Libya’nın bugünkü durumu, güçlü direniş geleneği ile tanınan fakat milletleşemeyen toplumların hangi yönlendirmelerin etkisiyle kaosa, içsavaşa sürüklendiklerinin, parçalanan ülkelerine sahip çıkabilmek umuduyla düşmanlarından medet umar duruma düşürüldüklerinin ibret tablosudur.  

ABD’li Blackwater şirketinin oluşturduğu, dolarla maaş alan 37 bin kişilik devşirme ordusuyla Türkiye’yi tehdit eden ABD pasaportlu General Halife Hafter, Kaddafi’nin yanlış temeller üzerinde oluşturduğu toplum mühendisliği politikasının ürünüdür. 

Kaddafi’nin “Çöl Kaplanı Ömer Muhtar” filmi çok yanlış bir örnekti. Emperyalizme savaş açmış ve bu savaşını zaferle taçlandırmış Gazi Mustafa Kemal örneği dururken, yine emperyalizme savaş açmış, fakat üstün teknolojik silahlarla ve tanklarla donanmış İtalyan ordusu karşısında başarılı olamayarak tutuklanıp idam edilmiş bir Ömer Muhtar’ı örnek gösterirseniz, o toplumdan Gazi Mustafa Kemaller değil, ancak ABD pasaportlu General Halife Hafterler çıkar.

ABD Başkanı Trump’ın Osaka’da Türk heyetine iltifatlar yağdırdığı görüşmenin hemen öncesinde Pentagon destekli General Hafter’in Türkiye karşıtı söylemleri, Trump’ın G-20 Zirvesi’nden yansıyan, “Obama döneminde Türkiye’ye haksızlık yapılmıştır” söyleminin gerçeklik derecesinin sorgulanmasına neden olmuştur.

Biliyorsunuz, 11 Eylül 2001 İkiz Kuleler şoku sonrasında estirilen “Arap Baharı” rüzgarlarıyla Afganistan, Irak, Suriye gibi Libya da, önce kaosa, sonra da iç savaşa sürüklenmiş, bir yabancı müdahaleyi “kurtarıcı” olarak bekler durumu getirilmişti. O günlerde yazdığımız yazılarda, Libya’daki hareketlenmenin de, diğer İslam ülkelerindekiler gibi, spontane bir gelişme olmadığını, ABD öncülüğündeki Batılı emperyalist ortakların Libya’nın “tatlı” petrollerini hedef alan postmodern bir işgal planı olduğunu anlatmaya çalışmıştık. 

Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında tek kutuplu kalan dünyamızda “küresel lider” konumuna yükselen ABD’nin bu konumunu sürdürebilmesi için, öncelikle Ortadoğu’nun, Doğu Akdeniz’in ve Kuzey Afrika’nın enerji kaynaklarını bütünüyle kontrolü altına alması gerekiyordu. 

Kaddafi’nin Libyası, yeryüzünde, kükürt oranı en düşük petrol rezervlerine sahip tek ülkeydi. Libya’nın petrolünü rafine etmeğe bile gerek yoktu; üstelik bütün dünya uçakları yakıt olarak Libya petrolünden üretilmiş benzini kullanmaktaydı. 

Libya Lideri Kaddafi “tatlı petrol” olarak anılan bu servetten kazandığı dolarların yarısını ülke kalkınmasına harcıyor, yarısını da, diğerlerine göre daha güvenli gördüğü Fransız bankalarında saklıyordu. 

Fransa başkanlık seçimlerinde Sarkozy’nin bütün propaganda giderlerini Kaddafi karşılamıştı. Sarkozy de, kendisini Fransa Cumhurbaşkanlığı koltuğuna taşıyan Kaddafi’nin, Paris’i ziyaretinde, Elysee Sarayı’nın bahçesinde çadır kurmasına karşı duramamıştı. 

Sarkozy, kendisini bunca destekleyen, Fransa Cumhurbaşkanı olmasını sağlayan, 42 trilyon dolarlık servetini Fransız bankalarına emanet eden Kaddafi’ye olan minnet borcunu, onu bombalayarak ödemişti. Batılı emperyalistler, NATO çatısı altında bir koalisyon oluşturup iç savaşa sürükledikleri Libya’yı “kurtarma” kararı aldıklarında, Kaddafi’nin sarayını, NATO uçaklarından önce Fransız uçakları vurmuştu. 

.(Bu konuyu, “Kaddafi’yi Kim Oldürdü?” başlıklı yazımızda ayrıntılı olarak anlatmıştık: 24 Mart 2018 https://www.oncevatan.com.tr/kaddafiyi-kim-oldurdu-makale,41373.html )

ABD, NATO şemsiyesi altında koalisyon kurarak bir kurtarıcı gibi girdiği Libya’nın bütünüyle kendi kontrolünde olmasını istiyor. Bu nedenle de, petrol üreticisi Arap ülkeleriyle yaptığı anlaşmalara yaslanarak koalisyon ortaklarını safdışı bırakmaya çalışıyor. Şimdiler de Pentagon şahinleri, ABD pasaportlu General Halife Hafter’e verdiği destekle gerçekleştirdikleri bir askeri darbe girişimiyle Libyayı kontrolleri altına almaya çalışıyorlar. General Hafter Libya’nın doğusundaki bazı bölgelerde başarılı olsa da, ülkenin tamamını kontrolü altına alabilmiş değil. 

