Bir devlet sadece kara parçasından oluşmaz. Devletler toprakları yanında hava ve deniz yetki alanlarından(Mavi Vatan) meydana gelmektedir!

Devletlerin bu bağlamda kara sınırları gibi hava ve deniz sınırlarını da koruyarak güvenliğini sağlama sorumluluğu bulunmaktadır. 

Doğu Akdeniz’de 2003’den buyana Rum yönetiminin Ada’nın tümüne ait deniz yetki alanlarını tek yanlı sözde Münhasır Ekonomik Bölgeler ilan etmek suretiyle gasp edebilme girişimleri söz konusudur! 

Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanı meselesinin özü; Rumlar nasıl 1963’de silah zoru ile Kıbrıs Cumhuriyeti’ni gasp ederek üniter Rum devletine dönüştürmüşlerse, günümüzde de Ada’nın etrafındaki tüm deniz yetki alanlarını(MEB) aynı şekilde gasp ederek bu duruma meşruiyet kazandırabilme konusudur!

Rum yönetiminin Ada’nın ‘tek sahibi’ kendileri gibi davranarak Kıbrıs Türklerine ait hakları gasp etmeye kalkışması asla kabul edilemez! Türk tarafı ilk günden buyana haklarının gasp edilmesine asla müsaade etmeyeceğini her fırsatta tüm muhataplarına açık bir şekilde ortaya koymuş ve koymaya da devam etmektedir!

Rum yönetiminin Ada’nın ‘mal sahibi’ gibi davranarak parsellemeye kalkıştığı sözde blokların 1, 4, 5, 6 ve 7 numaralı kısımları Türkiye’nin Kıta Sahanlığı ile ve ayrıca 1, 2, 3, 8, 9, 12 ve 13 numaralı kısımları ise KKTC’nin deniz sınır alanları ile örtüşmektedir. 

Yaşanan gelişmeler çerçevesinde KKTC kendi hükümranlık haklarını kullanarak 2011 yılında Türkiye’nin ulusal kuruluşu olan Türkiye Petrol Anonim Ortaklığı'na A,B,C,D,E,F,G diye 7 tane alan tanımlayarak ruhsat vermiştir.

Rum yönetiminin tek yanlı olarak Ada'nın bütününe ait tüm doğal kaynakları üzerinde söz söyleme ve çeşitli girişimlerde bulunarak anlaşmalar imzalamaya hakkı yoktur. 

Rum yönetiminin tek yanlı olarak sözde ilan ettiği MEB’ler konusunda açtığı ihalelere giren, araştırma ve sondaj çalışması yapan tüm şirketler de en az Rumlar kadar Kıbrıs Türklerine ait hakların gasp edilme girişimlerinde sorumluluk sahibidirler!

Türkiye bugüne kadar iyi niyet göstergesi olarak Kıbrıs sorununa çözüm bulunabilmesi amacıyla sürdürülmekte olan görüşme sürecinin zarar görmemesi için Doğu Akdeniz’de sağduyulu şekilde davranarak Münhasır Ekonomik Bölgesini ilan etmemiş! Yaşanan gelişmeler karşısında sağduyulu duruşunu muhafaza etmiş! Buna karşın uluslararası alanda resmi olarak gerekli tüm yasal girişimlerde bulunarak bunların kayda geçirilmesini sağlamıştır!

Kıbrıs Müzakere sürecinin Crans Montana’da Rum yönetiminin katı ve uzlaşmaz yaklaşımları nedeniyle çökerek ortadan kalkmasının ardından Türk tarafı Doğu Akdeniz genelindeki sağduyulu tutumunu durağan şekilden aktif şekilde hareket eden bir duruma dönüştürerek hak ve hukukunu aramaya başlamıştır. 

Bu bağlamda Türkiye Doğu Akdeniz’de hem kendi deniz yetki alanlarından kaynaklanan hem de KKTC’nin Türkiye Petrollerine tanımlayarak verdiği ruhsatlardan kaynaklanan hak ve hukukunu aktif bir biçimde aramaktadır. 

Araştırma ve sondaj gemilerimiz bir süreden bu yana Türk Donanması’nın eşliğinde Baf açıklarını da içerisine alacak şekilde Ada’nın dört bir yanında çalışmalarını aktif bir biçimde sürdürmektedir!

Rum Yönetimi’nin Ada’nın tek sahibi kendileriymiş gibi sözde ilan etiği Münhasır Ekonomik Bölgeleri’nin Türkiye’nin Kıta Sahanlığı ve KKTC’nin MEB’nin içerisine giren kısımları üzerinde uluslararası hiçbir yetkisinin olmadığı Türk Donanması’nın Doğu Akdeniz’deki varlığını ortaya koyması neticesinde açıkça görülmüş oldu!

Türk Silahlı Kuvvetleri önümüzdeki günlerde tarihinin en büyük deniz tatbikatı olarak nitelendirilen kara, hava ve denizde önemli bir tatbikat yapmaya hazırlanıyor. Karadeniz, Ege ve Doğu Akdeniz’de eş zamanlı olarak yapılacak tatbikatın adı Mavi Vatan!

Türk tarafı yıllarca hem Kıbrıs konusunda, hem de Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanları konusunda sağduyulu şekilde davrandı. Yeri geldi pasif olmakla, yeri geldi hak ve hukukunu yeterince savunmadığı suçlamalarına maruz kaldı!

Türk tarafı Crans Montana’da müzakere sürecinin çökerek ortadan kalkmasının ardından hem Kıbrıs konusunda, hem de Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanları konusunda artık daha aktif ve farklı bir tarzda hareket etmeye başladı. Bundan sonra eğer yeniden bir müzakere süreci başlayacaksa tüm alternatifleri içerecek şekilde olmalı, ucu açık olmamalı, bir takvime dayalı olmalı, olumsuz şekilde sonuçlanacak olması halinde ise Kıbrıs Türklerinin durumunun ne olacağı en başından belirlenmelidir!

Sonuç olarak; KKTC ve Mavi Vatan’ın sahipsiz olduğunu sananlar yanıldılar. Ne KKTC, ne de Mavi Vatan sahipsiz değildir!