Bugün makalemde, son zamanlarda kadın cinayetlerini hızla arttırdığı düşündüğüm beynimi yakan ve nasıl bu yayına koyulabilir, paylaşılabilir dediğim sosyal medya paylaşımları ve diziler var. Medya, toplumdaki şiddet ve cinsiyetçilik eğilimini çok izlenme, para kazanma amacıyla tetiklemek yerine dizginleyebilmek adına da içerik üretebilir. Dizileri yapanların sorumluluğu burada başlıyor. Bireyden başlayarak aile, mahalle, okul, işyeri ve gündelik yaşamın hemen her yerine, her kesimine sirayet etmiş görünen şiddet ve cinsiyetçi toplumsal değerlerin yeniden üretildiği alanlardan biri de kuşkusuz medya. Özellikle izleyicinin yoğun olarak özdeşlik kurduğu yerli dizilerin kahramanları, farkındalık yaratılmasında rol üstlenebilirler. Ama ne mümkün!

Son bildiğim mailimize düşen kadın cinayeti; Yer Adana/Kozan cinayete kurban giden 19 yaşında körpecik bir genç kızımız. Haber Aynen şu; Adana’nın Kozan ilçesinde yaşanan tartışma ardından evi terk eden Melike Demirci, Sezer Çelik tarafından bıçaklanarak öldürüldü. Remzi Demirci, katil zanlısının kızına baskı ve şiddet uyguladığını, kızı ayrılmak istediğinde ise 'keserim' diye tehdit ettiğini söyledi. Kızının cenazesi almak için Adli Tıp Kurumu'na gelen Remzi Demirci, Sezer Çelik'in kızını defalarca tehdit ettiğini belirterek şöyle konuştu: "Kendi çalışmıyor, kızım ise bir butikte işe girmiş, evinin geçimini sağlamaya çalışıyordu. Kızım dayak yiyor sesini çıkartmıyordu. Kızımı aşırı derece kıskanıyordu. Kızıma 'oraya gitme, buraya gitme' diyerek baskı yapıyor. Öldürmesinin sebebi 'benim dediklerimi yapacaksın, benden ayrılırsan çocuğu keserim' demiş. Bunu kimse bir insana yapmaz. Kızım boşanmak istediğinde de 'keserim' diye tehdit etmiş. 3 yaşında bir çocukları var. Baktık olmayacak, kızımı evime getirdim. Bu kez eve gelip, kızımı kandırıp dışarı çıkarttı, orada söylediğini yaptı. Bu bitmez tükenmez kanser gibi bir şey. Millet, namus anlayışını kendi uyduruyor." İşte en can alıcı nokta buydu!

Hem dünyada hem de Türkiye’de her yıl binlerce kadın yaşamını yitiriyor. Şu satırları yazarken bile kimi kocasından, ailesinden, sevgilisinden ya şiddet görüyor ya da öldürülüyor. Özellikle son yıllarda artış gösteren şiddet ve taciz olayları sosyal medyanın da etkisiyle geniş kitlelere yayılıyor. Sosyal medya ile birlikte şiddet ve taciz olaylarında gereken cezaların verilmesi için kamuoyu oluşturulmaya çalışılıyor. Hukukun yetersiz görüldüğü durumlarda, öldürülen ya da tecavüze uğrayan kadınlar için protestolar düzenleniyor, yürüyüşler yapılıyor. Ancak maalesef kadın cinayetleri hala devam ediyor. Münevver Karabulut, Özgecan Arslan, Ayşe Paşalı, Şule Çet, Leyla Aldemir, Hatice Kavak ve niceleri… Türkiye’de bu yılın başından beri 241 kadın öldürüldü. Benim fark ettiğimi siz de fark ettiniz mi? Dizi sektörü belki de kadınların en çok istihdam edildiği alanlardan biri. Üstelik en üst pozisyonlarda. Senaryo yazarlarının büyük bir çoğunluğu kadın. Kanallarda ve yapım şirketlerinde dizi projelerini seçen, sipariş eden, belirleyen drama müdürlerinin neredeyse tamamı kadın. Yönetmenlerin önemli bir kısmı, yardımcı yönetmenlerin çoğu da aynı şekilde. Oyuncu kadrolarında da kadınlar en az erkekler kadar var. Diziler seçilirken ağırlıklı olarak kadın izleyicilerin beğenileri hedefleniyor. En çok reyting alan diziler kadınların tercih ettiği diziler çünkü. Şimdi resim böyleyken, dizilerin kadına şiddet ve kadın cinayetlerini teşvik etmesi, körüklemesi biraz tuhaf görünüyor değil mi?

Resmi araştırmalarla hazırlanan rapora göre, Türkiye'de son 3 yılda 932 kadın cinayete kurban gitti. En çok cinayet İstanbul, Ankara ve İzmir'de işlenirken, faillerin ve maktullerin yüzde 46'sının ilkokul mezunu olduğu belirlendi. Kadın cinayetlerinin yarısından fazlası ateşli silahlarla gerçekleşti. Bu silahların yüzde 83'ünün ruhsatsız olduğu belirlendi. Bireysel silahlanmayı defalarca makaleme taşımıştım. Bu hususla ilgili ülkemde büyük bir yasa boşluğu var. Bu rakamı yüzde 31,9 ile kesici ve delici aletler takip etti. Kadın cinayetlerinin 72,8'i konut ve metruk binalarda, yüzde 15'i ise sokak ortasında işlendi. Cinayete kurban giden kadınların yaş ortalamaları ise her yaşta kadının hedef alındığını ortaya koydu. Rapordaki verilere göre, cinayete kurban giden her dört kadından biri 26-35 yaş aralığındayken, son 3 yıldaki cinayetlerde en yaşlı kurban 88, en genci ise henüz bir yaşına bile basmamış bir bebek oldu. TV ler de yayınlanan dizilerin cinayetleri arttırdığında araştırmalar arasında büyük bir oranı kapsıyor. Her tuşa vurduğum makalemde inanın bir suçlu arıyorum. Çözüm için kime yürüyeceğimizi bulmaya çalışıyorum. Ve emin bir hissiyatla sosyal medya, TV medyası, diziler kadına şiddet ve cinayetleri arttırıyor. TV ler de izlediğiniz “gerçek âşık, ölümüne sevdalı, adam gibi adam” deyip sevdiğimiz erkekler dizilerde başka erkeklere, hayatta ise kadına karşı bir gün mutlaka şiddete başvuruyor. Aslında gelecek felaketin işaretlerini baştan veriyor da görmek işimize gelmiyor.

Medyada sistematik şekilde üretilen geleneksel toplumsal değerler ve özellikle öne çıkan cinsiyetçi vurgular artarak devam ediyor. Medya çalışmalarındaki eleştirel yaklaşımlar ve özellikle kadın çalışmaları, kadın ve erkek bireyler için geleneksel değerlerin medyada nasıl yeniden üretildiğine dikkat çekerken, medya içeriklerinin ideolojik olanı nasıl gizlediği ve ataerkilliği nasıl normalleştirdiğini de göstermeye çalışıyor. Toplumda bu bağlamda yaratılabilecek her farkındalık önemlidir. Özellikle yerli dizilerin kahramanları; izleyicinin yoğun olarak kahramanlarla özdeşlik kurduğu düşünüldüğünde, bu farkındalığın yaratılmasında önemli bir rol üstlenebilirler. Bunu yapabilmek çok mu zor?