Metin Akpınar’ın geçen hafta sonu Halk TV’de sarf ettiği ‘darbe beklentili’ sözler çok da yadsınacak bir çıkış değildir! Asla şüpheniz olmasın ki, 15 Temmuz girişimi 16 Temmuz akşamına ‘az bir umutla da olsa’ taşınabilseydi ayrık otlarının hepsi şaha kalkacak, boy verecekti!

Akpınar gördüğü ‘yüksek voltajlı’ tepkilerden sonra, avukatı İrem Hekimoğlu aracılığıyla yazılı bir açıklama yapıp çark etmeye,  çalışsa da sözlerinde gayet net olan beklentisini gizlemesi mümkün değildi. Şu sözlerin hangi bir yerinden çark edebilmek mümkündür:

“Eğer bu polarizasyon böyle devam ederse bırakın sokakta hak aramayı, iç savaşa kadar gider, her faşizmin karşılaştığı gibi belki liderini ayağından asarlar, belki mahzenlerde zehirlenerek ölür. Ama bunun dışında kim Rusya’ya döndüyse iktidardan gitti, onu da söyleyeyim! Adnan Menderes’te bir ay sonraya randevu almıştı, ihtilal oldu. Süleyman Demirel aynı şekilde kuzeye döndüğü zaman ihtilal oldu. Bakalım darısı kimin başına!”

Göründüğü gibi, Akpınar’ın ifadeleri ‘çıkarım-girim’ yapmayacak kadar gayet açık ve nettir; yanlış anlaşılacak veya çarpıtılacak durumu da yoktur. Sokakta hak aramak, iç savaş çıkarmak, darbe yapmak, sallandırmak ve zehirlemek gibi tanımlamalarını Menderes ve Demirel örnekleriyle tamamlayarak muradını topyekün ortaya koymuş.

Anlaşılan darıyı kendi başına ekti!

Aynı programda Müjdat Gezen’in ‘Bak Tayyip Erdoğan, sen benim, bizim vatanseverliğini sınayamazsın, haddini bil’ şeklindeki sözleri de meydan okuma, belli bir zümreye mesaj ve cesaret aşılama yöntemiydi.

*     *     *

BİRA iÇ ÖZDİL’İN CANINI YE!

Aslında yine aynı televizyon kanalının bir önceki programında Yılmaz Özdil’in, ‘Tayyip Erdoğan bir tek bira içmiş olsaydı bugün çok daha iyi bir Türkiye olurdu’ şeklindeki sözleri malum zümrenin çaresizliğini ortaya koyuyordu.

‘Özel hayata müdahale’ söylemini sermaye edinerek yaptıkları propagandaların sonunda eleştirilerini vardırdıkları yerin aslında ‘Erdoğan’ı -alkol kullanmama dışında- diğer bütün yönleriyle kabullenme, hatta takdir etme’ anlamına geldiğini söylemek mümkün.

Adeta ‘Her şeyin iyi güzel de, ah bir de kadeh kaldırsan’ der gibiydi bu sözler. 

*     *     *

ASIL GÜNDEMİ NASIL DA GÖLGELEDİLER

Oysa Türkiye’nin ne çok farklı gündemleri vardı bugünlerde. Ortadoğu ile Avrupa arasında nirengi noktasında bulunan Türkiye, yanı başında yakılan ve yıllardır süren Suriye ateşini söndürme noktasına getirdikten sonra, Amerika’ya geri adım attırıp ‘Suriye’ye tek etme noktasına getirdiği sırada gündemin ‘biraya, darbeye’ evrilmesi çok manidardır! 

Amerika Başkanı Trump’ın, “Suriye’de işimiz bitti, artık çekiliyoruz” şeklindeki açıklaması dünya ile eşzamanlı olarak bizim de ağırlıklı gündemimiz olmalıydı. Uzmanlar bu kararın derinlemesine tahlilini yapıp çekilme gerekçelerinin ‘görünmeyen kısımlarını’ ortaya çıkarmalı, varsa içindeki Bizans oyunlarını deşifre etmeliydiler. Fakat adeta bir tiyatro sahnesiyle, ‘Rusya ile işbirliğine yönelirsen iç savaş çıkar, Amerika darbe yaptırır’ anlamı barındıran mesajlar servis üretildi.

Bakın son aylarını Brexit gündemiyle yaşayan İngiltere, Amerika’nın Suriye’den çekilme kararına nasıl da tepki gösterdi. Savunma Bakanı Tobias Ellwood, “Trump'ın 'DAEŞ yenildi' açıklamasına şiddetle karşı çıkıyoruz. Tehdit, başka aşırıcılık biçimine dönüşmüş haliyle halâ canlı bir biçimde sürüyor" açıklamasını yaptı. BBC ve The Guardian’da ‘YPG'nin yalnız bırakılmaması gerektiğini ifade eden’ yayınlar yapılıyor. İngiliz medyası, Amerika'nın bölgeden ayrılmasıyla ‘hakimiyetin yüksek oranda Türkiye'ye geçeceğine’ vurgu yapıyor.

Dünya, Ortadoğu’da Türkiye politikasının kazandığını’ konuşurken bize  ‘Sinir uçlarımızla oynayan gündemler’ enjekte ediliyor. Mesele sadece Metin Akpınar ve Müjdat Gezen’den ibaret değil. Aynı zihniyeti, tıyneti taşıyan daha başka ne kadar ‘Okyanus ötesi tutkunu, aşığı ve de emir eri var’ bu zümreyi bilmek gerekiyor!

