Göreceli bir kavramdır “mutluluk”. Kimine göre Kara bir dağın arkasında kimine göre yanı başındadır. Büyüklerimizin en çok söylediği sözlerdendir. “MUTLULUĞU PARAYLA SATIN ALAMAZSIN” Küçüklüğümüzden bu yana para ve mutluluğun birbirine çok zıt şeyler olduğu fikrini aşıladı çoğu kendini bilen aile. Nazım hikmet in "bana mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?" demesi üzerine altında Abidin in imzası olan o resimdeki mutluluğu miktarı ne olursa olsun para satın alamaz gerçekten bunu biliyoruz.

Öncelikle baş prensip şu olmalı; benim “MUTLULUK ”anahtarım bu: “Yalanla kurulan mutluluk zamanla yıkılır.” tıkanır. Gün olur ki her şey ayağına dolaşır. Kısa mutluluklar belli zaman sonra hayatında çöküşün olur. Birincisi her türlü kalleşliğe meydan okuyabilecek kadar net temiz ve doğru olacaksın sonrası haydi ver elini mutluluk. Para bu dünyadaki en önemli materyallerden biri kabul kimse aksini iddia edemez. Para asla kötü bir şey değil. Paranın sınırlarını söylüyorum. Bu materyali hayatın anlamı yapan insanlar var. Dışardan sizin tabirinizle “cool” görünen ama bana göre ezik görgüsüz. Bu hayatta sadece para istemek ve para için olmayacak işler yapmak büyük bir yanlış. Paranın açamayacağı kapı yoktur derler. Bu doğru değil zannımca. Bu hayatta paranın aslında sadece bir materyal olduğunu gösterecek şeyler de var. Para kullanacağınız bir materyaldir. Eğer kişiliğinizi para kazanmak için harcıyorsanız, kazanmıyorsunuz KAYBEDİYORSUNUZ. Bunu geçenlerde bizzat gördüm ve yaşadım. Kendisini Çok ünlü sanan bir hanımefendinin para uğruna yanlışı nasıl doğruymuş gibi savunmasından bahsediyorum. Maalesef- paranın satın alabileceği türden mutluluklar da vardır. Hayatta bazı şeyler vardır mutluluğu nerede aradığınıza göre değişebilen bir önerme. Uzun uzadıya yazmaya gerek yok, birçok mutluluk kaynağını hatta neredeyse tümünü parayla çatır çatır satın alabilirsiniz tartışmaya açık ve göreceli bir kavram para ve mutluluk ilişkisi. Kimisi " Bir bisikletin üzerinde ağlamaktansa, Mercedes’in içerisinde ağlamak daha konforludur." diye cevap verilebilecek kadar derin bir mevzudur.

Tabii, dünyalar kadar paranız olsa bile sahip olamayacağınız bir takım şeyler hala bulunuyor. Örneğin, sağlık, aşk, arkadaşlık, sadakat gibi olguların ve bazı ayrıcalıklı materyallerin değeri neyse ki parayla ölçülemiyor. Bu elle tutulup gözle görülen ama satılık olmayan ve hiçbir zaman da olmayacak olan şeyleri. Bazı şeyler var ki henüz parayla satın alınamadı insanlık tarafından. Huzur, dost, güven, saygı, insanca meziyetler, hayaller, aile düzeni, sağlık… Size bu dünya da paranın asla ulaşamayacağı bir yer söyleyebilirim. Bu insanın iç dünyası ve huzurudur. Huzuru asla satın alamazsınız. En pahalı terapilere gidebilirsiniz. En iyi terapistlerden, yaşam koçlarından eğitim alabilirsiniz. Ama iç huzur asla bunlarla ilgili değildir. Para mevki satın alabilir. Para makam da satın alabilir. Para dalkavuklar satın alır. Ama saygınlık satın alamaz. Çoğu liderin, bilim adamının, sanatçıların beş kuruş parası yoktu. Ama saygındılar. En önemlisi de SAĞLIK. Özellikle yaşadım biliyorum. Para; İlaçtır ama sağlık alamaz, Yiyecekler alır ama iştah alamaz, En iyi hastanelerde el üstünde tutulursunuz ama yine de hastasınızdır.

Geçenlerde New York Times gazetesinin paylaştığı güzel bir mutluluk ile ilgili hikâyeyi sizinle paylaşmak isterim. Yorumu size bırakırım sonrasında.