Mısırlı General Sissi’nin Libya versiyonu General Hafter’in Türkiye’ye efelenmesinin hemen sonrasında, Başkent Trablus yakınlarındaki göçmenlerin sığındığı bir merkeze düzenlenen bombalı saldırıda 44 masum insan hayatını kaybettiği haberi geldi. Trablus’ta bulunan BM destekli Ulusal Mutabakat Hükümeti saldırıdan, Nisan ayında bir askeri darbe girişiminde bulunan General Halife Hafter’in “Libya Ulusal Ordusu”nu sorumlu tuttu. BM Genel Sekreteri Antonio Guterres saldırıyı “korkunç” olarak niteledi, BM’nin Libya Temsilcisi Ghassan Salame, “saldırının açık savaş suçu sayılması gerektiğini”  söyledi, ama bugüne kadar hiçbir yaptırım kararı alınmadı. 

Anlaşılıyor ki Libya’da da, Afganistan’da, Irak’ta ve Suriye’de olduğu gibi masum insanların acımasızca katledildiği insanlık dramları yaşanacak.

GAZİ MUSTAFA KEMAL YERİNE ÖMER MUHTAR’I ÖRNEK GÖSTERİRSENİZ…

Kaddafi, toplumların şekillenmesinde rol oynayan tarihi kişiliklerin hayatlarını anlatan filmlerden etkilenmiş olacak ki, Libya’nın milli kahramanı olan Ömer Muhtar’ın hayatını filme almaya karar vermişti. 

“Yanlış” demiştik, bu haberi okuduğumuzda, Ömer Muhtar’ın, Libya gençleri için hiç de iyi bir örnek olmadığını belirtmiştik. (Kaddafi Nerede Yanlış Yaptı?- 29.03.2018 Önce VATAN)

Kaddafi’nin Ömer Muhtar filmi çok yanlış bir örnekti. Emperyalizme savaş açmış ve bu savaşını zaferle taçlandırmış Gazi Mustafa Kemal örneği dururken, yine emperyalizme savaş açmış, fakat üstün teknolojik silahlarla ve tanklarla donanmış İtalyan ordusu karşısında başarılı olamayarak tutuklanıp idam edilmiş bir Ömer Muhtar’ı örnek gösterirseniz, o toplumdan Gazi Mustafa Kemaller değil, ancak ABD pasaportlu General Halife Hafterler çıkar.

Kaddafi, bu gerçeği görmezden geldiği için, bugün ülkesi, küresel emperyal sistemin avlanma alanına dönüşmüştür.

ABD, “LİBYA BENİM” DİYOR

Koalisyon ortaklarını tek tek safdışına iten ABD, Kaddafi sorasında, Libya’daki konumunu güçlendirmeye çalışıyor. 2012 yılında BM gözetiminde yapılan seçimler sonrasında bir hükümet oluşturulmuştu. Bu seçimlere AB Parlamentosu da gözlemciler göndermiş olduğundan seçim sonuçlarını tanıdığını duyurmuştu. 

Kaddafi sonrasında halkoyu ile seçilmiş bir yönetim vardı, ama bu sonuçtan memnun olmayanların verdikleri destekle, General Halife Hafter, benzerini Mısır’da gördüğümüz bir askeri darbe ile yönetimi ele geçirmeye çalışmıştı. Hafter, Libya yönetimine bütünüyle ele geçiremedi, ama hem kendine bağlı milis güçlerle hem de aşiretine bağlı silahlı gruplarla ve yanına çektiği bir kısım Kaddafi güçleriyle ülkenin doğusunda bir otorite kurmayı başardı. 

21 ABD’de yaşayan, Arapça ve İngilizce’nin yanı sıra Fransızca ve İspanyolca da bilen General Hafter cebinde Amerikan pasaportu taşıyor. Emrinde 2 bini Balckwater’in devşirmesi olmak üzere 37 bin civarında bir silahlı gücü var.

Bugünlerde General Hafter “terörizmle mücadele ediyorum” gerekçesiyle, Mısır’ın ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin hava güçlerini de kullanarak ülkeni tamamında kontrolü ele geçirmeye çalışıyor. Hafter’in ordusunda kullanılan bütün silahlar ABD’nin, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Suudi Arabistan’a sattığı silahlardır. 

Pentagon şahinlerinden Dışişleri Bakanı Pompeo’nun yakın arkadaşı olan General Hafter, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ABD Başkanı Trump’ın Osaka’da buluşmalarının hemen öncesinde Türkiye’yi suçlamış, tehdit etmiş ve 6 vatandaşımızı hapse atmıştı. Fakat Türkiye, “Derhal serbest bırakın, yoksa sonuçlarına katlanırsınız” diye diklenince vatandaşlarımız serbest bırakılmışlardı.

