Tarihi ve Osmanlı açısından insani değer taşıyan, Marmara-Denizi sahillerinden Yeni-Kapu semti, (1760-2014) günümüz insanı için sadece bir sahil semti olmanın dışında hemen hiçbir mana ifade etmez.
Meselenin en hazin tarafı da, mezkûr semt, günümüzde nasıl bir görünüm veriyorsa, ona göre değerlendirilmekte oluşudur ve bu onun açısından pek feci bir haksızlık olmaktadır denebilir.
Aslında Yeni-Kapu, bir zamanlar sahil semtlerinin en mütena olanların saflarında yer alan ve Ermeni Devlet adamlarının en değerlilerinin ikamet ettikleri nefis bir sahil semti idi ki, “Ermeni Amiralar” içinde istisnai bir mevkii bulunan ünlü BEZCİYAN AMİRA, bu semtte doğup, (1771-1834) bu semtte büyümüş, değerli bir Osmanlı Devlet Adamıdır.
Cumhuriyet döneminde de sur-içi sakinlerine mesire olarak yıllarca hizmet vermiş bulunan Yeni-Kapu; “kadife döşemeli mesire sandalları, sahil Çayhâne ve Gazinoları, yazlık sinema bahçeleri” ile Sur-içi İstanbul sakinlerinin gönüllerinde yer etmiş bir istisna sahil semti olarak, asla unutulmaz bir sahil mesiresi idi ki; zaman içinde sadece kendisi değil, aynı zamanda onu gören, onu yaşayan ve de her zaman hatırlayan kadim İstanbullular da birer vesile ile yoklara kaydı ve geride kalan 3-5 sur-içi sakini de, bilhassa “57 İstimlak” hareketinden sonra, kozmopolit bir akımın kurbanı olarak; “acılı-kebap, lahmacun ve künefe vs.” içinde kaynayıp gitmişlerdir, hem de en acımasız şekilde!...
YENİ-KAPU SEMTİNİN DOĞUŞU: (1760).
VE BÜYÜK VLÂNGA LİMÂNI

Yeni-Kapu Sahil semti, Osmanlı İmparatorluğu’nun III. Mustafa Hân döneminde bizzat Padişah iradesiyle meydana getirilmiş bir sahil semtidir. Yani, günümüzdeki kazılar dolayısıyla, Bizans başta olmak üzere, çıkarılan muhtelif medeniyetlere ait kalıntılar, Yeni-Kapu sahilinden değil, Büyük Vlânga Limanı sahilinden çıkartılmaktadır. Çünkü, kazıların yapıldığı mahal, Büyük-Vlânga Limanı bölgesidir.
Dahası, (1760)lara kadar, Yeni-Kapu adıyla anılan herhangi bir sahil semti mevcut değildi. Dolayısıyla, kazı mıntıkasına mezkûr adı koymak veya yakıştırmak, bir fantezi olmaktan ileri gitmez!...
BÜYÜK VLÂNGA LİMÂNI’NIN ÖZET TARİHÇESİ
Bizans devrinde mezkûr mahalde, büyük bir ticaret limânı mevcutmuş. İki büyük limânın adları ise, birincisi (Vlânga), Haliç’de bulunan ikincisinin adı ise (Keras) – “Boynuz”dur. Ancak, Haliç kapusu daha ziyade (Eminogi) – “Eminönü” ve çevresinin de dahil edilmesiyle bir bütün teşkil eder.
Eremya Çelebi devrinde, muazzam bir bostan hâlinde bulunan Vlânga Limânı, Bizans İmparatorluğu’nun başlangıcından itibaren mevcutmuş. İlk “Thodosisos Limânı” olarak kayıtlara geçmiş ve bilahare, “Elefterios” limânı, yani, “Vlânga Limanı” olarak bilinmiş. Bu tarihi liman, Büyük Konstantin devrinden beri mevcutmuş. Bizans tarihçilerinin kayıtlarından da anlaşılacağı gibi Vlânga Limanı adının kullanılması ise, XII. Asırda gerçekleşmiştir.
Mezkûr Limâna en ziyade ticaret gemileri yanaşır, gemilerden boşalan muhtelif cins mallar, “Vlânga Limanı Caddesi”nden, bilinen Aksaray’a taşınır ve oradan da bütün Konstantiniyye’ye dağıtılırmış. Zaman içinde tabii olarak muhtelif değişikler zuhur edince, mezkûr limân, eski rağbetini yitirince; Lycus “Bayrampaşa Deresi”nin getirdiği kum ve çakıllarla dolmuş ve bu durum karşısında, semtin sakinleri mezkûr mahalli muazzam bir bostana çevirerek, bu şekilde istifade yoluna gitmişler.
Bahsi geçen limânın deniz tarafının merkezinde demir parmaklıklar döşenerek, yekdiğerine bağlanan iki emniyet kulesi inşa edilmiş ve içlerinde bulunan Muhafız Askerleri; “Deniz Korsanlarına karşı” limânı korumak üzere görevlendirilmişler.
