Öncelikle Kendinizden bahseder misiniz? 

Aslen Malatyalıyım. Ama 1976 yılında babamın işi orda olduğundan, Diyarbakır doğumluyum. İlk ve orta öğrenimimi Diyarbakır’da tamamladım. Babamın vefatıyla memleketimiz olan Malatya’ya döndük. Liseyi Malatya’da tamamladım. Güzel sanatlar okumayı istediğimden, 1996 yılında Gazi Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim - İş öğretmenliği bölümünü kazandım ve 2000 yılında mezun oldum. Asıl ana sanat dalım Heykel Bölümü olsa da okuduğum fakülte birçok plastik sanat dalları hakkında bilgilenmemi ve eğitilmemi sağladı. Sanat serüvenim de böyle başladı. Hala ortaokulda öğretmen olarak çalışmaktayım.

Neden Resim?   

Aslında yedinizde neyseniz yetmişinizde de o oluyorsunuz. Resim benim için doğuştan getirdiğim ikinci bir dildi. Bu sanatla uğraşmayı hayata geliş sebebim gibi hissediyorum çoğu zaman. Ne bulursam, basit bir düzlem olması bile yetiyor, farkında olmadan üstüne bir şeyler çiziverirdim. Her insanın bu hayata boşuna gelmediğini düşünenlerdenim. Hayata geliş sebebini bulan her insan mutludur. Ben de resim yaparken çok mutluyum.

Sizce iyi bir sanatçının özellikleri nelerdir siz iyi sanatçıyı nasıl tarif edersiniz ? 

Benim için iyi sanatçı yapıtlarında özgünlük yaratabilendir. Yaşadığı toplumun gerçeklerinden uzak kalmadan anlayabilen ve yapıtlarında anlamlandırabilen kişidir. İleri görüşlü bir yorumcudur sanatçı. 

Bugüne kadar pek çok çalışmanız var ama bize şu anki çalışmalarınızdan bahseder misiniz ? 

Şu sıralar Kapılar üzerine çalışıyorum. Çocukluğumdan beri eski kapılar hep ilgimi çekmiştir. Çok araştırdım, okudum, gezdim, fotoğrafladım bu konuyu. Herhalde yeterli bir olgunluğa geldi ki sanat yapıtlarına dönüşmeye başladı bu birikim. Kapılar aslında hayatımızda o kadar çok yer kaplıyor ki fark etmediğimiz bir detay. Sanki bir kapıdan geçerek hayata geliyoruz ve bir kapıyı kapatmak üzere yol alıyoruz. Bu iki kapı arasında kendimizi gerçekleştirirken de yine kapılarla karşılaşıyoruz. Baba kapısı mesela; Ahaşap, kat kat boyalı, bir fiskeyle yıkılacakmış gibi ama kilidi üstünde, sırtınızı yasladığınız, sımsıcacık ve güven duyduğunuz kapıdır. Sonra el kapısı, iş kapısı, dost kapısı hatta hatta komşu kapısı vardır hayatımızda. Eski kapılarda beni çeken şeylerden biri de kat kat boyanmışlıkların ortaya çıkmış halleri. Tıpkı biz insanlara benzetiyorum bu durumu. Hayat insanı yoğururken boya paletiymişiz gibi bizi kat kat renklendirmesiyle benzeştiriyorum. 

Kapılar Üzerine Bir Sergi Çalışmanız olacak mı ?

Evet, bir sergi açmayı planlıyorum. İlk kişisel sergim kapılarla ilgili olmasını istiyorum. Ne zaman olur, nerde olur şu an için bilmiyorum. Şu an tek istediğim, içimdekileri duygularımı tuvale yansıtabilmeyi başarmak. Eski kapıları anlattığım bir sürü eskiz birikmişti ve şimdilik esere yansıyan dört eserim var. Yaklaşık otuza yakın resim de kafamda hazır bitmiş durumda. Bitince bir sergiyle taçlandırmak istiyorum tabiiki.   

Kapılar gerçekten de üzerinde düşündüren özgün bir proje 

Aslında hepimizin kapıları aynı olmaya başladı ama eski kapılar öyle değil. Her evin kendine özgü bir  kapısı vardı. Hatta çok eskiden Osmanlı döneminde mimari yapılara baktığımızda komşular arasında birbirlerine geçiş kapıları bile yaptıklarını görüyoruz. Hatta ne kadar komşuna güveniyorsan o kapıyı o kadar büyük yapıyormuşsun. Mesela bu çok ilginç bir hikaye, okuduğumda çok hoşuma gitmiş ve çok etkilenmiştim. Komşuluk ilişkilerini bile anlatan bir komşu kapısı olması ne kadar da hoş bir detay. Ben de eserlerimde bu hoş detayları bir nevi hatırlatmaya çalışıyorum.

Dijitalleşme hayatın her alanını etkiliyor sanata ve sizlere etkisini nasıl buna dair neler söylersiniz ? 

