Bölüm:3

Öcalan, Özal’ın kontrolü altında , Türkiye sınırında Suriye’ye bağlı Ayn El –Arab  ( Arabın ayaüzü ) ( Bugün ki Kobani  denilen bölge)  bölgesinde saklandı. O bölge, aynı zamanda örgütün kaçakçılık , uyuşturucu trafiği, sınırdan militan eve örgüt elebaşlarının saklandığı bölge gibi kullandıkları en önemli merkezi üstleriydi. 

PKK’in bu De Facto bölgesi /cephesi, bugün dahi önemlidir. Günümüzde Kobani için yapılan yaygaranın ve çirkefliğin ne olduğu anlaşılmıştır umarım. Ve bunu bildikleri halde hiçbir yönetici açıklamamıştır.  Hep “ üç maymun”u oynamışlardır ve oynamaya da devam edeceklerdir. Büyük İsrail Projesi’nde lazım olan bir proje de GAP (Güneydoğu Anadolu Projesi) projesidir. GAP projesi bitirilip faaliyete geçtikten sonra, İngiltere’de Lordlar Kamarası’ndaki mason üstatları ve ABD’deki evangalistler arasında “ Yahudilerin 1000 Yıllık Projesi adlı 100 maddelik projenin  her bir maddesi , kusursuz yerine getiriliyor.” Ne diye bu kadar parayı buraya yatırdılar ki ? İleride ellerinden çıkıp gidecek.” Söylemleri dolaşıyordu. 

Bop projesinin kollarından Büyük İsrail’in kurulma ayaklarından biri olan Fırat ve Dicle havzasının önemi çok büyüktü. K adim bilg,ilere göre , Yahudi kavmine vadedilen kutsal topraklar , Nil’den Fırat’a kadar olab yerdi. Vadedilmiş topraklar , efsaneye göre, “ Tanrı’nın yeryüzünde yürürdüğü yollar’dı. Fırat için hadislerde dahi söylenegelen “ altından bir dağ” sözü geçmektedir. Bu sözü geçen altından bir dağ , bildiğimiz altın değildir. Bu, Fırat havzasında  bulunan zengin uranyum ve titanyum yataklarıdır. Ve aynı zengin uranyum yatakları , İstanbul  Boğazın’dadır.  Bir başka zengin uranyum yatak da Türkiye’nin doğusunda bulunan  Van ilindedir. İran’a akan petrol nehri, Van ilinden geçmektedir. Nitekim Körfez Hareketı da aynı  anlamda yapılmıştı. Saddam komutasındaki Irak ordusunun Kuveyt’i  işgal etme sebebi , Irak’ın petrol nehirlerinin Kuveyt’e akmasıydı.  Projenin Türkiye ayağındaki uygulamalardan birisi de ayrılıkçı-bölücü bir terör örgütünün kurulmasıydı. 

Kurulan bu örgütün, kurucu lideri başta olmak üzere, tüm yönetici kadrosu da dahil, hiçbirisi Kürt kökenli değildi. Bu tıpkı , Rusya’daki Kızıl Ekim devrimini yapan kadronun listesi için, PKK yöneticileri, kurucuları da dahil hiçbirisi Kürt olmadığı gibi, Kürt olduklarını dahi söylemekten imtina etmişlerdir. Kökenleri  araştırıldığında , karşımıza ya Ermeni ya da Yahudi kökenli oldukları çıkmaktadır.  Her ne kadar Kürt olduklarını iddia etseler de kimleri kandırdıkları bilinmez ama şurası bir gerçek ki Kürt halkını kandırdıkları kesin. Bunu açıkça söyleyen , Molla Mustafa Barzani’dir. Molla, bir zamanlar ,” Biz Yahudi Kürt’üyüz !” söylemini açık açık dile getirmiştir. 