Meksika sahil kasabasına yolu düşen Amerikalı iş adamı, kıyıya yanaşan kayıktaki balıkçıyla konuşur. Kayığın içinde, henüz tutulmuş birkaç ton balığı bulunmaktadır. Amerikalı iş adamı balıkların iriliğinden dolayı balıkçıyı över ve bu birkaç balığı ne kadar zamanda yakaladığını sorar. Balıkçı, “Fazla sürmedi, senyör” der. Amerikalı hayretle sorar: “Öyleyse neden daha fazla denizde kalıp da daha çok balık tutmadın?”, “Bu kadarı bugünlük aileme yeter.”

“Peki”, der Amerikalı iş adamı. “Geri kalan zamanın nasıl dolduruyorsun?”

“Sabahları geç kalkıyorum. Sonra birkaç balık tutuyorum. Sonra çocuklarla oynuyorum. Öğleden sonra eşimle biraz şekerleme yapıyorum. Akşamları da kasabaya iniyorum; Amigolarla bir şeyler içip gitar çalıyoruz. Böylece hayatı dolu dolu yaşıyoruz, senyör.”

Amerikalı iş adamı bu hayatı son derece sevimsiz bulur.

“Ben Harvard mezunuyum, sana yardımım dokunabilir” der. “Her şeyden önce, daha fazla balık tutmalısın.”

Balıkçı hayretle sorar: “Niçin senyör?”

“Artan balıkları satar, daha çok kazanırsın.”

“Sonra senyör?”

“Zamanla kendine daha büyük bir tekne alırsın.”

“Sonra senyör?”

“Daha büyük tekneyle daha çok balık tutar, daha çok kazanırsın.”

“Sonra senyör?”

“Daha başka tekneler alır, bir filo kurarsın.”

“Sonra senyör?”

“Sonra balıkları işlemek için kendin konserve tesisleri kurarsın. Böylece kârın önemli bir kısmını başkalarına kaptırmamış olursun.”

“Sonra senyör?”

“Tabii, bütün bu işleri böyle küçük bir sahil kasabasında yürütemezsin. bu arada Los Angeles veya New York gibi büyük bir dünya kentine taşınmış olursun.”

“Sonra senyör?”

“Yeteri kadar büyüyünce halka açılır, hisse senetlerini satarsın. Büyük zengin olursun. Milyonlarca doların olur.”

“Sonra senyör?

“Bu kadar paran olduktan sonra çalışmana gerek kalmaz. Emekliye ayrılır, bir sahil kasabasında kafanı dinlersin. Sabah geç saatlere kadar uyursun. Biraz balık tutar, çocuklarla oynar, öğlenleri de şekerleme yaparsın. Akşamları ise amigolarınla bir şeyler içip gitar çalarsın.”

“Şu an bunları yapıyorum zaten senyör!”

Elbette söylediğimiz gibi her bireyin kendince bir mutluluk anlayışı olabilir.

Mutluluğu roman yazarlığına benzetirim. Üzerinde kalemi istediğin kadar oynatabildiğin,  bin bir söz söylenen ve üzerinde sıkça düşünülen kavramdır. Kimi bu kavramın belki sadece sözünü etmiş, kimi gerçekten en dibine kadar yaşamış, kimi ise nasıl yaşadığının farkında bile olmaksızın, mutluluğun yanı başından adeta sessizce geçmiş. Mutluluk üzerine yazı icra etmeye çalışanların aslında mutsuz oldukları da savunulan tezlerden biridir. Hani “Gülüşü güzel olanın acısı büyük olur” cümlelerini bu tezden esinlenip söylemiş olacaklar ki Onlar; mutluluğun tarifini yapmaya kalkıştıkları, mutluluk üzerine düşünce üretmeye çalıştıkları halde, belki de mutlu olmayı bir türlü beceremeyenlerdir.

Ez cümlelerim şudur; Köşemde ısrarla üzerinde durduğum mutluluk olgusunun özü, kişiden kişiye değişse de, etnik kökenden, yaşam tarzından, örf adetten, eğitimden, çevreden, karakterden gelen birçok etken var mutluluğu etkileyen. Bence ortak bir nokta vardır. Oda tamamı ile mutluluğu kalbi duygularla istemek gücü ve adanmışlık mutluluğun en etken anahtarıdır.