MELEKLER ÖLMESİN!

Abone Ol

Bilindiği üzere, Adem (A.S.)’dan ve Havva annemizden çoğalan insanlar, üzerinde yaşamış olduğumuz yeryüzünde çeşitli renk ve dilde küçüklü büyüklü topluluklar oluşturmuşlardır. Küçükten büyüğe, kabileden milletlere varıncaya kadar farklılık gösteren bu oluşumun, temel sebebinin kitlelerin birbirini tanıyıp, anlaşmak, birleşmek ve kaynaşmak olduğu anlaşılmaktadır. Yani soy-sopla, kavimle, milletle iftihar etmek, övünmek yerine, birleşip, kaynaşıp bütünleşmek tercih edilmiş ve öngörülmüştür. Günümüz dünyasında, hâlâ “kadınlar, erkeklere eşit değildir” tezini savunmak, “erkek her bakımdan üstündür” iddiasında bulunmak, milyonlarca hanım efendiyi gücendirmek, küstürmek, ümitsizliğe düşürmekten başka bir şey değildir.
Çünkü hanımlar, Hz. Muhammed(S.A.S.) ile İslâm ile yüce Kur’ân ile insanlığı yakalamışlar, diri diri gömülmekten kurtulup, Cuma namazlarında peygamber hutbe okurken, Halife Ömer, hutbe okurken, soru sorma yüceliğine, büyüklüğüne erişmişlerdir. Geriye dönüp baktığımızda tabii ki, Emevi yöneticileri, kadınların bu kutsal haklarını ellerinden almışlar, camiden, mescit’ten uzaklaştırmışlar, soru sorma, sorgulama hallerinden men etmişlerdir. Oysa bütün bu olumsuzluklar geri de kalmış olmalı değil miydi?
İnsanlık, kadına yönelik davranış geçmişinde hiç de temiz sayfalara sahip değildir. Özellikle cahiliye devri döneminde kız çocukların öldürülmesi ahlaksızlığı ve zulmü karşısında Yüce Allah, insanların cinayetini belirleme yetkisinin kendisinde bulunduğunu beyan etmektedir. Başka bir yerde de tüm mülkün sahibinin kendisi olduğunu, dilediğini yaratabileceğini ifadeden sonra sözü cinsiyete getirmektedir. Cinsiyetin ilki burada “ kadın” olarak belirlenmiştir. Dişilik de erkeklik de Yüce Allah’ın birer lütfudur; biri diğerine göre üstünlük ifade etmez; aksi takdirde haksızlık edilmiş olur. Demek ki insan, kendi cinsiyetini belirleme hakkına sahip olmadığı için cinsler de hukuken birbirlerine üstün değil, ailede veya sosyal hayatta birbirlerinin tamamlayıcılarıdır.
Yani, bir kız çocuğu annesinden kız olarak doğmuşsa günah mı işlemiştir, doğduğuna pişman mı olmuştur? Doğuran annede, hamlini dünyaya getirirken, hani bir söz vardır “ armut dersem çık, elma dersem çıkma” deyişinde olduğu gibi, kızın doğumunu ilahi yasalara rağmen durdurabilir miydi? Evet, cahil düşüncelere meydan vermeyelim. Allah'ın bütün kulları arasında her hangi bir cins ayırımına gitmeden, hele günümüz dünyasında olduğu gibi, sokaklarda kadın-erkek kavgalarının diz boyu olduğu gibi, bu tür yersiz, mesnetsiz, dayanaksız, Kur’ân ve sünnet dışı şeylere önem vermeyelim. Bu milletin hanımları olsun, beyleri olsun, tamamı Allah’ın birer kullarıdırlar. Onurlu, izzetli, şerefli bir şekilde yaşamaya, Allah’a kul olmaya teşvik edilmelidir. Elbette, bu konuda din bilginlerine büyük görevler düşmektedir. Doğruyu, hakikati, Kur’ân’ın emirlerini dobra dobra okuyan, haykıran din bilginlerine!.. Bu şefkatsiz ortamda çocuklar mağdur, mazlum durumunda olup, cahil insanların saldırısına ve tecavüzlerine uğramakta, onların ihtiraslarının, hırslarının, hiddetlerinin, şiddetlerinin kurbanı olmaktadırlar. Daha çok erkekler eşlerini öldürüp, hapishaneye doğru yol alırken, anneler ya sakat kalmakta yahut da kara toprağın bağrına serilmektedirler. Niçin ve neden? Bu kötü gidişata nasıl dur diyeceğiz!
Ancak; bu kötü gidişatı dur demek için din eğitimine hızla eğilip birbirimizi merhametle şefkatle ve adaletle sevecek bir eğitim alarak günahı sevabı; iyiyi kötüyü öğrenmemizle olacaktır diyorum. Ve ekliyorum; erkek-kadın, aydın, okumuş, bilgin, bilge ve bilgili insanlar aydınlatma görevlerinde gönüllü olarak üstlenirlerse bu olaylar biraz daha durulup, azalacaktır diye ümit ediyorum. Kısacası; kadın ve çocuklara yapılan vahşi hareketleri lanetleyerek; yeter artık “melekler ölmesin” diyorum!