Bu hafta Oyuncu Burak Kaya ile yaşamına, oyunculuğa ve projelerine dair konuştuk. Keyifli sohbetimiz sizlerle…

RÖPORTAJ: AYŞENUR MAMA

Öncelikle sizi tanımak isteriz. Burak Kaya kimdir?

1986 Erzurum doğumluyum. Bir ablam ve bir erkek kardeşim var. 14 yaşıma kadar Erzurum’da yaşadım. Tiyatroya olan merakım o yıllarda başladı. Babam, Erzurum Şeker Fabrikaları’ndan emekli olduktan sonra Bursa’ya yerleştik ve hayatıma Bursa’da devam etmeye başladım. Eğitimlerimi Bursa’da tamamladım, sonrasında 3 yıl boyunca Marmara Bölgesi’nin en güçlü radyolarından birinde ‘Gece Kuşları’ isimli eğlence programının sunuculuğunu yaptım. Tabi, bu süreçte hayatımda bir yandan da tiyatro vardı.

Oyunculuk yaşamınız nasıl başladı?

Ortaokul yıllarımda tiyatroya merakım vardı. Bu merak, beni oyunculuğa yönlendirdi. Bursa’ya yerleştikten sonra arkadaş grubumla beraber bir ekip oluşturup amatör olarak tiyatro yaptık ve bu amatör grup, çok güzel işler yaptı. Şuan bu grup içinde olan arkadaşlarımın birçoğu profesyonel olarak devlet tiyatrolarının kadrolarında yer alıyor, bu ekibi kurup çalıştıran diğer arkadaşım ise Türkiye’de turneler düzenleyerek Hacivat ve Karagöz oyunu düzenliyor. Bu arkadaşım, aynı zamanda bakanlık sanatçısı. Yani, ekipte yer alan arkadaşlarımın hepsi, şuan sanat yapmaya devam ediyor. Daha sonra Bursa Kültür ve Sanat Derneği ile tanıştım ve ne olduysa ondan sonra olmaya başladı. Benim için önemli bir noktadadır Bursa Kültür ve Sanat Derneği. 

‘Sandık’ isimli filmden bahseder misiniz? 

Sandık’ filmi, benim oyunculuk anlamında yer aldığım ilk sinema filmimdir. Bu filmin bir özelliği var. Filmin tamamı, Bursa’da ve Bursa’da yaşayan oyuncularla çekildi. Filmin plastik makyajını dahi Bursalı ekip gerçekleştirdi ve çok güzel bir film ortaya çıktı. 


 

‘Sandık’ filminde rol alırken neler hissettiniz?

Filmin çekimleri Bursa’da, Keles ve çevresinde yapıldı, tam bir doğa içindeydik, muhteşemdi. Plastik makyaj, çok farklı bir hava kattı, özellikle toplu (kalabalık) sahnelerde bambaşka bir ortam oluşturdu. Bir an “Acaba gerçek mi?” diyorsunuz. ‘Cihan’ karakterini canlandırdığım film, 6 arkadaşın tatil macerasında başlarına gelen sıra dışı bir olayı anlatıyordu.

2014 yılında izleyiciyle buluşan ‘Deli Ayten’ isimli belgeselden bahseder misiniz?

Kamberler’de yetişen ama öldüğünde “Bursa’nın Deli Ayten’i öldü.” başlıklı haberlerle yerel gazetelerde yer alacak kadar kente mal olan Ayten Şenaşık’ın hüzünlü bir hikâyesi var.
Ayten Şenaşık, 1935 yılında fakir bir roman ailesinin çocuğu olarak dünyaya gelmiş.
3 yaşında menenjit geçirmiş. Hastalığının etkileri zamanla geçmeye başlamış. 13-14 yaşına gelince kendi gibi garip bir alkolik Cümbüş Hasan'a sevdalanmış. Ailesi “Bu kız zaten garip, bir de bu alkoliğe varırsa nice olur hali?” diye düşünüp, “Hayır, Cümbüş Hasan'la evlenemezsin!” demişler Ayten'e. Ayten, yice dellenip kontrol edilemez hale gelmiş. Kızın bu haline herkes “Sevdadandır, kara sevda çekiyor. Vermezseniz Cümbüş'e iyice gider bu kız.” deyince razı olmuş ailesi. Cümbüş Hasan da bir yandan yoksulluk, alkol bağımlılığı, diğer yandan Deli Ayten derken meyhaneden çıkmaz olmuş. Bir buçuk yıl zor dayanmış ve bir sabah evden çıkıp meyhaneye gitmiş. Kısa bir süre sonra meyhane masasında ölmüş.
Eşinin ölümüyle yıkılan Ayten de avare halde sokaklarda dolaşmaya başlar ve adı deliye çıkar. Bir omzuna astığı Hasan’ın ona aldığı çok sayıda rengârenk çantayla gezerek cümbüş ve davul çalan Deli Ayten, özellikle kent merkezindeki esnaf için bir dönemin simge isimlerinden biri olmuş. Tarihi Kapalı Çarşı ve devamındaki Uzun Çarşı’da dükkânları dolaşarak bahşiş toplayan Deli Ayten, genellikle kendi halinde ve zararsız olmasına karşın kızdırıldığı zamanlarda saldırganlaşırmış.
Çarşıda gezerek para ve yiyecek toplayan Deli Ayten, topladıklarını mahallesine döndüğünde ihtiyacı olanlara dağıttırmış.
1992 yılında Kamberlerdeki kulübesinde komşuları tarafından ölü bulunmuş Deli Ayten. Ölüm haberi yerel gazeteye çıkmış. Ölümünden bir yıl sonra Kapalı Çarşı esnafı, Deli Ayten’in hayalini gördüğünü ileri sürer, bunun üzerine aralarında para toplayarak mezarını düzenlerler. Günümüzde Kamberler Parkı’nda bir heykeli ve heykelin arkasında bir müzisyen mektebi vardır.

