Yenilik dedik mi hemen zihnimiz, eskinin dışardan alınma olanla, yer değiştirmesini algılıyor. Bu toplumumuzun genelinde var olan, yaygın zihinsel kodlardan biri. Modernleşme sürecinde kaptığımız bir hastalık. Matrix, yeni bir kavram falan değil, geçen yazıda da bahsetmiş olduğumuz gibi yazar kadim olan hakikati yeni bir dil, yeni bir söylem ile ortaya koymaya çalışmış. 

O yüzden kitabın mesajının, anlatım tarzının ve okuyucu da uyandırmaya çalıştığı bilinç durumunun, dışardan alınma bir yenilik gibi algılanması çok yanlış olur.  Bizde var olan fakat ruhumuzun ve bilincimizin derinliklerinde kaybolmuş letaifleri buldurmak, en azından farkına vardırmak istiyor. Bu letaiflerin yol göstericiliğinin, istikamet belirleyiciliğinin, hakikat yolunda yürümek isteyen için en doğrusu olduğu kanaatiyle bir Matrix dünyasının varlığını ve bu dünyadaki kayboluşlarımızı idrakimize açmak istiyor. 

Letaif demişken, konunun bir boyutuna bir kısmına ışık tutacağını düşündüğüm Üstad Bediüzzaman’ın bir meşhur sözü aklıma geldi: “Hazer et, dikkatle bas, batmaktan kork. Bir lokma, bir kelime, bir dane, bir lem'a, bir işarette, bir öpmekte batma. Dünyayı yutan büyük letâiflerini onda batırma. Çünkü çok küçük şeyler var, çok büyükleri bir cihette yutar.” Kalplerini hakikate uyandıranlara ya da uyandıracak olan saliklere, şahitlere, taliplere, Sıddıklara ulvi bir mesaj bu. Haram bir gayya kuyusu, sen düşmekten kork… Masiva batağına girme, zulmaniyete düşme, levsiyattan yüzünü çevir,  kalbinin ışığını söndürmesine izin verme demektir. 

Bu eserin içerdiği tüm konular “Matrix” başlığında bütünleşmiş olan anlam üzerine kuruludur. O halde Sıra Matrix’in anlamı üzerine konuşmaya geldi. Tahimin şu ki bu yazıları okurken hemen herkesin aklına şu meşhur ‘Matrix’ filmi geliyordur. İzleyenler belki o eksantrik sahneleri gözünde canlandırıyordur.  Matrix filminden tamamen bağımsız bir eser okuyacağını tahmin edebilen var mıdır acaba? Filmle bu kitap arasında bir bağlantı kurmak isteyenler olabilir. Ayten Hanım, bu merakı kitabın hemen giriş kısmında gideriyor: “Matrix filmini izlerken bilim-kurgu tarzı entelektüel birer malzeme, fantastik bir kurgu deyip geçtiği çoğu şeyin etrafını sardığını ‘oku’maya başlamış ve bu ağır kuşatmayı yarabilmek, dev yanılsamayı aşabilmek adına bireysel cihadını başlatmıştır.” Bu ifade ile filmin başlangıç için bir ışık yakmış olduğu fikrini okuyoruz. 

Aslında hemen herkesçe bir ‘matrix’ tanımlaması vardır. Herkes okuduklarından, duyduklarından, izlediklerinden farklı bir algı çıkarabilir ya da farklı algılarla yeni yorumlar ortaya çıkarabilir. Öyle idraklerden azade tanımı yapılamayacak bir mefhum değil elbette, bir giz, bir sır, hayali bir kavram olarak görülmesin. Zaten böyle olsa bu denli somut yansımalarını fark edemezdik. Elbette ortak, benzer ya da farklı tanımlamalar ortaya çıkabilir. Önemli olan sınırlamak, betimlemek ve nihayetinde anlam bütünlüğünü yakalayabilmektir. Çünkü tanımlayamadığımız hiçbir şeyi sığlaştıramayız. Ona dair söylediğimiz hemen her şey boşluktaki sözcükler gibi kalır.  

Hem kitabı okuyup hem de yazarın kitaba dair yorumlarını birinci ağızdan dinlemiş biri olarak  ‘Matrix’i bir kuşatılmışlık hali olarak tanımladım. İnsanın, toplumun ve insanlığın kuşatılmışlığı… Mağdur olarak, kendi toplumumuzu konuştuğumuzda, kuşatılmışlığının neticesi olarak fıtri ve varoluşsal niteliklerinin körleştiği ve adına yok oluş diyebileceğimiz bir tutsaklığı yaşadığı ortadadır. En genel tanım bence bu, ‘Matrix’, birçoğumuzun farkına kolay varamadığımız bir esaret sürecinin adıdır. 

Sosyo-matrix'in en belirgin özelliklerinden biri, bize başta farkında olamadığımız mağduriyetleri yaşatıyor olmasıdır. Varlığına insan olmakla sahip olabildiğimiz tüm derin ve yoğun hisleri alıp götürmesi, ‘modern insanı’, insanlığın gerektirdiği erdemlerinden yalıtması da bir başka özelliğidir. 

Sosyo-matrix'e ne dâhildir diye sorulursa, Uzun bir liste çıkar karşımıza. Matrix'in tüm araçlarının ortak niteliği, İnsanı gerçek hayattan koparıp yarattığı sanal âlemin içine çekmesidir. Birçoğumuz Matrix'i bu haliyle biraz tanıyoruz bu onun yakın hedefi bu.  Peki matrix'in uzak hedefi nedir? Yazarın söylediği gibi “bizi sanal koridorlarda gezdirmek” onun yegane hedefi, mutlak gerçeği mi, bu kadar mı yani!