Koca bir ağacın varlığını; bir çekirdek ve tohuma borçlu olması. Çocuğun ebeveyni tarafından büyütülmesi. Çırağın ustası elinde, onun da bir usta olması zül müdür / ayıp mıdır?
Milletlerin de, o millete damgasını vuran ana unsur, çekirdek unsur olarak öncülük yapan ve yapmış olan, baş unsurları vardır. Bu çekirdek, bu lider, bu öncü unsur Türkiye’de, Anadolu’da ve Türk Vatanı’nda Türklerdir.
X
İnsan memleketinde, vücut ve bedeninde isyan olursa; her uzuv ruha karşı ayaklanırsa, birbirlerinin dalını kesmiş olmaz mı? Her uzuv ve organdan aykırı sesler ayyuka / göğe çıkarsa; o bedende huzur kalır mı? Ne zamana kadar boyun eğeceğiz? Nedir bu esaret, bu teslimiyet, bu sessizlik, bizler neciyiz? Diyerek çeşitli kışkırtmalarla, her kafadan bir ses çıkarak; hem kendi hem içinde bulunduğu toplumun huzurunu kaçıranlar; aslında kendilerini huzursuzluk girdabına atmış olmuyorlar mı?
Her milletin Arı Beyi vardır. O sayede birlik ve beraberliklerini yürütürler. Unutmayalım ki taşlar; binanın her yerinde lüzumlu, elzem ve lâzımdır. İster temelde ister çatıda yer almış olsunlar. Hepsi de bulundukları yerde gerekli. Taşların birbirlerine karşı öğünmeleri veya birbirlerini yermeleri, ne kadar yersiz olur. Ben niye oradayım? O niye burada? Diye ne övünmeye ne de yerinmeye mahal ve yer olmamalı. Kaldı ki:
Vagonlar lokomotifin, yolcular pilotun, çalışanlar çalıştıranın, idare edilenler idarecinin yerini alabilir mi? Fakat şunu da unutmayalım ki, vagonlar olmasaydı lokomotife, yolcular olmasaydı pilota, çalışanlar olmasaydı çalıştırana, idare edilecekler olmasaydı idarecilere lüzum kalmazdı.
Toplumda herkesin, her şeyin kendine göre bir kıymeti, bir değeri vardır. Toplum için hepsi gerekli. Hiçbir unsurun başka bir unsura karşı büyüklük taslaması hoş değil. Bu demek değildir ki, unsurlar, kavimler ve toplumlar arasında keyfiyet / nitelik farkı yok. Vardır. Fakat bu başkasını hor ve aşağı görmeyi gerektirmez. Çünkü: “Taş yerinde ağırdır.”