‘Deli Ayten’ belgeselindeki rolünüz neydi?

Deli Ayten’in babası karakterini canlandırdım. 

‘Kaçış 1950’ filmini anlatır mısınız? Filmdeki rolünüz neydi?

1950-1970 yılları arasında Bulgaristan’dan Türkiye’ye kaçan 3 Türk gencinin kaçış hikâyesini anlatan bir sinema filmidir.
Bu proje, yaşanmış gerçek bir hayat hikâyesini anlatıyor. Filmin çekimleri bittikten sonra TRT 1 projeyi sinemalarda yayınlanmadan satın aldı. Bu projede ‘Ramazan’ karakterini canlandırdım.

 ‘Kaçış 1950’ filminde rol alırken size hangi duygular ortak oldu?

Öncelikle projenin hikâyesinin tamamen gerçek bir hikâye olması en önemlisiydi. Ekip, çok güçlü sanat ekibi, çok güzel çalıştı ve bir an o yılları yaşıyormuş hissi uyandırdı. Benim için bu projenin yeri çok başkadır.

Ödül aldığınız projeler neler?

Bursa Kültür ve Sanat Derneği ile beraber yapmış olduğumuz ‘Acı Roman’ isimli tiyatro oyunu için Başbakanımız Binali Yıldırım tarafından En İyi Sivil Toplum Farkındalık Ödülü aldık. Sonrasında ‘Mevsim’ isimli kısa filmden bir ödülümüz var ve ‘Kaçış 1950’ isimli filmimizden ise Frankfurt Film Festivali ve Elazığ Film Festivali’nde aldığımız ödüllerimiz var.

Hazırlığını yaptığınız yeni bir projeniz var mı?

Evet, üzerinde çalışmış olduğumuz, çok ciddi emek verdiğimiz ve çok hassas bir konusu olan bir proje. En önemlisi de hikâyenin tamamen gerçek olmasıdır.

Filmin konusu nedir? 

Filmin konusu ile ilgili sadece şunu söyleyebilirim; 1915 ile 1917 yılları arasında Erzurum’da yaşanmış gerçek bir hikâyeyi anlatıyor.
Filmin yapımı Ruka Film tarafından yapılacak. Filmde Eşref Kolçak da yer alacak ve birçok isim, projede olacak. 

Son olarak gazetemiz okurlarına neler söylemek istersiniz?

Çocuklarımıza önem ve özen gösterelim, onları sanatın ve sporun dallarına yönlendirelim. Sanata ve spora yönlendirildikleri zaman sanatçı veya sporcu olacaklar, diye bir durum söz konusu değil. Sanat ve spor kendilerine olan özgüvenlerini kazanmalarını sağlayacaktır ve meslek tercihlerinde özgür bırakılmalı çocuklarımız. Sevdikleri işleri yapmaları için çocuklarına destek vermenizi yürekten isterim. Çocuklarımıza sevmeyi öğretelim. İnsanları sevmeyi, doğayı sevmeyi, hayvanları sevmeyi öğretelim. Bunu başarabilirsek gelecekte çok güzel bir dünya çocuklarımızın olur ve sözlerimi ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün sözleriyle bitirmek istiyorum: “Çocuklar geleceğimizin güvencesi, yaşama sevincimizdir. Bugünün çocuğunu, yarının büyüğü olarak yetiştirmek hepimizin insanlık görevidir.”