Yeni bir kitap okudum. Yepyeni bir kitap… Yeni derken yanlış anlaşılmasın, yeni basılmış falan değil, ilk basım tarihi üzerinden tam 5 yıl geçmiş. Yeni diyorum çünkü kadim bir gerçeği, sadece okuyucunun zihnine değil, kalbine de yerleştirmek maksadı olan hitabıyla yeni bir kitap. 

Kitabı iki iş gününde okudum. Mesai saatleri dışında bulduğum vakitler de elimden bırakamadan okudum. Özellikle bitirdim demiyorum, eserin mesajına, bitti kelimesinin bir saygısızlık olduğunu düşünüyorum.

 Edebi türler içerisinde, esere bir tanımla çerçeve çizmek zor. Yazar, kendisi de ifade etmiş: “Bu eser bir roman değil bir deneme değil” bir tanımlama yapılmak istenirse, belki bir inceleme eseri olarak kabul edilebilinir. 

Konusunun kapsamına; dünyanın bugününü alan, merkezine; ‘modern insanı’ alan, anlatımı; sığ, herkese hitap eden, anlamı; derin, hayatın anlamını vermek isteyen çok değerli bir inceleme eseri olmuş. Konusuna duyduğum ilgiden olsa gerek akıcılık, sürükleyicilik hiç aramadım. Sizi yaralarınızdan, sancılarınızdan, içinize attıklarınızdan tutup yakalayan bir eserin, içinde kendinizi bulduğunuz bir eserin, akıcılığını düşünür müsünüz bilmem. Ben hiç düşünmem. 

Kitabın Kapak resmi ve ismi; “Matrix’ten Çıkış”, bende kitabın konusunun dışında, farklı çağrışımların oluşmasına sebep oldu. Hiç okumadan belki 5 dakika kitabın kapağını inceledim. Bir zamanlar stratejik-kurguları konu alan, “Metal Fırtına” serisini anımsadım. Arka planda metalik yeşil renginin kullanılması, üzerinde karışık biçimde bulunan kodların, fonun arkasında saklı bulunuyormuş algısı uyandıran bir figür olarak seçilmesi ve bir kahramanın varlığını hissettiren kartal resmi, tüm bunlar zihnimde bir stratejik-kurgu imajı oluşturdu. 

 Hemen her zaman ki yaptığım gibi kitabın arka kapağını muhtevasına dair ipuçlarını alabilmek adına, birkaç kez okudum. Diyorlar ya okur ve kitap ilişkisi, okur ve yazar ilişkisi, arka kapakla başlar diye. Bu ister istemez böyledir. Nasıl yabancı bir insanı tanımak, kimliksel bilgilerini almakla başlıyorsa, kitabı tanımak için de ön ve arka kapağa bakarız. Kitabın mesajlarına dair genel bir anlam çıkarmaya çalışırız. Kapak resmi, başlık ve arka kapaktaki tanıtıcı yazılar ilgi alanımızda ise kapak aralanır yoksa kitaplıktaki yerini alır. 

Anladım ki sanılanın, daha doğrusu sandığımın çok ötesinde anlamlara haiz, hatta anlamın tasvirini de kapsayan bir eserle karşılaşmışım. Arka kapağın daha ilk satırlarında kendime, özüme doğru bir yolculuğa çıkacağımın işaretini aldım. Eserin yazarı Ayten Hanım, merkezine Eşrefi mahlûk adını almış yüce varlığı, yani insanı koyarak şöyle bir hitap ediyordu okuyucusuna: “Matrix dünyası’nın ışıklı ve sanal koridorlarında birbirini kovalarken ‘kendini’ yitiren ‘modern insan’; içine düştüğü ‘kaybolmuşluk hâli’ni fark edemeyecek kadar yoğun bugün!”.

Önsöz’e geçmeden, Konunun hem bütününe dair mesaj vermek adına, hem de özlü söz olarak şunları söylüyor:

“İnsan denilen şerefli kaptan, şaşırıp yolunu,

oturtunca ‘öz gemisini karaya;

bir ömür mahsur kaldı,

‘Nefiisss!’ denilen o ıssız adaya…”

En başta da söylediğim gibi yeni bir kitap okudum. Adı ile yeni, anlatımı ile yeni, muhtevası ile yeni olan bir kitap… Ve okudukça hayatımıza yeni bir soluk getirebilecek bir güce sahip olduğuna inandım. Dünyamıza yepyeni pencereler açtıracak bir kitap. İnanıyorum ki birçok kişi bu kitabı okurken hayatında olan birçok şeyi sorgu sahasına çekecek ve değişimi hissettikçe yenilik olarak burada bahsettiğimiz şeyin dışardan gelmediğine şahitlik edecek. Ve bu yeniye ne kadar ihtiyaç duyduğunu hissedecek. 

Tavsiye bizden, tercih okuyucudan, bize verilen alî bir vazife olduğunu bilerek ben matrix’i anlatmaya devam edeceğim. Derin bir kayboluşu hisseden, anlam arayışına düşen ve matrix’in oluşturduğu buhranı dağıtmak isteyen herkese…

Tevfik ve İnayetle