“İşte o zamanı tasavvur edin ki, BİR ZAMANLAR hani RABBİN MELEKLERE: ‘Muhakkak, şüphesiz ki, BEN, arzda / YERYÜZÜNDE emirlerimi tebliğ ve infâza memur, mutlaka BİR HALİFE / bir insan, bir âdem / bir ülkeyi yönetmek için, otorite sahibi tarafından kendine verilen yetkileri; asıl yetki / otorite sahibinin namına / onun yerine kullanan; Allah’ın kendisinde sınırsız bir düzeyde bulunan sıfatlarından sınırlı bir seviyede vererek; O’nun temsilcisi olan / kendisine gerçek Hakim olan Allah tarafından verilenler dışında hiçbir güce sahip olmayan şuur / bilinç sahibi birini YAPACAĞIM, yaratacağım’ DEMİŞTİ. Onlar da demişlerdi ki: ‘ORADA fesat çıkarıp / BOZGUNCULUK YAPAN ve KAN DÖKEN BİRİSİNİ Mİ HALİFE YAPACAKSIN, meydana getirecek ve tayin edeceksin? OYSA BİZ SENİ hamd ve sena ile / ÖVEREK TESBİH EDİYOR sübhanellahi ve bihamdihi diyerek yüceltmekte ve Seni ulu tutmaktayız. SENİ TAKDİS EDİYORUZ.’ DEDİLER. Bizler seni ayıplardan, eş koşmaktan, eksikliklerden tenzih edip dururken; arılığını söylemede, Seni kutlamada iken, bizler bu durumda iken mi insanı yaratacaksın? ‘Üstelik Biz Seni yerde hamdinle tespih ederek, kulluk yaparak, kudsiyetini her türlü eksiklikten berî oluşunu dillendirmiyor muyuz?’ Dediler. Allah buyurdu: ‘BEN SİZİN BİLMEDİKLERİNİZİ, bilemeyeceklerinizi her halde BİLİRİM. Ben sizin bilmediklerinizin âlimi / bilginiyim!’ DEDİ.”
Öz olarak: “Bir zamanlar Rabbin meleklere: ‘Ben yeryüzünde bir halife yapacağım,’ demişti.(Melekler): ‘Orada bozgunculuk yapan, kan döken birisini mi halife yapacaksın? Oysa biz seni överek tespih ediyor ve seni takdis ediyoruz,’ dediler. (Rabbin): ‘Ben sizin bilmediklerinizi bilirim,’ dedi.” (Prof. Dr. Süleyman Ateş, Bakara: 30)
X
“Cenabı Allah da ‘Yeryüzünde bir halife yapacağım deyince, KENDİLERİNİ BİR DANIŞMA MAKAMINDA gören melekler, bir taraftan bundaki şerefi takdir ettiler, diğer taraftan da yeryüzündeki bir yaratığa Allah tarafından böyle yüksek bir irade yetkisi verilmesinde bir şer ihtimalinden de korktular...Acaba bu selahiyeti (yetkiyi) alan güzel kullanabilecek mi? Acaba bunu asalet zannederek kendi çıkarına hükümler icrasına kalkışırsa, yeryüzüne fesat vermeyecek mi?..Bu şekilde maksatları hâşâ itiraz olmayıp hikmetini bir İSTİFSAR (açıklanmasını istemek) olduğunu bildirdiler. Bununla beraber hilafete, zımnen (üstü kapalı olarak) bir istek de ortaya attılar...
“Görülüyor ki, Cenabı Allah Âdem’i halife olmak üzere yaratmış ve durumu meleklerine İSTİŞARE EDER GİBİ kısaca tebliğ etmiş ve mâlûm cevap üzerine onu isimleri öğretmekle terbiye etmiş ve sonra melekler ile beraber imtihandan geçirip, meleklere güçsüzlüklerini açıklatmış ve ona bilfiil ehliyetini ispat ettirmiş.” (Elmalılı M. Hamdi Yazır)
X
“Daha insan yok iken, ölü hükmünde bir hiç iken Allah, meleklere ‘yeryüzünde bir halife var edeceğini’ bildiriyor. (Sanki onların nabzını yokluyor.)
“Melekler akıl ve bilgi sahibidirler. Yüksek düzeyde bilinç taşırlar. İtaat ederler ve varlık âleminin yönetiminde ve düzenin sürdürülmesinde görev almaktadırlar. Ancak aksi seçeneklerde bulunacak, emirlere karşı çıkacak iradeden yoksundurlar. (Böyle oldukları halde onlara danışırcasına bir üslûp takınılması düşündürücüdür.)
“Sanki melekler, ima yoluyla ‘Biz dururken niye Âdem diye birini yaratıyorsun, bizden üstün biri olmayacak ki’ demeye çalışıyor...
“Yüce Allah yapmakta olduğunu MELEKLERE HABER VERMEKTEDİR. Bu sayede melekler, insandan, başka bir deyişle yeni bir türden haberdar edilmiş oluyorlar...
“Melekler insanın makam ve görevine göz dikmiş değildirler. İnsanın yaratılış hikmetini öğrenmek istemektedirler. Cenabı hak da meraklarını gidermek, belki ilave sorularına açıklayıcı cevaplar vermektedir. (Dikkat edersek, Allah meleklere, SORMAK CESARETİNİ VERİYOR. Âdeta bunu onlardan istiyor.)
“Bu da gösteriyor ki, kişi hangi makamda olursa olsun, sorulan suallere cevap vermek, bazı konularda açıklamalar yapmak durumundadır. Yüce Allah, meleklerin sorularına açıklama getirdiğine göre; soranların susturulması, konu otoritesi tarafından bilgilendirilmekten yoksun bırakılması meşru değildir. Soru sorma ve olup bitenler konusunda bilgi alma da bir haktır.” (Ali Bulaç)
“Allah’ın, yeryüzünde bir halife kılacağını meleklere açmasındaki hikmet, insana ve meleklere MÜŞAVERE (DANIŞMA) yolunu öğretmek(tir).
“(Nitekim meleklerin sorusu) bir itiraz değil, hüküm ve icraatın hikmetini öğrenme maksadına yöneliktir. Bu soru münasebetiyle vurgulamak gerekir ki, Allahın her emrine derhal ve şartsız itaat eden melekler, Cenabı Allah’a icraatının hikmetini öğrenme adına O’na sormaktan geri durmamış, Cenabı Allah da, sorularından dolayı onları azarlamamış, sorularına en müşahhas (somut) ve objektif delillerle cevap lütfunda bulunmuştur.” (A. Ü.)
X
Allah; hiçbir şekilde, hiçbir kimseye, hiçbir hususta sorma, fikrini alma gibi ihtiyaçlardan uzaktır. Böyleyken meleklere DANIŞIRCASINA SESLENMESİ; bizlere istişare, müşavere, şura ve meşveretin kısaca DANIŞMANIN; ne kadar hayatî, mühim ve önemli temel bir husus olduğunu göstermek içindir.