Dijital dünya hepimize gösteriyor ki aslında oturduğumuz yerden dünya ayaklarımızın altında. Sanata da bu durum yansıdı elbette. Özellikle bu pandemi günlerinde oturduğumuz yerden, dünyanın bir ucundaki müzeleri ve  sanat etkinliklerini sanal ortamda rahatlıkla gezebilir olduk. Teknolojinin her nevi sanatı ulaşılabilir kılması çok eğlenceli ve kültürel gelişim anlamında da çok güzel bir gelişme. Dünyadaki sanatçılarla bir araya geliyorsunuz, etkileşiminiz çok daha hızlı olabiliyor, sesinizi çok daha rahat ve daha geniş kitlelere duyurabiliyorsunuz. Sanat ve Teknoloji birbirleriyle sürekli etkileşim halinde. Yeni bir teknolojik ürünü sanatla şekillendiriyor ya da yeni bir sanat ürününü teknolojiyle kitlelere ulaştırabiliyorsunuz. Çok yakın bir zamanda oğlum Rüzgar Kanat, bir çok dünya ülkesi çocuklarının da eşlik ettiği bir resim yarışmasına katıldı. Sadece elektronik ortamda o yarışmaya katılarak  uluslar arası  bir ödülü oldu. Teknolojiyle özellikle sosyal medyayla sergilerden, yarışmalardan, tüm sanat aktivitelerinden haberdar olabilmek büyük bir lüks ve bu lüks hemen elimizin altında. Yine geçenlerde Japonya’dan bir sanat galerisi eser topluyorlarmış. Sosyal medya hesabımdan bana ulaşıp eserlerimi incelemişler. Beğenilerini dile getirdikleri bir mesaj aldım. Beni çok mutlu etti bu durum. Eskiden olsa,onlar beni nerden bilecek ben onları nerden bileceğim. Teknoloji sayesinde Malatya’dan  Japonya’ya sessinizi duyurmak çok güzel. 

İşin eğitimi ile de uzun zamandır ilgilenen bir sanatçı olarak resme yeni başlayacaklara neler önerirsiniz ? 

Hepimiz biliyoruz ki sevgi bir emek ve neyi seviyorsanız emek gösterdiğinizde, bu çaba misliyle mutluluk olarak geri dönüyor kişiye. Öncelikle sevdikleri ilgi duydukları her şeye emek vermekten vazgeçmemelerini diliyorum. Ben yetenekli olduğum halde gece gündüz, uyumadan, sürekli çizdiğimi, boyadığımı biliyorum. Başarmam lazım diyordum. Belki bir sandalyeyi bin kez çizdiğim olmuştur. En iyisini yakalayabilmek adına, ifade biçiminizi güçlendirmek adına durmaksızın çizim yapın ve gözlemleyin. Hayal dünyanızın genişlemesini de istiyorsanız tabiki okumak ama her alanda okumak gerek. Çünkü gerçekten imgesel dünyamızı en çok geliştiren şeylerden biri kitap okumaktır. Doğayı bol bol gözlemlemelerini öneriyorum. Çoğu zaman resim sizinle konuşur. Sanatçısı ve yapıt birbiriyle konuşurken bazen öyle bir noktaya geliniyor ki, resim sakın bana bir fırça darbesi daha vurma yoksa beni bozarsın ya da daha bitmedim nereye gidiyorsun gibi. İşte bu konuşmayı anlayabilmek iyi bir gözlem kabiliyetiyle oluyor. Çok insan tanıyın, çok gezin. Şimdi pandemi dönemindeyiz çok gezemiyorsanız da internet dünyasında çok insanla, çok sanatçıyla tanışın. Bu farkında olmadan biriktirmenizi ve bu birikimleriniz de size eser doğuruyor. Oturduğunuz yerden esin gelmiyor. Sizi bir iteleyenin muhakkak olması gerekiyor. Dünya’ya açılan penceremizi ne kadar geniş tutarsak eser vermekte de o kadar güçlük yaşamayız. Bunları belirli bir disiplin altında da yaparsanız yapıtınız anlaşılıyor ve o disiplin size kendinizi doğru ifade etmenizi sağlıyor.

Resim ve sanat dünyasında bir şeyleri değiştirme şansınız olsa neleri değiştirirdiniz?

Resim dünyasında aslında değiştirmeyi istediğim hiç bir şey yok. Çünkü resim resimdir, duyguların, duyumsamaların bir biçime bürünmesidir. Ama bir sanat dalı olarak resmi ele aldığımda daha çok resim sanatının dilini anlayabilen nesillerin yetiştirilmesini arzu ederdim. Ülkedeki tüm şehirlerde sanatı olayını yarattığın zaman sokakta, hemen oracıkta sergilenebilmesini isterdim. Böylece sergiler dört duvardan kurtulup, daha halkla açık olurdu. Bu isteğim elbette ki büyük şehirlerde ya da sahil kasabalarında artık sık karşılaşılan bir durum. Fakat benim altını çizmek istediğim bunu bütün şehirlerde yaşayabilmek. Yani sanatı ve sanatçıyı daha ulaşılabilir kılmak isterdim.