Özal, sadece Abdullah  Özcalan’ı korumamıştır. Döneminin terör örgütü liderlerinden olan meşhur teröristler  Selahaddin Mesud Barzani ve Celal Talabani’yi de saklamıştır. Hatta bunları saklamakla kalmamış birde bunlara “ kırmızı pasaport” tahsis etmiştir.  Kobani  bölgesinde saklanan  teröristbaşı Öcalan’ı yakalamak için ne zaman bir operasyon düzenlense , Özal tarafından hemen haber ulaştırılıyordu. “ Kaç Başkan kaç !”  bugün ülkemizin başına çirkef bir bela olan PKK, Özal’ın eseridir. Operasyona giden tim ise , faili meçhul bir şekilde öldürülüyordu. Pkk , ilk eylemi 1984 yılında yaptığında , dönemin Hükümet Başkanı Turgut Özal, “ Birkaç Çapulcu” diyerek geçiştirmişti. Bu “ÇAPULCU “  kelimesi , günümüzde de hükümet yetkilileri tarafından sıkça söylenegelmiştir. Dönemin “ kırmızı bülten’le aranılan teröristlerinden olan Barzani ve Talabani, bugün hükümet başkanı olmuş ve Türkiye tarafından meşruluğu tanınarak, eli kanlı katiller ne yazık ki “kırmızı halı” ile karşılanmışlardır.

Pkk’ye  verilen görev bölgesi , Türkiye’nin doğu bloğudur. Bu blokta yaşayan halk , yüzyıllardır her türlü  konumda kullanılmaya müsaitti. Kürt halkı manda rejimine ve mankurt sistemine çok uygundu. Bu sistem, bugünkü Irak yönetiminde açıkça görülmektedir. Türkiye’de bu tip gelişmeler yaşanırken ilk olarak gizli bir şekilde Almanya , harekete geçer. Alman Şansölyesi’nin aldığı kararla, ilk elden Alman istihbaratı olan BND ajanları , bütün dikkatlerini Türkiye’ye yönlendirir. O gündem sonra  da BND ajanları , Türkiye’de cirit atmaya başlayacaktır. BND , Almanya’dan ülkeyi yedi yirmi dört dinleyecek, ülke içindeki ajanlar ,365 gün gözlem yapacak  ve faili meçhul cinayetlere, çeşitli versiyonlarla imza atacaklardır. Hatta BND ajanları dönemin Başbakanı Tansu Çiller’in yanında da sıkça görülecektir. 

BND ajanları, dönemin First Lady’si olan Semra Özal’ı, yakın takibe ve markaja aldılar. Bayan Özal’ın o dönemlerde aşırı ve uçarı olan sefih eğlenceleri ve kaçamakları, anbean takip edilip, bilgiler sürekli depolanıyordu. Depolanan bilgiler, zamanı gelince şantaj olarak kullanılacaktı. Öyle ki bu şantaj furyasından, ses sanatçısı Coşkun Sabahta nasibini alacaktı. 

COSKUN Sabah adı, bundan sonra birçok yerde geçecekti. 12 Eylül darbe dönemi içinde ,Bulgaristan-Türkiye ekseninde uyuşturucu kaçakçılığı yapan Behçet Cantürk’ün,Milli İstihbarat  Teşkilatı’ında yapılan sorgusunda da telaffuz edilmişti. Türkiye’de uyuşturucu kullanımı yaygınlaştırılıp Türk gençliğinin zehirlenmesi projesi de proje maddeleri arasındaydı. Daha sonra bu uyuşturucu kaçakçılığı ,ilerleyen dönemde el değiştirip PKK’nin  kontrolüne girecekti. Türkiye içinde “ Vatanseverler Grubu “ diye bilinen “ Aksakallılar” grubu  ( Bu grup,2000’li yıllarda Glodio/Ergenekon adıyla dağıtılacaktır.) ve yurt dışı gizli güçler, aynı anda harekete geçmişlerdi. 

PKK’nin 1984 yılında yaptığı ilk eylemin ardından, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Turgut Özal,1985 yılından itibaren yavaş yavaş zehirlenmeye başlandı. Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Doğan Güneş, tüm olanların   farkın da  ve bilincindeydi. Fakat kendilerine de zehir suikastı tertiplenmişti.  Karargaha  sızan PKK militanları, Güneş ve yanındaki komutanların kahvelerine zehir koymuşlardı. Zehirli kahveyi   fark eden Güneş, yanındaki komutanlara da içirmeyip çiçek saksısına döktüler. Hızla bulundukları yerden ayrılan komutanlar, hiç kimseye bir şey söylemediler. Komutanlar ayrılırken, karargaha sızan PKK militanları da kaçmışlardı. Ardından; Orgeneral Doğan Güneş’e  gözdağı vermek için, oğlu serdar Güneş’in köpeğini öldürerek bir mesaj bıraktılar. (DEVAM EDECEK)