Açıklaması: “Balık yaratılışında olmayan, az su ile kandı.” buyurmaları, ruhanî istidadı olmayıp sırlara ve manevî hakikatlere azıcık surette bilgi edinen ve onunla yetinen orta akıl sahiplerini işaret eder.
     Fakat bir balık gece gündüz su içinde bulunmazsa, dayanamadığı gibi, ruhaniyete her yönüyle kabiliyeti olan Allah'ın veli kulları, daima sırlara ve ruhanî hallere kavuşmayınca, çaresiz ve kararsız olurlar. Her kimin rızkı yoksa, günleri; bedensel ıztırablar ve zihinsel şüphe ve kuruntulardan dolayı, keder ve üzüntülü olarak uzun görünür.
     Çünkü sevinç vakitleri his olunmaksızın geçerken, üzüntü ve cefa günleri son derece acı ve elemi arttırıcı görünür. Gamlara gömülmüş olmamak isteyenlerin Allah'ın izni ile çarelerine dair, bu açıklamanın birçok yerinde tafsilat verildiği gibi, bu yerde de uygun bazı kelimeler konur ve sunulur. Şöyle ki:
     İnsana lâyık olan hâller; önce Allah'a tam olarak iman edip, meşru olan sadaka, namaz, oruç ve bu gibi farzları eda etmeli. Ve dünyada isterse sevinç, isterse keder gelse; hepsi geçer bilmeli. Fakat herşeyi yerli yerinde görenler için, her durumu değişir bilmeli. Sevinç ve dünya halleri nehir suyu gibi durmayıp daima akar bilmeli. Ve geçmekte olduğunu bilmeli.
     İkinci olarak, ölümden önce yokluğu mümkün olamıyan hüzünlü hallerin bile, bir insanda olması farz olunsa, hallerin ve acıklı his ve duyguların da zamanın geçmesiyle geçmiş olacağını, kuvvetle idrak edip anlamalı. Bu fikir üzerine sözü biraz açıklayalım:
     Mesela bir adamın hastalığı sebebiyle lüzum üzerine doktorlar tarafından eli kesilmiş olsun. Ve bu noksanlık ömrünün sonuna kadar bedeninde kalıcı olsun. Ve görünür olmuş olsun. Böyle iken kesilme işinin acı ve elemleri sona ermiş olsun. Böylece kesilen elin sahibi bir süre acı ve elemlerle kıvranmış olsun. Ve bu durumdan ötürü kederli olsun. İnsan ancak bu durumlar olduktan sonra, yavaş yavaş elin noksanına alışır. Zamanın geçmesiyle, kederi belki de bütün bütün yok olmuş olur.
     Bu sınanmış gerçek ve zamanın geçmesi ile, kederin etkileri yok olacağı, herkesce kabul edilen bir gerçektir. O hâlde kederin ortaya çıktığı zaman, onu asla fazla önemsememeli. Veya gereğinden çok önem verilmeyip aldırış edilmemeli. Nitekim insan bu vaziyette kendini; telaşlı ve zihinsel bir dağınıklık içinde kılmasa, daha hayırlı değil midir?
     Denebilir ki gamlanmak ve üzülmek zarurîdir. Biz bu sözü kabul edemeyiz. Çünkü kederin farzedelim / sayalım ki yüzde onu zarurî ise, doksanı düşüncesizlikten ve kötü âdetlerden çıkan  isteyerek yaptığımız bir iştir.
     Çok çolaklar bulunabilir ki, sağlam olanlardan daha sevinçlidir. Daha mutludur. Daha mes'uttur. Ve güleryüzlü olur.
     İnsan var ki çürümüş dişini çekdirmek için (s. 46) haftalarca telaş ve korku içinde kalır. Böyle iken bir mert ve kahramanın ayağı kesilecek olsa gülümser. Şu halde rahat ve selametin en büyük kısmı, her bireyin; kendi gayret ve cesaretine bağlı olduğunu kuvvetli bir şekilde akıl etmesidir.
     İnsan hangi bir işde ve sanatda bulunursa bulunsun; tam bir doğruluk içinde kalmalı. Ve çok çalışarak görevini yerine getirmelidir. Ve çalışmanın akıl ve bedene kuvvet vereceğini bilmelidir. Ve ahlâkını güzelleştirip ve yükselteceğini, kuşkusuz bilip ona göre davranmalı.
     İşte sayılan düşüncelerle ülfet edip, bunları benimseyenler, çok zaman Allah'ın izniyle sevinçli ve memnun olurlar.
     Mantık ilminin yazarı ve belki icat edeni ve pek çok ilimlerde ustalığı / hüneri bilinen Yunanlı filozof “Aristo”, her çeşit mutluluğun kaynağını; hareket ve devinime ve çalışma ve büyük çaba ve gayret göstermeye verirdi. Sadece onlardan bilirdi.