Yaptığınız iş için kurs eğitimi şart mı  ya da bu işi iyi yapabilmek için sizce nasıl bir eğitim almak gereklidir ?

Sanatçı doğuştan yapamadan duramadığı şeyi yapıyor zaten. Fakat sanatın her dalı gibi resim sanatı da debi derya. Bu deryada ne kadar eğitimle paralel yol alırsanız o kadar iyi yüzücü oluyorsunuz. Yani resimin inceliklerine, tonlarına, etkilerine vb. kısacası duygularınızı aktarış şeklinize bir nizam, kendinizi daha güçlü ifade edebilme yetisi kazanıyorsunuz. Üniversitelerimizin Güzel Sanatlar fakülteleri bu anlamda çok iyi eğitimler veriyor. Çok değerli hocalar var ki kendi mezun olduğum Gazi Üniversitesi Güzel Sanatlar Eğitim Fakültesindeki tüm hocalarıma hayatıma ve sanatıma kattıklarından her zaman teşekkürü bir borç bilmişimdir.

Resmin stresli yanları da olduğu ifade ediliyor. Sizce böyle mi ? stresli yanları neler ?

Doğadaki hiçbir varoluş yoktur ki sancılı olmasın. Hakikaten bir bebeğin dünyaya gelişi gibi acılı, sancılı ve streslidir. Fakat bir anne bebeğini kucağına aldığı zaman nasıl eşsiz bir mutluluğa sahip oluyorsa ortaya çıkardığınız ürün de tıpkı aynı hazzı veriyor. Her sanat yapıtına o benim bebeğim ‘’ticari olmadığı sürece’’, denmesinin sebebi de budur. Ben nihai sonuç odaklı bir sanatçıyım. Ortaya çıkan ürünün mutluluğunu hissedince stresi, sıkıntısı işin açıkçası umurumda olmuyor. Aldığım haz için her nevi zorluğa değer çünkü. 

Pandemi döneminde siz neler öneriyorsunuz ? 

Şimdilik öğretmenlik mesleğimden dolayı öğrencilerime kanalize oldum ve video çekimleri yaptım. Bu dönemde öğrencilerime bu şekilde ulaşmaya çalıştım. Ben teknoloji ve tasarım dersi öğretmeniyim, resim öğretmenliği yapmıyorum. Bu derste birlikte buluş yapıyoruz ve bu buluşlara tasarımlar yapıyoruz. Evde bulabilecekleri atık malzemelerden işler yaptırmaya çalıştım onlara. Çok güzel ve çok eğlenceliydi. Şimdilik öğrencilerime bu alanda ulaşıyorum. Sosyal medyada bu gibi hobi zamanlarını değerlendirebileceğimiz çok örnek var ve sonuçlar çok güzel oluyor. Bunu önerebilirim. Herkes evde sanat yapacak diye bir şey yok elbetteki ama spor önemli. Evde spor yapabiliriz hem de ekipmansız ve çok iyi ios ya da android programlar da var cep telefonlarımıza, tabletlerimize indirebildiğimiz. Farkında olmadan kendi iç dünyamıza yöneldik bu dönemde. Ve ben inanıyorum ki bu yöneliş çok güzel meyveler verecektir. Sosyal medyada çok karşılaşıyoruz artık, resme yeni başladım altmışımdan sonra tual aldım elime diyenler var. Onların gelişimini izliyorum ve sevindirici buluyorum bu durumu.

Hocam son olarak neler söylersiniz sanata ve resme dair ?

Sanat çok güzel bir şey. Neden güzel, çünkü daracık bir dünyamız var. Ve biz bu darlığı dilersek sanatla akıl almaz boyutlarda genişletebiliyoruz. Sanatın çıkış noktası bile bu aslında. İlk insanların yapacak hiçbir şeyleri yoktu. Duvarları boyadılar, mutluluklarını yansıttılar, üzüntülerini yansıttılar ve başa çıkamadıklarını resmettiler. Resim sanatı da böyle gelişti ve gelişmeye değişmeye devam ediyor. İnsanoğlunun her istediğine kabiliyeti olduğunu düşünüyorum. Danstan mı anlamıyorsun?  Birazcık ilgilen, araştır bakalım aslında bir dansçı oluveriyorsun, hiç olmazsa dansı izlemekten zevk almayı öğreniyorsun. İnsanın kendi özüne dönebilmesidir sanat. Bu yüzden herkes sanatın eteğinin bir ucundan yakalamalı. Çünkü mutluluğun inanın formüllerinden biri de bu. Ve bu fikirlerimi insanlara ulaştırabilmemde vesile olduğunuz ve bu harika sohbet için sizlere çok teşekkür ediyorum.

Röportaj ve fotoğraflar : Cengizhan KAYA