YENİ KAPU ADININ MEYDANA ÇIKIŞININ HİKÂYESİ
EREMYA Çelebi Kömürcüyan’ın, (XII. ASIRDA İSTANBUL-İSTANBUL’UN TARİHİ) adlı eserinde, kaynak olarak gösterilen, “A.Van Millingen”e ait bulunan kaynağın (263’üncü sahifesinden) alınan kayda göre, “Yeni-Kapu” adının zuhuru hakkında şu kayıt düşülmüş ki, mevcut kayıt bizdeki kesin kaynaklar dikkate alındığında, sadece bir tahmin olmaktan ileri gitmemektedir. Aynen geçiyorum:
(Lânga mahallesinde bulunan bu kapının üzerinde keşfedilen lâtince bir kitabeden, onun bir Bizans kapısı olduğu anlaşılmışsa da, eski adı muhafaza edilememiştir: Bu kapu’ya “Yeni-Kapu” isminin verilmesi, fetihten sonra tâmir edilmesinden ileri geldiği anlaşılmaktadır.)
Görülüyor ki, mezkûr Tarihçi, kendisi de kesin bir sonuç elde edememiş. Zira, “Yeni-Kapu” adının nasıl konduğu bahsinde, doğrudan Osmanlı-Ermenilerinin dikkate alınması ve bilhassa İstanbul-Ermenilerinin tarihçesi üzerinde durulması elzemdir.
KARA-GÜMRÜK ERMENİLERİ VE YENİ-KAPU ADININ DOĞUŞU!...
Kara-Gümrük semti Ermenileri; okumaya düşkün ve çoğunlukla münevver kimselerden müteşekkildi. Nitekim, ilk Ermeni Matbaası da bu semtin Ermeni-Kilisesi’nin müştemelatında kurulmuş olduğuna dair kesin kayıtlar mevcuttu.
Nitekim, Matbaacı Apgar Tıbir’in biyografisinde de kayda geçtiğim gibi, Matbaacı Apgar Tıbir, (1567) yılında, Venedik’ten İstanbul’a gelerek, meşhur matbaasını, Karagümrük’teki, Surp-Nigoğayos Kilisesi’nin müştemelatında tesis etmiş ve ilk baskılarını bu mahalde gerçekleştirmişti.
Kara-Gümrük, Balat arasında bulunan meşhur, “Salma-tomruk” mıntıkasında ikamet eden Ermeniler, İstanbul’un diğer semtlerinde yaşayan Ermenilerden hayli farklı bir yaşantıya sahiptiler ve hayli talihsizlikler yaşamışlardır.
1475 yılında Kevfee’den, İstanbul’a göç eden bir Ermeni kolonisi, Edirne-Kapu’da bir Kilise ve Okul inşa etmiş ve yerleşmişlerdi, inşa ettikleri Kilise’nin adı (Kefeli – Kilisesi) tesmiye edilmişti. Ancak henüz aradan yarım asır geçmeden, fanatik bir tarikat mensupları tarafından (1627) gasp edilerek el konmuş ve Camiye tahvil edilmişti. (Kefeli-Camii). Kara-Gümrük’te ise “Surp-Nigoğayos Kilisesi” ve ayrıca “Surp-Tatiyos ve Partoğomiyos” adında bir de karma okul mevcuttu: (1846) ve bir de “Vosgiyantz-Kilisesi” ve karma okulu ile birlikte mezkûr bölgede dağınık bir şekilde yaşayan, takriben (800 civarı) Ermeni aile mevcuttu.
Mezkûr koloniye karşı nahoş hareketler ve büyük yangınlar neticesi, mevzubahis bölgedeki Ermeniler’in başka semtlere göç etmelerine mecbur kılmış: (Yedi-Kule, Samatya-Kapu, vs. dağılmışlar ve böylece, bilhassa Kara-Gümrük Ermenileri bir koloni olma vasıflarını yitirmişlerdi.)
Biz; sebepleri üstünde durmayı lüzumsuz bulduğumuzdan detayları üzerinde durmadık, zira konumuzun dışına çıkmayı düşünmemekteyiz.
Meşhur ve tarihi, Yeni-Kapu semtinin mezkûr adı nasıl aldığı ve sakinlerinin hangi semtlerden göç etmiş Ermeniler olduğu hakkında bilgi aktarmadan evvel; “Yeni-Kapu – Sandık-Burnu” açıklarında bulunan ve yakın mesafeden bakıldığı zaman; muhtelif sebeplerle tamamen yoklara karışana kadar suların durgun olduğu dönemlerde denizin derinliğinde görülebilen bir meşhur Kule’nin hikâyesini özetle sunmak isterim.