*     *     *

ERDOĞAN SADECE DÜNYAYI DEĞİL 

İÇ MUHALEFETİ DE TERLETİYOR

Mahalli seçimler yaklaştıkça ortam ısınıyor. AK Parti birçok büyükşehir ve il adaylarını açıkladığı halde özellikle CHP’deki durağanlık parti tabanını rahatsız ediyor.

Konya Büyükşehir Belediyesi için AK Parti’de aday adaylığı yaşanmaması, sürecin bugüne kadar olan bölümünün en dikkat çekici yanıydı. Selçuklu Belediye Başkanlığında yakaladığı sevgiyi, Akyürek sonrasında geldiği Büyükşehir’de ‘gönül belediyeciliği uygulamalarıyla’ taçlandıran Altay’ın karşısına rakip çıkmaması şehirde ‘peşinen kabullenmenin’ tezahürü olarak değerlendirilebilir. Metropol İlçeler Selçuklu, Meram ve Karatay’da süren heyecanlı bekleyiş sürerken farklı senaryolar, beklentiler, ümitler ortaya atılıyor ki, bunlar her seçim döneminin ‘kendine özgü’ hallerindendir.

Merkezdeki heyecanın taşra ilçelerde de ‘yüksek tansiyon dozunda’ olduğunu görüyoruz. Çumra, Ereğli, Seydişehir, Beyşehir, Güneysınır, Ilgın, Kadınhanı gibi ilçelerde adaylar kadar aday destekçileri yoğun mesailer yapıyor. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Şeb-i Arus törenlerine katıldığı gün ‘Konya adaylarının açıklanması’ beklentileri yükselmişti. Ancak siyasi süreci yönetme hususunda mahir olan Erdoğan partisinden ziyade, muhalefet partilerinin bir süre daha bu hususta ‘merakta kalmasını’ tercih etti.

CHP-İYİ Parti ittifakında Konya adaylığı İYİ Parti’ye bırakılmıştı. İttifakla münasebetini ‘dirsek teması seviyesine indirgeyen’ Saadet Partisi de eski Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Özkafa’nın adaylığını duyurdu. CHP ve İYİP dirsek hizasına gelecek mi bekleyip göreceğiz. 

*     *     *

FIRINDAN ÇIKMAYAN ETLİ EKMEK

Biraz mizah olsun; küçük bir seçim hatırasıyla bitirelim. Eski MHP’li, yeni dönemin İYİ Partili ismi Hasan Köçer’le dostluğumuz uzun yıllara dayanır. 2009’da Mansur Yavaş Ankara için MHP’nin adayı olarak açıklandığında ümidi öylesine tavan yapmıştı ki, biz Yavaş’ın şansı olmadığında ısrar edince, ‘önü açık bir bahis’ teklifinde bulunmuştu, ‘Takım elbise dair her iddiaya varım, Mansur bu seçimi kazanacak” diyerek. Biz yine de dozu düşürüp, iddia bedelini ‘etli ekmek ile’ sınırlamıştık.

Uzatmayalım; Mansur Yavaş o seçimde Melih Gökçek karşısında umduğunu bulamayınca bizim için ‘sonu gelmez bir etli ekmek muhabbetinin kapısı da açılmış oldu. Başkanların görev süresi dolmasına rağmen, Hasan’la her karşılaşmamızda etli ekmeğin sadece sözünü edip geçiştirdik.

2014 seçimlerinde Mansur Yavaş saf değiştirip CHP’den aday olmuştu. Bir gün kalabalık bir ortamda karşılaştığımız Hasan Köçer’le ‘Samimi bir ülkücünün nasıl CHP’den aday olabileceği üzerine’ bir süre sohbet ettik. Köçer halen çok umutluydu ve ‘Bu defa CHP ve MHP’nin oyları birleşecek, Mansur bey kazanacak’ diyordu. Biz ‘kazanamaz’ dedikçe iddiasını pekiştirdi ve sonunda, ‘Her türlü iddiaya varım’ restini çekti. Beklediğimiz kıvam da buydu:

-Geçen seçim de de böyle demiştin, ama etli ekmek halâ fırından çıkmadı, diyerek işi farklı bir boyuta taşıdık.

İzleyenlerin de teşvikiyle ikinci ‘etli ekmek bahsi’ kayda geçti. Üstelik ziyafete bu defa heyettekiler de dahil olmuştu.

Mansur Yavaş seçimi kaybedince fırındaki etli ekmek ‘benim adıma ikilenmişti. Fakat bizim açımızdan mesele ‘yemekten ziyade’ işi muhabbetti. Dostumuz o heyeti Avukat oğlu Kasım Göçer’in ofisinde misafir edip sözünü yerine getirdi. Veda faslında, ‘Birinci seçimin etli ekmeği bakidir’ hatırlatmasını yaptık.

Hasan Köçer sonraki süreçte İyi Partili oldu. Referandum sürecinin en aktif isimlerinden biriydi. Nekahat devrinde olduğumuz için süreci evimizden, sosyal platformlardan takip ederken Hasan’la, bu kez ‘Evet-hayır’ kapışması yaşadık. Neticede alışık olduğumuz meydan okumayla karşı karşıyaydık. Teklifine göre referandumdan evet çıkarsa Hasan bizi balıkçıda ağırlayacak, hayır çıkarsa biz ona etli ekmek ikram edecektik. 

Hasan’la epeydir de görüşemiyoruz. Bugünlerde ziyaret edip Mansur Yavaş-Mehmet Özhaseki değerlendirmesinde bulunmasını bekliyoruz. Yemekler mi; onlar muhabbetin süsüdür.