Kral adamlarıyla ördek avı yapmaya çıkmıştır. Kralın görevlileri ördekleri kaldırıp, kralın yakınına doğru uçuruyor. Kral, yakınından geçen ördeklere ateş ediyor. Kral heyecanlı heyecanlı dalkavuğuna soruyor:
- Vurabildim mi? Vurabildim mi?
Vuramadıysa, ‘hayır vuramadınız kralım’ demiyor dalkavuk. Onun yerine rolüne uygun bir cevap buluyor:
- Majesteleri zavallı ördeğin hayatını bağışlamak alicenaplığında bulundular.

Galiba benzer durumlar, insanlığın varoluşundan beri görülebiliyor. Fakat, bir yerden başlatacak olursak; Milattan önce 430’lu yıllarda yaşamış Kyreneli Aristippos, dalkavukların şahı kabul edilir. Bu meziyetinden dolayı da ömrünü saraylarda geçirdiği rivayet edilir. Kyreneli Aristippos ile ilgili birkaç rivayet aktarılır. Bunlardan birinde kral, filozof Platon’a, bir kadın elbisesi hediye etmek istemiş. Platon,
-Ben erkeğim kadın elbisesi giymem, diyerek kabul etmemiş. Fakat, Aristippos;
-Ben giyerim, insan ne giyerse giysin erkekse yine erkektir, diyerek hemen kapmış. Başka bir rivayette ise şöyle anlatılır: Kral, Aristippos’un yüzüne tükürmüş. Çevresinde bulunanlar bu küçüklüğünü yüzüne vurduğu zaman, onlara ;
-Ne var ki bunda, balıkçılar da ufacık bir balık tutmak için tepeden tırnağa deniz suyu ile ıslanmıyorlar mı? demiş.

Ördek avı misali ve Kyreneli Aristippos misalleri, dalkavuğun amacı yönünden biraz bulanıktır. Sırf kendi istekleri ve iradesi ile mi yaptıkları; yoksa hata yaptırmak niyetiyle mi kralın etrafını sardıkları zamanla belli olur.

Bir de, saraylarda şaklabanlık yaparak kralları ve devlet büyüklerini eğlendiren dalkavuklar bulunuyordu. Bu tür dalkavukluğun amacı daha şeffaftı. Çünkü bu işi ücret karşılığı yaparlardı. Kimseden gizlenecek, saklanacak bir durum yoktu. Artık bir meslek gibi algılanıyordu. Bu işi mükemmel yapanlar bile bulunurmuş. Mesela kral sancılanacak olursa, dalkavukta kral ile birlikte sancı çekiyormuş gibi kıvrım kıvrım kıvranırmış. Hatta, başka bir hikaye aktarılır. Padişahın biri patlıcan yemeğini çok severmiş. Bir gün yemekte, patlıcan üzerine övgüler sıralamaya başlayınca, dalkavukta patlıcan üzerine övgülere başlamış. Derken birkaç gün sonra yemekte yine patlıcan varmış. Padişah, patlıcan yemeğinden bıktığını anlatmaya başlamış. Dalkavuk bu defa tersine patlıcan yemeğini yerin dibine batırdıkça batırmış.
Padişah kızmaya başlamış:
-Daha iki gün önce patlıcanı öve öve bitiremedin. Bugün de yerin dibine batırdın.
deyince, dalkavuk hemen atılmış:
- Aman Sultanım, ben sizin dalkavuğunuzum patlıcanın değil, diye cevap vermiş.

Haliyle, başka milletlerde örneklerin benzerinin bizim Osmanlı tarihimizde de görülmüş olması muhtemeldir. Hatta, dalkavuklar üzerine nizamnameler bile düzenlenmiş. Eğlendirici olsun diye dalkavuğa yapılan her davranışın bir ücreti sıralanmış. Mesela;
– dalkavuğun burnuna fiske vurma, fiske başına: 20 para
– başına kabak vurma, bir seferine: 20 para
– oturduğu yerden aşağı yuvarlama: 30 para
– yüzüne mürekkep veya kömür sürme: 37 para gibi tarifeler sıralanmıştı.

Velhasıl kelam, dalkavukluk tarihsel bir tespit olsa da; hangi tipi olursa olsun İslami yönden de kabul görmemiştir. Konuyla ilgili olarak; “Dalkavukların yüzüne toprak saçın” diyen bir Hadis-i Şerif bile bulunmaktadır.