BELİSARİUS-ZINDANI VEYA PAPAZ KULESİ
Eremya Çelebi ve İnciciyan’a göre, “Papaz Kulesi” ismiyle anılan malûm Kule, daha evvel Kahraman bir Bizans Kumandanı olarak anılan ünlü “Belisarius”, İmparator Justtinianus adına: Asya, Afrika ve Avrupa’da, Bizans’a düşman olan muhtelif devletlerin Ordularını mağlup ederek, göz kamaştırıcı zaferlerle ülkesine döndüğünde, bu büyük Kumandanın erişilmesi güç zaferlerini kıskanan ve menhus duygularına İmparatoru da ortak koşabilmek gayesiyle, muhtelif yalan, riya ve muhtelif şaklabanlıklarla nihayet gayelerine erişebilmişler ve Bizans İmparatorluğu’nun yetiştirdiği ender büyük Komutanlardan olan bu değerli askerin malına mülküne el konmuş, sefil bir hâle düşürüldükten sonra da, gözlerini oydurup, bir “Kule-Hapishanesi”ne kapatmışlar. Biçare, talihsiz asker, kuledeki lumbuz camından bir kabı aşağı sarkıtarak: (Fakir Belisarius’a bir mangır verin! Onun gözlerini cinayet değil, kıskançlık oymuştur!) diyerek feryat edermiş...
Zından-Kule’nin hemen yanında; Theodosius’un, Arkadius’un ve haleflerinin Kadırgaları’nın barındığı bir askeri-limân varmış. İşte bin yıl varlığını en parlak şekilde sürdürebilmiş bulunan Bizans İmparatorluğu’nu, tarihin tozlu sahifelerine göndermiş bulunan başlıca unsurun böylesi ferdi kıskançlıklar, iktidar olabilme hırsı vs. gibi hemen her Devlet için en tehlikeli unsur sayılan entrika ve fitne fesat olmuştur ki, aynı zehirli silâhlar, koca Osmanlı-İmparatorluğu’nun başını yemiş ve şimdi de, Dünya Türklüğünün son dayanağı, son kalesi, günümüzdeki Türkiye’yi yok etmeye çalışmaktadır!...
YENİ-KAPU ADININ ÖZET HİKÂYESİ!...
Sultan III. Mustafa Hân: (1717-1774) Ermeni tebaasının fanatiklerin menfi hareketleriyle bazı haksızlıklara uğramış olmaları ve bu sebeple bazı Ermeni kolonilerinin dağılmış ve diğer Ermeni kolonileri içine karışmaya mecbur kalışlarını dikkate alarak, Ermeni kulları adına son derece üzülmüş ve ayrıca böylesi olayların “Osmanlı devlet anlayışına, Osmanlı adaletine” leke getirebileceği inancıyla, Ermeni kullarını sadece sevinmeyip, aynı zamanda şükran duyabilecekleri bir icraatla onları mükafatlandırmayı düşünmüş ve bu düşüncesini derhâl yürürlüğe koyarak, şu emri irade buyurmuşlardı:
(-: Büyük Vlânga Limân sahili toprak doldurulup ihya edile; evler, dükkânlar inşa edilerek mamur hâle getirile ve bu semtte sadece Ermeni kullarım ikâmet ede!)
III. Mustafa Hân’ın iradesiyle harekete geçen yetkililer; Lâleli Camii inşaatından çıkan moloz, toprak vs. artıkları ile Büyük Vlânga Limanı sahilini doldurmaya çalışırken, ayrıca Adalardan getirilen taş, mermer ve kayalarla da takviye ederken, diğer mahallerden de moloz ve toprak artıkları getirilmiş ve böylece sahil kesimi doldurularak yepyeni bir semt meydana getirmişlerdir ki, yeni bir semtin doğuşuna şahit olan semt sakinleri, bütün bu olumlu faaliyetleri merakla izlemişlerdi!...
Dolma sahil semti; Beldenin cenup tarafında, Kum-Kapu ile Samatya-Kapu semtleri arasında bulunan surun hemen dibinde kurulmuş ve böylece, Marmara-Denizi’nin sahil semtlerine bir yenisi daha katılmış olmaktaydı, hem de yoktan var edilerek.
Son derece asil bir düşünce ürünü olan bu sahil semtinin ihya edilebilmesi ve böylece adalet ve mutluluğu simgeleyen bir iradenin harfiyen yerine getirilebilmesi için, hayli cömert davranan Padişah, büyük meblâğlar sarf etmiş; Adalardan bin bir meşakkatle getirttiği dev kayalarla; “cenup rüzgârlarının hırçınlığı ve Marmara-Denizi’nin kahredici lodosu ile kuduran dalgaların, yeni semtin korunabilmesi için muazzam bir Dalgakıran inşa ettirmişti.”
Padişah’ın iradesi, Edirne-Kapu ve Kara-Gümrük Ermenilerinin yeniden bir koloni kurabilmelerini sağlamış, mezkûr semtten arsalar satın alarak; muhtelif sahil evleri ve dükkânlar inşa ederek, yepyeni bir semtin ilk sakinleri olmuş; Aziz Padişahlarına sonsuz şükranlarını sunarak, saltanatının uzun ve güçlü olması dileğiyle Hz.Allah’a içtenlikle niyaz etmişlerdi.
<Devam edecek>
Saygıdeğer okuyucularım, “Yeni-Kapu” konusunun son bölümünde buluşabilmek umudu ile cümlenize hayırlı, uğurlu yarınlar dileyerek, her daim mutlu olmanızı Cenab-ı Hak’tan diliyorum efendim. Saygılarımla.