ABD Başkanı Trump, Osaka’da Türk heyetine iltifatlar yağdırırken, “Obama yönetimi Türkiye’ye haksızlık yapmıştır” derken, Libya’nın Pentagon destekli generali Halife Hafter’in Türkiye’yi tehdit etmesi, Trump-Pentagon sürtüşmesinin G-20 Zirvesi’ne yansıması olarak değerlendiriliyor ve Trump’ın iltifatlarının ne ölçüde gerçekçi olduğunun sorgulanmasına neden oluyor.  

TÜRKİYE ÇOK ÖNEMLİ BİR ÜLKE 

Bugün Akdeniz, barındırdığı hidrokarbon servetiyle ve jeostratejik konumuyla  dünyanın kaderinin yazıldığı bir uluslar arası mücadele alanı. 

Doğu Akdeniz’de en uzun kıyısı bulunan Türkiye’nin uluslararası hukuka göre, KKTC’nin Münhasır Ekonomik Bölge’deki hakları dışında, 55 bin 500 kilometrelik bir alanda arama ve sondaj yapma hakkı var. Bu konumuyla Türkiye, enerjiye muhtaç bütün ülkelerin ilgiyle izledikleri bir ülke..

Türkiye, dünyamızı karalardan ve denizlerden kuşatan Yeni İpek Yolu kuşaklarının en önemli kavşak noktalarından biri. Bu konumuyla Çin için çok önemli bir ülke.

Ukrayna’da önü kesilen Rusya’nın, doğalgazını Türk Akım üzerinden Avrupa’ya ulaştırabildiği tek coğrafya. Bu konumuyla Türkiye Rusya için çok önemli bir komşu. 

Londra ve Zürih anlaşmalarına göre Türkiye, dünyanın en kıymetli adası olan Kıbrıs’ın garantör ülkelerinden biri. Bu konumuyla Türkiye, Ada’da ABD ile gizli bir güç mücadelesi yaşamakta olan İngiltere’nin iyi geçinmesi gereken bir ortak..

“Küresel lider” konumunu sürdürebilmek, doların saygınlığını koruyabilmek için Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Doğu Akdeniz enerji kaynaklarını ve dağıtım yollarını kontrolü altında tutmak için bölgeyi Cehennem’e çeviren, bu arada, Yeni İpek Yolu konusunda Çin ile amansız bir rekabet yaşamakta olan ABD açısından da vazgeçilmez, ama Ortadoğu’dan ve Akdeniz’den uzak tutulmaması gereken bir ülke Türkiye. O nedenle Pentagon, güney sınırları boyunca bir terör koridoru ile kuşatmaya çalıştığı Türkiye’yi, yüzyıllar boyunca egemen olduğu coğrafyalardan soyutlamanın yollarını arıyor. 

Pentagon, Akdeniz’deki hidrokarbon servetine ne Türkiye’yi ne Rusya’yı ne de İngiltere’yi ortak etmek istemiyor. Bu konuda karşımıza çok güçlü bir duvar örülüyor. Türkiye’ye efelenen Halife Hafter’i destekleyenlere bir bakar mısınız: Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Suudi Arabistan. General hafter, Libya’nın tamamını kontrolü altına almak amacıyla düzenlediği operasyonlarda, ABD’nin bu ülkelere verdiği silahları kullanıyor. 

Türkiye, “Akdeniz’de en uzun kıyısı olan ülke benim, uluslararası deniz hukukuna göre 55 bin 500 kilometrekarelik bir alanda arama ve sondaj hakkım var. Türkiye’nin de, Kıbrıs Türkü’nün de hakkını yedirtmem” diye bastırıp Akdeniz’de bayrak gösterdikçe, karşımızdaki cephe genişliyor, derinleşiyor. Türkiye’yi, “Suriye’nin kuzey bölgesinde ‘güvenli bölge’ kuralım” kandırmcasıyla kendi hedefleri doğrultusunda kullanmaya çalışanlar, şimdi de Afrika’nın kuzey bölgelerinde Türkiye’ye karşıtı bir kuşak oluşturmanın peşindeler. 

ABD Başkanı Trump’ın Osaka’da Türk heyetine iltifatlar yağdırdığı görüşmenin hemen öncesinde Libya’da yaşanan bu gelişme, Trump’ın, G-20 Zirvesi’nden yansıyan, “Obama döneminde Türkiye’ye haksızlık yapılmıştır” söyleminin gerçeklik derecesinin sorgulanmasına neden olmuştur. 

Yeni dünya düzeni, Yeni İpek Yolu bağlamında oluşan her cephe, Türkiye’yi yanında görmek istiyor. Bu küresel mücadele iç siyasete yeni parti kurma çalışmaları şeklinde yansımaktadır. Küresel çaptaki bu mücadelede taşlar yerine oturmadan, hiçbir yerel gelişmeyi küresel oluşumlardan bağımsız değerlendiremeyeceğiz.